*
Kral Abdulaziz’in Hasan el Benna’nın talebini geri çevirmesine gelecek olursak. Bu olay ilişkiler için genel bir hüküm içermez. Kendi sahasında İhvan’ı desteklemese bile deplasmanda İhvan’ı desteklemiştir. Şöyle ki, Reşid Rıza gibi aradaki köprülere rağmen Suudi Arabistan yapısı gereği hiçbir zaman İhvan türü örgütlü faaliyetlere izin vermemiştir. Zaten Nasır da 1952 darbesi sonrasında bütün örgütlü yapıların ‘marş marş!’ kendilerini feshetmelerini ve devrim sürecine katılmalarını istemiştir! İhvan buna ayak diremiştir. Suçu da bu olmuştur. Dolayısıyla Nasır ile Suud’un İhvan’a karşı olmasının temel nedeni aynıdır. Türevlerde farklılık olabilir. Hatta Suud yazarları Selman Avde gibi İhvan yöntemine yakın isimlere rağmen, ülkelerinde İhvan akımı veya örgütü bulunmadığına dair böbürleniyorlar.
Cihad el Hazin’in anlatımı bugün için daha fazla geçerlidir. Suudi Arabistan Mürsi’nin seçilmesine muhalefet etmiş ve aleyhinde çalışması için Kahire’deki elçilerine talimat verilmiştir. Elçiye bu talimatı bizzat Dışişleri Bakanı Suud Faysal vermiştir. Lakin bu, geçmişte iki tarafın iyi ilişkiler içinde olduklarını gölgelemez. Köprülerin altından elbette ki çok bular aktı.
Nasır’a karşı tarihi ortaklılığın tanıklarından birisi idam edilen ünlü İslam hukukçusu Abdulkadir Udeh’in oğlu Halit Udeh’dir. 1952 ile 1954 arasında Mısır gergin günler yaşamaktadır. Müslüman Kardeşlerin bel bağladığı Muhammed Necip ile Nasır arasında bilek güreşi yaşanmaktadır. Nasır, Necip’ten intikam almak için taraftarı Müslüman Kardeşlerin ileri gelenlerini hapse atmaktadır. Bu gerilim hattında Suudi Arabistan taraflar arasında devreye girer, arabuluculuk yapar. Kral Abdulaziz’in yerini geçen ikinci Kral Suud bu gaye için Mısır’a gelir ve Nasır ile Necip arasındaki gerilimi gidermek ister. Bu gerilimin bir parçası da Müslüman Kardeşler ileri gelenlerin hapse atılmasıdır. Kral Suud, 25 Mart 1954 tarihinde Mısır’a gelir ve taraflar arasında arabuluculuk yapar. Ve Nasır’a ‘ İçerideki İhvan liderleriyle akşam yemeği yemeden, ülkeden ayrılmak istemiyorum’ der (http://www.youtube.com/watch?v=4vBHiGNYL38).
Bunun üzerine ertesi gün; 26 Mart 1954 tarihinde içerideki İhvan liderleri salıverilir. Lakin bu gerilimde sadece bir fasıldır. Hatta dönemi yazan bazı yazarlara göre bu mücadeleden bıkmış olan Muhammed Necip, Kral Suud ile ülkeyi terk etmeyi bile düşünmektedir. Ardından Nasır, İskenderiye’de Menşiye suikastını tertip eder ve bunun üzerine Abdulkadir Udeh ile birlikte 5 arkadaşı idam edilir. Hadise Gizli Birim ( el Cihaz es Sırrı)’den Mahmut Abdullatif’e yıkılır.
Bu tertip hadiseden sonra Mahmut Abdullatif ile birlikte Yusuf Talat, Hindavi, İbrahim Tayyip, Abdulkadir Udeh ve Ferağli idam edilirler. Hadise ve idamlar tam bir tiyatrodur. Olayın tarihi tanıklarından Abdullah Tufi, gözdağı vermek için kendi gibi kimi Marksist mahkumların da idam sahnesini seyretmek için idam mahalline getirildiklerini anlatır.
Abdullah Tufi gibi Marksistlerin tanıklığıyla Udeh ve arkadaşları idam sehpasında granit gibi durmuş ve başlarını dik tutmuşlardır. İdam sahnesi, destan sahnesine dönüşmüştür.
İdam tanığı Abdullah Tufi’ye göre, Udeh’in son sözleri şöyle olmuştur:” Lestü übali hine uktelü müslimen/ ala eyyi cenbin fillahi mesrai: Müslüman olarak öleyim de; hangi nedenle olursa olsun; umurumda değil! …”
Trajik sahneyi şu sözleriyle kapatmıştır: Allahım kanımı zalimler topluluğu için lanet kıl! 1966 yılında da Irak Cumhurbaşkanı Abusselam Arif de Seyyid Kutup’u idam sehpasından almak istemişse de bu girişim de başarılı olmamıştır. Mürsi sonrası yeni mahkemeler öncesinde İhvan bedel ödemeyle devam ediyor. İnşallah bu yargılamalar son bedel olur.