Aşiretler daima Irak toplumunda önemli bir rol oynadı ve bunlar Saddam Hüseyin rejiminde bazı imtiyazlardan faydalandı. Amerikan işgalinden sonra Şiilerin iktidara yükselmesi ve Kürtlerin de yükselen özerklik ve refahıyla Sünni aşiretler nüfuz ve güçlerini belli ölçüde kaybettiler.

Sünniler, 2003 sonrası dönemde imtiyazlarını yeniden ele geçiremeyeceklerini anladılar ve dikkatlerini federasyon vasıtasıyla siyasi temsilleri üzerine yoğunlaştırdılar. Sünni Araplar ve Şiiler arasındaki nüfus farkı sebebiyle, Bağdat’ta kuvvetli bir hükümet kurulmasının ancak Şii kontrolü altında olacağı açık. Bu yüzden Sünniler, güçlü özerkliğe sahip eyaletleriyle Irak’ın federal bir devlete dönüşümü üzerine odaklandılar. Yine bunlar, ordu ve istihbarat gibi önemli devlet kurumlarında çoğunluğu sağlamaları halinde Şiilerin gücünü dengeleyebileceklerini ve böylece Sünnilerin çıkarlarını koruyabileceklerini düşündüler. Ama gayelerine vasıl olamadılar. Başbakan Nuri El Maliki’nin merkeziyetçi ve dışlayıcı politikaları, aşiretler arasında güç mücadelesi, alt aşiretler ve aileler bunların ortak ve etkili politikalar takip edebilmelerine mani oldu.

Suriye sınırının büyük bölümü boyunca Irak’ın batı kısmını oluşturan El Anbar eyaleti, aşiret geleneklerinin oldukça güçlü olduğu yerlerden biridir. Eyaletin en büyük şehri Felluce’de fertlerin karar verme süreçlerinde önemli bir rolü olan bir aşiret toplumu vardır. Bu aşiret blok halinde oy kullanır. Aşiretçiliğin bu sosyolojik durumu şehirde siyaset ve güvenlik dengesinde önemli bir rol oynadı. Bu durum, Maliki rejiminin Felluce’de toplumun etkili kesimleriyle siyaset ve güvenlik ittifakları yapmasını ve onları IŞİD yanlısı ve karşıtı diye kavga eder şekilde bölmesini sağlıyor. Askeri Aşiret Konseyleri, El Anbar’da Maliki karşıtı aşiretler tarafından kurulan yeni aktörlerdir ve bunlar tüm Irak’ı sarsmaya hazırdır.

Devrimci Askeri Aşiret Konseyleri

Devrimci Askeri Aşiret Konseyleri, Maliki hükümetinin geniş çaplı gösterileri şiddetle bastırmasına tepki olarak birkaç Sünni eyalette kuruldu. Bu grupların üyelerinin çoğu, daha militan bir yola girmeye karar vermelerine Maliki’nin bu protestoları bastırmasının sebep olduğunu ifade ederler. Bunların üyeleri genelde ya Amerikan işgaline direnen gruplardandır ya da Baas döneminin eski bürokrat ve subaylarıdır. En aktif askeri konseylerden biri El Anbar eyaletinde 2014 başlarındaki karışıklıklar sırasında, Anbar Aşiret Devrimcileri Askeri Konseyi (AADAK) ismiyle kuruldu.

AADAK, Irak Güvenlik Kuvvetleri’nin El Anbar’dan çekilmesini ve silahlarını aşiret isyancılarına teslim etmesini talep etti. Bunlar eyalette Maliki yanlısı tüm grupları tehdit ettiler ve Sahva kuvvetlerine de Maliki’ye değil kendilerine hizmet etme çağrısında bulundular. Bunlar siyasetçilerden de suç ve yasa dışı diye tanımladıkları siyasi süreçten çekilmelerini istediler.

