Türkiye, Irak sınırına yığınak yapmayı sürdürüyor. Aylardır devam eden hazırlıklar son aşamaya geldi sanki. İçerideki kapsamlı operasyonları, her gün gelen çatışma haberleri izlerken sınırın öte tarafında da bir başka yığınak var. Hem de basit bir çatışma değil, savaş hazırlığı şeklinde.

Aynı dönemde iç politikadaki kriz, iç savaş konsepti içinde tartışılır oluyor. Kimse kabul etmese de, Kuzey Irak Türkiye'nin siyasal yapısını şekillendirmeye başlıyor. İçerideki bölünmenin iki tarafı, K. Irak konusundaki yaklaşıma göre saf tutuyor, bu tehdit üzerinden bir dil geliştiriyor.

AB ve ABD, rejim tartışmasında açık tavır belirtmezken, renklerini K.Irak üzerinden belli ediyor. Girerseniz "ABD ile karşı karşıya kalırsınız", "girerseniz AB hayal olur" şeklinde açıklamalar ardı ardına geliyor. Dünya, demokrasi ve K. Irak'a müdahale üzerinden bütün dikkatleriyle Türkiye'yi izliyor. "NATO'dan çıkalım", "Asya'ya yaklaşalım", "Türkiye'nin yörüngesini değiştirelim" gibi sesler da bu dönemde iyice yükseliyor.

Her devlet, kendisine yönelen tehdide karşı koyma hakkına sahiptir. Bu bir sorumluluktur. Tehdit açık, ortada. Burada bir meşruiyet aramanın anlamı yok. Ama olay bu kadar değil. Tek taraflı müdahale açıkça savaş demektir ve açıkça Türkiye birilerine meydan okuyor demektir. Çünkü tehdit artık uluslararası bir boyut kazanmış, Türkiye'nin ve bölgenin inisiyatif alanından çıkmıştır.

İçeride ve sınır ötesinde kriz tırmanırken, ABD "tek taraflı müdahale etme" uyarıları yaparken, önemli bir kesim "artık yeter" sloganları atarken Türkiye-Irak sınırı dünyanın en önemli kriz bölgesi olarak belirginleşiyor. Darbe iddiaları, demokrasi mücadelesi, "devlet iktidarı"nın paylaşılması gibi tartışmalar arasında gerçek anlamda bir operasyon hazırlığı yapılıyor.

Bu sırada ABD savaş uçaklarının "hava sahası ihlali"nin abartılarak yansıtılması, sanki bütün bu hazırlık "ABD'ye rağmen yapılacakmış" gibi bir görüntü çıkıyor ortaya. Hani muhtıra krizinden hemen sonra bazılarının "Türkiye tarihinde ilk kez ABD'ye rağmen, milli kaygılarla" hareket edildiği tezini işlediği gibi.

Bunlar olurken İran PKK'ya yönelik operasyonları sürdürüyor. Çok sayıda İran askeri ölmeye devam ediyor. ABD ile İran, Irak'ı paylaşmak için Bağdat'ta pazarlığa giriyor. Türkiye'nin kaygılarını duymak bile istemeyen Washington, Tahran'la 27 yıl sonra masaya oturuyor.

Bu arada, nasıl açıklanacağı belirlenemeyen gelişmeler de oluyor. Bir tren bombalanıyor, vagonlardan silahlar çıkıyor. İran'dan Suriye'ye giden kargoyu PKK nereden biliyordu? Yoksa bilgiyi ABD mi verdi? Öyleyse ABD-PKK arasında nasıl bir istihbarat dayanışması var? Acaba trene yönelik saldırı PKK tarafından mı planlandı yoksa birileri böyle bilinmesini mi istedi? Daha da garip olanı İran'ın bu iddiayı reddediyor olması ve "Türkiye ile aramızı bozmak için hazırlanan bir komplo" açıklaması yapması. Ortada belli istihbarat grupları tarafından hazırlanan bir mizansen var sanki.

Beklendiği gibi İran-Suriye hattındaki uçaklar Diyarbakır'a indirilip aranıyor şimdi. Geçtiğimiz yaz, İsrail'in talepleri doğrultusunda yüze yakın İran ve Suriye uçağı arandı. Bu yeniden başladıysa yakında ciddi bir çatışma başlayacak demektir. Bu çatışma iki yerde olabilir. Kuzey Irak ve Lübnan'da.

Bütün bu bilinmezler içinde tek bir net açıklama yapıldı şimdiye kadar. Başbakan Tayip Erdoğan, Türkiye'nin, ABD ve Irak yönetimiyle "üçlü operasyon" yapabileceğini söyledi. Başından beri müdahale tartışmasının ABD ile birlikte olabileceğini söyledim. ABD'ye rağmen değil. Sadece bugünlerde en çok para eden ABD karşıtlığının kullanıldığını, sokakların boşuna harekete geçirildiğini düşündüm. Hatta bunun bir oyun olabileceğini söyledim.

Böyle bir operasyon ne anlama gelir? Bence hiçbir sonuç alınmaz. Sadece kamuoyu teskin edilir bir süre daha. Süreç bugüne nasıl geldiyse o şekilde devam eder. Türkiye PKK'ya operasyon yapsa ne olur? Mesele PKK mı gerçekten? Eğer öyle algılanıyorsa, zamanı gelince ABD PKK'yı zaten gözden çıkaracak. Biz de bu yemi yutacağız.

Bu adam kim?

Sıradan bir halının üstünde, yerde yatan bu adamı görünce bildik memleket manzaralarından biri sanırsınız. İşten eve gelmiş, yemeğini yemiş, üzerine çöken ağırlığı bastıramamış, oracığa kıvrılıp yatmış...

O aslında sıra dışı, mütevazı, münzevi bir lider! Ortadoğu'nun en güçlü devletlerinden birinin başındaki adam. Pakistan'dan Lübnan'a kadar bütün bölgeyi etkileyen, nükleer meydan okuyuşuyla dünyayı pazarlığa zorlayan ülkenin lideri… İran Devlet Başkanı Ahmedinejad!.. (www.dunyabulteni.net)


Kaynak: Yeni Şafak