Obama Afganistan'daki müdahaleyi 'bu ülkenin ABD'ye saldırmak için kullanılacak güvenli barınak haline gelmemesini sağlamak' diye açıklıyor. Ancak Taliban'ın Kaide'ye bir daha açık çek vereceğini gösteren kanıt olmadığı gibi, Amerikan varlığı aşırılıkçılara destek kazandırıyor
Başkan Barack Obama 'Dış Savaş Gazileri (Veterans of Foreign Wars of the United States) adlı kuruluşta yaptığı konuşmada ABD'nin Afganistan'daki müdahalesini savunarak, bunun 'gerekli bir savaş' olduğunu söyledi. "Yeni stratejimizin net bir misyonu ve belirli hedefleri var: Kaide ve aşırılık yanlısı müttefiklerini bölmek, parçalamak ve bozguna uğratmak" diyerek şöyle bir açıklamada bulundu: "Taliban ayaklanması kontrol altına alınmazsa, Kaide'nin daha fazla Amerikalı'yı öldürme planları yapacağı daha da büyük bir güvenli barınak meydana gelecek. Yani bu savaş sadece savaşmaya değmekle kalmayıp, halkımızın savunması için temel önem taşıyor."
Önemli bir açıklama bu. Esasen başkan, Afganistan'daki artan bağlılığımızın tek stratejik gerekçesinin, eğer Taliban Afganistan'da yenilmezse sonunda Kaide'nin oraya yerleşmesine izin verecekleri ve Kaide'nin de bu sayede ABD'ye gitgide daha korkunç saldırılarda bulunabileceği mantığı olduğunu kabul etti. Bu gibi iddialarda genellikle dış politikacılar başlarını sallayıp onay verse de, bu seferki eleştirilmeden kabul edilmemeli. 'Güvenli barınak' savına neden biraz şüpheyle yaklaşmak gerektiğine dair işte size birkaç neden.
Taliban'ı bölmek zor değil
Öncelikle bu sav, uğraştığımız çok çeşitli grupları tek kefeye koyma eğilimi gösteriyor ve hepsinin ABD'ye saldırma isteğinin aynı düzeyde olduğunu varsayıyor. Oysa Afganistan'da savaştığımız insanlar arasında Arap monarşileri devirmeye, halifelik başlatmaya veya ABD topraklarına saldırı düzenlemeye niyetli mücahitlerin sayısı pek düşük. Çoğunluğun derdi Peştunların siyasi güç kaybı ve ülkelerine haksız dış müdahale gibi epey yerel konulardan oluşuyor. Dahası Taliban bile sıkı sıkıya birleşik ve hiyerarşik bir örgüt değil, aksine farklı gruplardan oluşan gevşek bir koalisyon. Bazı uzmanlar da zaten bu nedenle hareketi bölmek için daha fazla çaba harcamamız ve ılımlı öğeleri kendi tarafımıza 'döndürmemiz' gerektiğini savunuyor. Ne yazık ki 'güvenli barınak' savı Taliban'ın ABD'ye saldırmayı Usame bin Ladin kadar umursadığını varsayarak ilk hatasını işliyor.
İkincisi, Molla Ömer'in Usame bin Ladin'e 11 Eylül öncesinde de sonrasında da sığınak sağladığı doğru olsa da, ABD'ye tekrar saldırması için Kaide'ye açık kart vereceklerini gösteren bir kanıt yok. 2001'de Kaide'yi korudular diye Molla Ömer ve adamla-rının başına gelmedik kalmamıştı. Zar zor toparlanabildiler, şimdi bizim tekrar kuvvet kullanarak devreye girmemizi isteyeceklerine inanmak güç.