Bu türde en etkili ve en güçlü örgütlerden biri Irak Devrimcileri Genel Askeri Konseyi’dir. Bu konseyin merkezi Musul’dadır. Bu grup, Sünni din adamlarından oluşan ve Maliki hükümeti tarafından terörizmle itham edilen önemli Sünni din adamı Şeyh Haris Süleyman El Dari liderliğindeki Müslüman Alimler Birliği’yle ilişki içindedir. O, El Cezire’ye “Iraklı Sünniler Irak’taki politikalardan dolayı kendilerini dışlanmış hissediyorlar… O [Maliki], itici ve dışlayıcı bir politika benimsedi ve Sünnilere karşı elinden gelen her türlü vahşeti işledi” dedi. [1] Birlik mezhepçilik ve terörü reddeder, ortak Sünni-Şii duaları tertip etmiştir ve Amerikan işgaline şiddetle karşıdır.  

Cihad ve Reform Cephesi, Asaib Irak El Cihadiye, Mücahitler Ordusu ve Ahmed Bin Hanbel Ordusu gibi birkaç Sünni isyancı grup, Haris Süleyman El Dari’yi uluslararası arenada ve her türlü platformda kendilerinin resmi temsilcisi olarak ilan etti. Birlik, Musul krizinde önemli bir rol oynadı. Birlik, 9 Haziran 2014’te, “Bu zafere, devrimciler tarafından üstlenilmesi gereken, bambaşka bir türde, yeni bir vazife eklenecektir. Bu vazife de masum insanların kanlarının kutsallığından dolayı Nineve eyaletinin tümünde güvenlik ve istikrarı korumak, tüm sakinlerin güvenliğini muhafaza etmek, sivillerin teskin edilmeleri için sıkı bir şekilde çalışmak, imkan dahilinde bunların her türlü temel ihtiyaçlarını gidermek, kalplere huzur getirmek, aynı zamanda devlet kurumları ve umumi kaynakları korumak, intikam yerine affetme mantığını sürdürmektir” iddiasında bulunan bir açıklama yaptı. [2]

Irak’ta en etkili Şii din adamı Ali Sistani de dahil bazı Şii dini liderler, Musul’daki saldırıdan sonra IŞİD ve teröristlere karşı savaşmak, ülkeyi ve kutsal mekanları IŞİD tehdidinden korumak üzere fetva yayımladılar.

Müslüman Alimler Birliği, bu çağrılara tepki gösterdi ve hükümet ve milislerin “bu fetvaları silahsız sivillere karşı mezhepçi suçlar işlemek için kullandıklarını” iddia ederek Irak’taki Şii mercilerden son fetvaları gözden geçirmelerini talep etti. [3] Bunlar, IŞİD’in Necef ve Kerbela’ya saldırma tehditlerini tümüyle kınadıklarını bildirdiler. Birlik, hükümeti İran’ın gündemini takip etmek ve ülkede iç savaş çıkmasına çalışmakla suçladı.

Krizden sonra Müslüman Alimler Birliğisözcüsü Şeyh Muhammed Beşşar El Feyzi, Irak’taki durumu “vahşi bir işgal sonrasında mevcut Maliki hükümeti de dahil art arda gelen hükümetler tarafından yapılan baskı, bir kenara itme ve dışlama politikalarına karşı halk ihtilali” olarak tanımladı. [4] O, Maliki hükümetinin yıllarca baskıcı ve yozlaşmış politikalar takip ettiğini ve Sünnileri bir kenara itip dışladığını iddia etti.

Musul’da askeri konseylerin rolü

Her ne kadar dikkatlerin çoğu IŞİD’in üzerine yöneltilmiş olsa da Musul saldırıları ve Maliki’ye karşı isyanın arkasındaki temel dinamiklerden biri Devrimci Askeri Aşiret Konseyleri’dir. Merkezi hükümet Musul’un kontrolünü ele geçiremezse yeni bir savaşın IŞİD’le Devrimci Askeri Aşiret Konseyleri arasında çıkacağı söylenebilir. Iraklı Devrimcilerin Genel Askeri Konseyi sözcüsü Muzhir El Kaysi, BBC’ye Musul’un tek başına elde tutmak üzere IŞİD için çok büyük bir şehir olduğunu, kendi konseyinin IŞİD’den çok daha güçlü olduğunu söyledi. O ayrıca konseyinin IŞİD’den farklı olduğunu şu sözlerle ifade etti: “Biz organize bir örgütüz, biz Cenevre Sözleşmesi içinde kurallar dahilinde savaşırız, onlar barbardır.” [5] Aşiret devrimcileri ayrıca IŞİD’in kökünü kazımaları gerektiğine ama önceliklerinin Maliki hükümeti olduğuna inanıyor.

