Dr. Karadavi'nin Şia hakkında açıklamalarıyla çıkan fırtına, İslam dünyasında iki farklı tür düşüncenin yahut iki farklı akımın varlığını ortaya çıkardı. Bunlardan birisi "mezhebi savunma" söylemiyle öne çıkıyor. Diğeri ise "ümmeti savunmak" ile meşgul.

İkinciler, birincileri gayretlerini herkesi hayati tehditlere karşı zayıf düşürecek şekilde safları parçalamakla sonuçlandıracak tehlikeye karşı uyarıyorlar. Çünkü hayati tehditler Sünni ve Şiilere eşit düzeyde acımayacak.

Birinciler, belli bir grubun konumu konusunda hırs gösteriyorlar. Diğerleri ise "vatanları"nı savunmaktan bıkmışlar. Dilersen birincilerin inançları korumaktan bahsettiğini, diğerlerinin de siyasetlerden bahsettiğini söyleyebilirsin.

Aralarındaki anlaşmazlık "hangisi daha iyi" konusunda değil, öncelikler konusunda. Bunun anlamı her iki tarafın da gerekli ve birbirini tamamlaması gereken öğeler olduğu. Taraflardan birinin diğerine karşı bir üstünlüğü yok.

Ancak bu noktada her ikisine de yöneltilmesi gereken soru şu: "Şu anda bu kriterlerden hangisi diğerinden daha öncelikli: Mezhep mi ümmet mi? Bölünme mi birlik mi? Kardeş kavgası mı yoksa otak düşmanla mücadele için bütün olmak mı?"

Daha detaylı konuşmam gerekirse tecrübeler bağnaz, provokatör ve fitne tellalı üçüncü bir akımın daha var olduğunu gösteriyor. Bunlar, sayısı az olsa da kitle iletişim teknolojisiyle, göz ardı edilemeyecek şekilde atmosferi zehirleme ve her iki taraf arasında gerilime yol açan şayialar çıkarma yoluyla etkinlik gösterdiğini ortaya koyuyor.

Sünni ve Şiiler arasındaki diyalog, ilmi bir dille sürerken bağnaz ve provokatörler şamatacı bir dil kullanıyorlar. Diyalog için zorunlu kıldıkları söylemler salim hislere sahip insanı çileden çıkartır. Bir öğrenci adabından hiç bahsetmek bile istemiyorum.
Ki bu bağnazlık tek bir tarafa özel bir şey de değil. Bu Sünni ve Şii her iki tarafın bazı minberlerinden de duyabileceğimiz bir davranış biçimi. Bunların yüzünden diyalogun bazı noktalarda seviyesi düşebiliyor.

İlim sahibi kimseler arasındaki anlaşmazlığın "münazara kitapları"nda da kaydı düşülmüş uzun bir tarihi var. Ancak bir âlimin makamı, hiçbir zaman o âlimin düşüncesinin eleştirilmesine yahut geçersiz kılınmasına engel olmamış.

Kimileri talebeleri tarafından takdirle karşılanmış ve kişiliği çok sevilmiş. Kimileri de üstatları için "Bizim katımızda makbul değildi" diyebilmiş, hocasının sözlerinin ikna edici olmadığı yahut faydasız olduğunu söyleyebilmiştir.

Nitekim uzun kitaplar listesi de bu gerçeği göstermektedir. Sekuni'nin "Uyun'ul Munazarat"ı, Sebki'nin "Tabakat'uş Şafiiyye"si, Tevhidi'nin "El Besair ve'z Zehair"i, İbni Akil El Hanbeli'nin "El Cedel Beyne'l Fukaha"sı vb.

Kuran naslarında da diyalogların sonu gelmez. Öyle ki surelerden biri Peygambere yönelik "yergi"yi kayıt altına almış, Taberi'nin tefsinin belirttiği gibi böyle bu yerginin zikri ebedi kılmıştır. Bu nedenle sure o manzaranın adıyla isimlendirilmiştir.

Evet, "Abese" suresini kastediyorum. Hazreti Muhammed'den bahsedip onu ikaz eden sure: "Yüz ekşitti ve yüzünü çevirdi. Kendisine kör geldi diye. Sen ne bilirsin belki de o temizlenecek. Yahut hatırlatma kendisine faydalı olacak da…"

Tabi arada çok büyük farklar var. Ancak şüphesiz Allah-u Teala'nın peygamber aleyhisselama yönelttiği ikaz, Müslümanlara, aralarında hiç kimsenin gözden geçirilemeyecek olmadığını öğretmiştir. Bu da ilim sahibi kimselerin önüne geniş bir kapı açmış, düşüncelerin zenginleşmesini amaçlamıştır.

Bunun sonucunda elimizde geniş bir münazara ve şartlarını içeren literatür vardır. Kişi bu literatürü açıp incelerse şu an içinde bulunduğumuz durumun vahametini anlar. Öyle görünüyor ki kimse kendini gözden geçirme ve düzeltme ihtiyacı hissetmiyor.

Bu noktada bağnaz ve provokatörler devreye giriyor. Bunların diyalog isteği bir boykot, doğrulaması darbe niteliğindedir. Ümmeti savunmaları ise milletin hakkında aşırıya gitmekten ibarettir.

Bu kimselerin meydanda belirmeleri şaşırtıcı değildir. Esas şaşırtıcı olan şey akıllı insanların bunları tasdik etmesidir. Daha da garip olan şey bunların bazı âlimleri de bunların saflarına çekmeleridir. Tüm bunlar bana göre fitnenin tecellileridir.

Dünya Bülteni için çeviren: Furkan Torlak