Üçüncüsü, Afgan topraklarının ABD'ye saldırı planlamak için neden ideal bir 'güvenli barınak' oluşturduğu pek anlaşılmıyor. 11 Eylül planı Kabil veya Kandahar'da değil Hamburg'da yapıldı, ama kimse de çıkıp 'Almanya'ya asker gönderip oradaki güvenli barınakları yok edelim' iddiasında bulunmuyor. Zaten Kaide bir yerde saklanmak isteyecekse, ben olsam uzak, yoksul, denize kıyısı bulunmayan, ıssız, hiçbir şey yapamayacakları bir yerde olmalarını tercih ederim. Pakistan veya Afganistan'da örgütleyebilecekleri 'üsler' veya 'eğitim kampları' olsa olsa Mumbai tarzı bir saldırıya yarar; kitle imha silahları yapmaya veya 11 Eylül'ü tekrar gerçekleştirmeye kalkışacak olanların işine yaramaz (zira uçuş okulları gerekecektir). Hele 11 Eylül sonrasındaki ortamda, Mumbai tarzı bir operasyona niyetlenecek bir grup Kaide elemanı ABD'ye gidebilmekte bile zorlanacaktır. Böyle bir ihtimal tabii ki her zaman var, ama bu derece küçük bir olasılık için önümüzdeki yıl 60 milyar dolardan fazla maliyeti olacak ve ne zaman biteceği bilinmeyen bir işe bağlanmamız doğru mu?
'Sosyal mühendislik' tehlikeli
Dördüncüsü, yeni bir Taliban yönetiminin Kaide'ye ABD ve müttefiklerine saldırı düzenlemesi
için açık kart vermesi gibi düşük bir ihtimal gerçekleşirse, ABD de boş oturmayacaktır. Bill Clinton yönetimi 1990'larda Kaide'nin peşinden eğitim kamplarına kadar gitme fikrine pek itibar etmemişti (sonunda yaptılar gerçi ama kerhen), fakat bu 11 Eylül'den önceydi. Artık daha fazla bilgimiz var ve ABD yönetimi gelecekte böyle kamplara saldırmaktan çekinmeyecektir. (Bunu zaten Pakistan'da, Pakistan yönetiminin sessiz rızasıyla yapmakta olduğumuzu unutmayın). Diğer bir deyişle, Kabil'de bir Taliban iktidarının olması Afganistan'ı bugün de yarın da 'güvenli barınak' yapmaz, çünkü ABD'nin sahada böylesine geniş bir askeri varlık bulundurmasına gerek kalmadan da rahatlıkla Kaide'ye karşı kullanabileceği bir dolu silahı var.
Beşincisi, istihbaratı iyi olan yorumcuların da gözlemlediği gibi, Taliban ve Kaide gibi aşırılık yanlısı örgütlerin en önemli güdüsü, kendi toplumlarına dışarıdan haksız ve yersiz müdahale olarak gördükleri şeye karşı çıkışları. ABD'nin askeri varlığını artırmak ve çeşitli türlerde sosyal mühendisliklere kalkışmak, bu güdüleri yok edeceği yerde daha da güçlendiriyor. Obama farklı bir stratejinin Taliban'a verilen desteği kesmesini ve merkezi yönetimi güçlendirmesini umsa da, Amerikan müdahalesini artırmanın etkilerinin olumlu mu olumsuz mu olacağı henüz bilinmiyor. Olumsuz çıkarsa, tam da önlemeye çalıştığımız sonucu kendi ellerimizle hazırlamış oluruz.
Sovyet işgali örneği rahatlatıcı
Altıncısı, Sovyetlerin yaşadıklarına bakıp rahatlayabiliriz. Sovyetler Birliği 1989'da Afganistan'dan çekildiğinde mücahitler onları 'evlerine kadar' takip etmedi. Keza ABD de Afganistan'dan çekilse ve Taliban tekrar iktidara gelse (muhtemelen koalisyon olur), ABD'nin peşinden gitmek gündemlerinde bile yer almayacaktır.
Afganistan'daki müdahaleyi uzatmak için ahlaki değerler de öne sürülebilir tabii, ama Obama'nın savı bu değildi (zaten bu savlar ABD'de pek satmıyor artık). Gerçekçi biri için 'güvenli barınak' iddiası, Afganistan'da geniş çaplı bir askeri müdahalenin tek olası mantığı. Gelgelelim bu epey şüpheli bir dosya olduğundan, yönetimden biri oturup sıkı sıkıya yeniden incelese iyi eder. Fakat kimsenin bunu yapacağını sanmıyorum, zira şimdi hem Obama destek veriyor, hem de kurduğu yönetim şimdiye dek ABD'nin halledemeyeceğini düşündükleri bir uluslararası sorun görmemiş, 'yapabiliriz' tarzı tiplerle dolu.
Umarım onlar haklıdır ve ben haksız çıkarım, ama içimdeki tatsız hissin bugünlerde çok sık tekrar etmesi aksini gösteriyor. (Harvard Üniversitesi'nde profesör, 18 Ağustos 2009)
Kaynak: Radikal