Bir başka not da Musul’un Felluce’den farklı olduğudur. Maliki, Felluce’de Albu Fahd ve Albu Bali aşiretleri gibi bazı yerel aşiretlerle ittifaklar yaptı. Musul’da ise tam tersine toplum modern, medeni ve şehirlidir. Felluce’den farklı olarak burada Arap aşiret bağlarına çok ehemmiyet verilir ama bu bağlar insanların günlük hayatlarında, siyasi tercihlerinde ya da eğilimlerinde çok sınırlı bir rol oynar. Bu yüzden, ittifaklar yapmak ve vekalet savaşları başlatmak Maliki için de IŞİD için de kolay bir iş değildir. Musul ve Ninova eyaletinde asırlardır bir arada yaşayan Hristiyanlar, Yezidiler, Şabaklar ve Mandeanlarla çok sayıda topluluk var. Çok muhafazakar bir toplum olsa da İslamcı düşünce okulları ve ideolojik modeller bir siyasi formül için toplumun kendi seçimi değildir. IŞİD mevcut krizde görüldüğü üzere, diğer her İslami grubun yapacağı şekilde son derece istisnai bir durumda kendisini önemli bir rol oynar vaziyette buldu. Bu rol muhtemelen kısa ömürlü olacaktır ve toplum alışıldık tavrına dönünce bu ziyaretçinin ayrılması gerekecektir. Ayrıca, Musul toplumunda Arap birliği yanlısı siyasi hizipler ve şehrin idaresinde pay isteyen eski üst düzey subaylar çoktur. Bunların söylemi mezhebe bağlı olmamak /mezhep birliğidir ve bunlar hep kendilerini, çoğu Arabın uzun süredir görmek istediği şekilde milliyetçi ve teknotrat bir grup olarak göstermeye çalıştılar.

IŞİD elbette Musul’daki saldırıların galiplerindendir. Bu, IŞİD’in daha fazla eleman bulmasını sağlayan büyük bir moral takviyesi oldu, IŞİD’e dünya çapında insanların dikkatini çekecek derecede daha fazla para ve mühimmat elde etme fırsatı verdi. Ama Mali’den Irak’a kadar küresel terör eğilimleri, bu grupların otorite açığı ya da iktidar boşluğu olan bölgelerde daha başarılı olduklarını idrak ettiğini gösteriyor. Bu, bunların Şam ya da Esad’ın diğer kalelerinde değil Esad kuvvetlerinin zaten çekilmiş olduğu Suriye’nin kuzeydoğu kısmında savaştığı gerçeğinde de görülür. Aşiret konseyleri bu boşluğu doldurabilirse Musul IŞİD için pek güvenli bir yer olmayabilir.

[1] Harith al-Dari: Sunnis feel marginalized, Al Jazeera, http://www.aljazeera.com/programmes/talktojazeera/2014/04/harith-al-dari-sunnis-feel-marginalised-201441811234497763.html

[2]Statement no. (996) Regarding the revolutionaries victories in Mosul, The Association of Muslim Scholars http://www.heyetnet.org/en/aciklamalar/item/871-statement-no-996-regarding-the-revolutionaries-victories-in-mosul

[3] Iraq crisis: AMS calls on Shia marja to show more wisdom, The Association of Muslim Scholars http://www.heyetnet.org/en/heyetamsi/item/883-iraq-crisis-ams-calls-on-shia-marja-to-show-more-wisdom

[4] Iraq witnessing a popular revolution, al-Faidhi says, The Association of Muslim Scholars
http://www.heyetnet.org/en/heyetamsi/item/881-iraq-witnessing-a-popular-revolution-against-oppression-and-marginalization-policies-al-faidhi-says

[5] Iraq conflict: ‘We are stronger than ISIS’, BBC, http://www.bbc.com/news/world-middle-east-27853362

Kaynak: Eurasia Review
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya