Seçimler öncesinde birkaç yerde “TBMM'nin sadece MHP ve DTP'lilerden oluştuğunu düşünün, nasıl bir görüntü ortaya çıkar?” diye bir soru sormuş, muhataplarımdan da, tedirginliği dile getiren cevaplar almıştım. Genelde herkesin düşüncesi, MHP ve DTP varlığının Meclis'te en öncelikli gerilim sebebi olacağı şeklindeydi.

Meclis'te beklenen olmadı, aksine DTP'liler MHP'lilerin elini sıkmak için hamle yaptı, MHP'liler de olumsuz karşılık vermediler, el sıkışıldı, gerilim önemli ölçüde ortadan kalktı. Deyim yerindeyse herkes bir “Ohh!” çekti.

İlginçtir, DTP'liler AK Partililerin elini sıkmak için hamle yapmadılar, Ak partililerden de bir hareket gelmedi. Ak Parti grubu, DTP'liler karşısında MHP'ye göre daha nötr kaldı.

Soru şu:

MHP'lilerle DTP'liler arasında kendilerinin bile farkında olmadıkları veya nefret diye algıladıkları platonik bir aşk mı vardı ki, böyle birdenbire kucaklaşılıverdi?

Tabii ki değil.

Peki olan ne?

Bence şu:

Türkiye'de aslında etnik çerçevedeki gerilim, uçlarda doğuyor, gelişiyor ve Türkiye için problem haline geliyor.

Uçlar tanımlamam doğru mu önce ona bakalım:

MHP yüzde 15 oy aldı.

DTP yüzde 4-5 oy aldı.

Buna karşılık Ak Parti, MHP'nin üç katı, DTP'nin 10 katı oy aldı. Ortak zeminlerde de MHP'den ve DTP'den önde çıktı.

MHP ile DTP birbirine göre kutup oluşturuyor, Ak Parti ise, iki tarafa ulaşmaya çalışan bir söylemden yola çıkıyor.

MHP ile DTP, yola çıktıkları noktanın vurgusuna devam etmiş olsalar gerilimin sona ermesi mümkün olmaz. Oysa Meclis'te el sıkışınca, gerilim, farklı bir platforma çekilmiş oluyor. Buna “Konuşa konuşa” platformu denebilir. Demek uçlarda dolaşmak kaçınılmaz değil.

Acaba MHP ve DTP'lilerin Meclis'te el sıkışmaları tabanda tepkiye yol açmış mıdır?

Mesela MHP'ye oy verenler “Teröristleri destekleyenlerle el sıkıştınız, vatana ihanet ettiniz, düz ovada siyaset denince kıyameti koparıyordunuz, şimdi ne oldu, düz ovada siyaset tam da bu değil mi?” demişler midir?

Ya da DTP'ye oy verenler, “Kürt davasını sattınız, İmralı'ya ihanet ettiniz, milletvekilliğine fit oldunuz, yoruldunuz, dayanamadınız...” gibi tepkilere yönelmişler midir?

Her iki tarafın uçlarında yer yer tepkilerin olması tabii ki mümkün. Ama geniş halk kesimlerinde böyle bir tepki gözlenmiyor.

Gözlenmiyor çünkü, halk zemininde, siyasetçinin yaşadığı – yansıttığı duygusal – ideolojik gerilim yok.

Mesela, Hürriyet'in Pazar ekinde DTP'nin eş başkanı Aysel Tuğluk'la bir mülakat yapılmış. Gülden Aydın soruyor:

-Kendinizi temsil ettiğiniz Kürtlerden çok ileride, marjinal hissediyor musunuz?

İşte Tuğluk'un cevabı:

-Evet, hissediyorum. Halktan uzaklaşıyoruz. Solun edinilmiş tarzı terk edip toplumla buluşmayı sağlayacak anlayışa evrilmesi gerekiyor.

Tuğluk, mülakatın bir başka yerinde de “Biz gecekondulardan, varoşlardan uzaklaştık, elitleştik. AKP, halka inen siyaset tarzını bizden çaldı. Belli ideolojik kalıplar üzerinden siyaset yapmak yetmiyor. İhtiyaçlara hitap edecek politikalar, projeler üretemedik.” diyor.

DTP'nin Kürt vatandaşlarımızla ilişkide durumu bu. Onun için Kürtlerin ancak yüzde 25'inin oyunu alabiliyor ve geriye kalan oyların önemli bir kısmı, diyelim bu seçimde, Ak Parti'den aday olan, Kürt asıllı ama Kürtlüğü ideolojik bir çıkış zemini olarak kullanmayanlara gidiyor.

Ak Parti, benzeri bir oy oranını, Türkiye'nin diğer etnik mensubiyeti olan çevrelerden alıyor. MHP'nin mesajının oralarda etkin olması beklenirken, o da oralarda sınırlı ölçüde yankı buluyor.

Buradan çıkacak sonuç ne?

Bence şu:

Ne MHP Türkiye'yi doğru okuyor, ne DTP...

Her iki oluşum, etnik uçlarda dolaşıyor ve etnik uç söylemler Türkiye'yi geriyor. Etnik uç söylemler b.irbirine yaklaştığında da Türkiye'nin sosyal zemini fark edilir biçimde rahatlıyor.

Türkiye'yi doğru okumak...

Türkiye'deki bütün etnik unsurların ortak paydasının farkında olmayı gerektiriyor.

O ortak paydanın adı İslam değil miydi?