Seçim kampanyalarında kendi adamına oy toplamak için dürüst sloganlar kullanılsa hârika olmaz mıydı? Romney’in kampanyası için dürüst bir slogan şöyle olurdu: “Kaygılanmayın, söylediği bir sürü saçmalığa kendisi de inanmıyor.” Obama kampanyası için de şu olabilirdi: “Amerika’nın çöküşünü iyi yönetti.”
Obama’nın ahalisi Amerikan gücünün çöküşte olduğunu hiçbir zaman alenen kabul etmeyecektir ancak Amerika’nın bugünkü uluslararası konumunu 1990’ların sonuyla kıyaslarsanız seyir bellidir. Bill Clinton’ın ikinci döneminde Amerika’nın kasası nakitle doluydu; ordusu ise Körfez’den, Bosna’dan ve Kosova’da zaferlerle dönüyordu; dünya hükümetleri Amerikan tarzı denetimsiz kapitalizmi benimsiyor ve Amerika jeopolitik rakiplerini gölgede bırakıyordu. Bugün ise tam aksine, Amerika derin bir borçta; ordusu hırpalanıp bitkin düştü; ekonomik ideolojisi daha az itibar görüyor ve sahih bir ikinci süpergüç olan Çin’le karşı karşıya. Barack Obama’nın ilk döneminde merkezi dış politika sorunu bu gerçeğin yönetilmesiydi ki Obama’nın kampanyası böyle söyleyemese de o oldukça iyi iş çıkardı.
Mısır iyi bir örnektir. Mısır 1970’lerden beri Ortadoğu’da Amerikan hâkimiyetinin sütunlarından biriydi. Mısırlı diktatörler İsrail’le barış yaptılar ve Filistinliler de aynısını yapsınlar diye Amerika’yla işbirliği içinde Filistinlileri buna zorladılar; Amerika’ya çeşitli sol ve İslamcı düşmanlara karşı savaşta yardım ettiler. Enver Sedat ve Hüsnü Mübarek mükemmel vekiller değillerdi şüphesiz. Amerika ve İsrail karşıtı hissiyatlara karşılık verdiler hatta onları beslediler; baskı ve yolsuzlukları zaman zaman utanç verici olduklarını ispatlamıştır. Fakat Mısır otuz yıldan fazla bir süreyle yönettikleri halka nispetle Amerikan politikasını daha bir destekleyici adamlar tarafından yönetildi.
Bu tespit bugün daha az doğru. Obama, Kahire’de azalan nüfuzdan dolayı eleştiri topladı ve bazı yeni-muhafazakârlar “Mısır’ın kaybedilmesinin” bir sorumlusu da Obama’dır diyorlar. Sıradan Mısırlılar ABD’yle ittifaka hiçbir zaman sıcak bakmadılar çünkü o ittifak ne özgürlük ne de refah getirmişti. Obama’nın “kaybettiği”, halkının arzularına rağmen Amerika’nın ihalelerini yürütmeye istekli bir rejimdi ve devrimci değişim esnasında bunu korumaya kalksaydı Mısır’daki durum bugünkünden daha fena olacaktı.
Arap Baharı’nın 18 ay önce Kahire’ye uğramasından beri Obama iki kilit karar anıyla karşı karşıya geldi. Ve her iki anda Mısır’da ortaya çıkmakta olan ABD sonrası düzeni kabullenmeye istekli oluşu hem Mısır’ın hem de Amerika’nın işine yaradı. İlk karar anı Mısırlı kitlelerin bu yılın başlarında Mübarek’in istifa etmesi talebiyle sokaklara aktıkları zamandı. Körfez’den İsrail’e ve cumhuriyetçilere kadar muhafazakârlar Obama’yı yerden yere vurup Amerika’nın eski müttefiki Mübarek’in arkasında sağlam şekilde durmamakla suçladılar. Fakat Obama, Mübarek’i Tahrir Meydanı’nı Tiananmen Meydanı’na çevirmeye davet etseydi Mısır tıpkı bugünün Suriye’sine benzerdi. Muhalefetin de şiddete sarılması muhtemeldi; Mısır için yarı-demokratik bir dönüşüm bile ortadan kalkardı; Obama kitle katliamına yardım etmek suretiyle 84 yaşındaki diktatörün yerini almayı başaran devrimci gücün nefretini garantiye alırdı.
İkinci kilit an, Yüksek Askeri Konseyin, Mübarek’in yerini alan cuntanın, dalkavuğu Ahmet Şefik seçimi kesinlikle kazanmadığı halde onu başkanlık seçiminin galibi olarak ilan ettiği zamandı. Haberlere göre Obama yönetimi, Mısır ordusunu, Müslüman Kardeşlerin başkan adayı Mursi’nin seçilmesini benimsemeye teşvik etti. Hâlbuki Şefik’in Amerika’nın ihalelerini yürütmesi daha muhtemeldi. Beyaz Saray böyle yaparak Mısır sokaklarında kan dökülmesini engellemeye ve Mısır’ın demokratik dönüşümünün devamına yardım etmiş oldu.
Bunların hiçbirisi de Mısır’da şu an olup bitenleri kutlama nedeni oldukları anlamına gelmez. Mısır, baskıcı eski bir düzeni koruma arayışında olan askeri seçkinler ile baskıcı yeni bir düzen kurma ümidi taşıyan İslamcı bir hareket arasında kilitlenip kalmıştır. George W. Bush döneminde Washington’lu bazı politikacılar ve yorumcular 1989’un Doğu Avrupa’sına benzeyen bir Ortadoğu hayal ediyorlardı. Liberal demokrasi ve Amerikan yandaşlığını aynı anda benimsemeye hazır bir Ortadoğu. Obama, Mısır’da ve başka yerlerde, Ortadoğu demokrasisinin liberal olmayıp Amerikan karşıtı olabileceği çok daha çetin bir gerçekle karşı karşıyadır. Obama doğru şeyi yaptı: Kan dökülmesinin önüne geçmeye yardım etti; bizim hoşlanmadığımız insanları güçlendirdiği halde demokratik ilkeleri destekledi ve böyle yaparak Mısır’daki güç mücadelesinin her iki tarafıyla da iletişim hatlarını açık tutmuş oldu.
ABD başkan adayları, Amerika’nın dünyayı kendi iradesine boyun eğdirebileceğini sonsuza dek anlatıp dururlar. Fakat bu genelde anlamsızdır; özellikle bugün, Amerika’nın büyük bir güç tükettiği geçen on yıldan sonra ise saçmadır. Gerçek dünyada, dış politika, yıkıcı olmayan kötü sonuçları çekip çevirmeye yardımcı olmaktan ibarettir genelde. Obama’nın 18 ay boyunca Mısır’da yaptığı buydu. Kamyon arkasına yapıştırılacak çıkartmalar için uygun olmayabilir ama başkanlar bunu yapsınlar diye seçilmekte – ve yeniden seçilmektedirler.
Kaynak: Daily Beast
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı