Geçen haftaki yazımda, Amerika Birleşik Devletleri Başkanlık seçimlerinde Din'in ve dinsel tartışmaların birinci derecede önemli bir rol oynadığından söz etmiştim.

Hatırlayacaksınız: Hz. İsa'nın Kudüs'te, Zeytin Dağı'nda mı, yoksa Missouri'de mi yeniden dirildiği; Allah'ın Dünya'yı 6 günde mi, yoksa 6000 yılda mı yarattığı gibi teolojik konuların, özellikle Cumhuriyetçi Parti'nin aday adayları arasında büyük tartışmalara yol açtığını belirtmiş ve Le Monde gazetesinin ABD seçimlerine ayırdığı bir manşet haberine göre, bu konuların Irak Savaşı ve ekonomik meseleleri gölgede bırakacak kertede öne çıktığını aktarmıştım.

Tartışma konularından biri de, Darwincilik ve Yaradılış Kuramı'na ilişkin. ABD'de birçok Nobel ödüllü bilim adamı ve yüzlerce araştırmacıdan oluşan 'Science-Debate2008' adlı girişim, bu mesele üzerinde TV'de bir açık oturum yapılmasını istemiş. Le Monde gazetesi, eski pastör ve Cumhuriyetçi Parti'nin eski Arkansas valisi Mike Huckabee'nin, Darwinciliğe karşı Yaradılış Kuramı'nı savunması üzerine 'Science-Debat2008'in bu istekte bulunduğunu bildiriyor. '

ScienceDebat2008' girişiminin koordinatörlerinden biri olan Cleveland Üniversitesi Fizik profesörü Lawrence Krauss, bir açıklama yaparak 'Açık Oturum' talebini dile getirmiş. Düşündüm de, bizde de niçin böyle bir 'Açık Oturum' yapılmasın? CNN Türk'te olsun, NTV'de olsun ATV'de olsun bu tür tartışmalara elverişli formatta programlar var. Bir yanda Yaradılış Kuramı'nın savunan ilahiyatçılar ve bilim adamlarının, karşı tarafta ise Darwinizmi savunan bilim adamları ve (şayet varsa) ilahiyatçıların yer aldığı bir program! TV programcılarımız, güncel meseleleri sürekli gündeme getirmenin yanı sıra, bu tür muhalled konuları, ara sıra da olsa, ekrana taşımak firasetini gösterseler ne kadar iyi olurdu. TV'de, Yaradılış mı, Darwincilik mi tartışması! Evet, niçin olmasın?

Aslında bu durum, medyamızın giderek sıradanlaştığını da gösteriyor bana göre. Genellikle iki önemli TV kanalında aynı saatlerde, aynı konuların tartışıldığını izlemek zorunda kalıyor izleyici. Üstelik, konuların hemen hemen aynı perspektiflerden ele alındığını görerek! Dahası, bu programların hangi konuları ele alacaklarını önceden kolaylıkla kestirmek de mümkün...

Öteden beri söylediğim şu: Türkiye'de, uzun bir süredir her şey siyasete ve ekonomiye endekslenmiş durumda; -sanki ülkenin başka hiçbir meselesi yokmuş gibi! Söylemek bile fazla: Bu dar idrak, bizi karşı karşıya bulunduğumuz meselelerin entelektüel arka planını derinlemesine görmekten alıkoyuyor ve her şeyi sathileştirerek ve maalesef çoğu kere magazinleştirip sıradanlaştırarak alımlamamıza yol açıyor Bu sathileşme, sıradanlaşma ve elbette magazinleştirmenin, medyadan başlayarak gündelik hayatımızı kuşattığını nasıl görmezlikten gelebiliriz?

Bakınız, ABD Başkanlık seçimlerinde Din'in, Evanjelistlerle Mormonlar arasındaki teolojik tartışmaların; İncil'de yazılı olan her şeye inanıp inanmama konusunun; Yunus Aleyhisselamın balinanın karnında bulunuşunun bir alegori olup olmadığının seçim meydanlarında açık açık konuşulduğunu ben niçin Le Monde'dan öğrenmiş olayım? Necip Türk yazılı ve görsel medyası sadece Demokrat adayları, biri kadın, öteki siyah derili olduğu ve (maalesef, tastamam o sebeple) magazin değeri taşıdığı için gündeme taşıyorsa, buna 'va hayfa!' demekten başka ne yapılabilir? Dinsel cemaatlerin (Evanjelistler, Mormonlar) özellikle Cumhuriyetçi siyaseti bu kertede belirlediklerini, Le Monde'dan mı öğrenmeliydim?

Necip Türk matbuatı sayesinde dinsel cemaat-siyaset ilişkisinin, sadece Türkiye'de olduğunu zannediyorduk;- meğer öyle değilmiş! Fransız gazetesi, bunun böyle olmadığını gösterdi. İşbu sebeple, Le Monde'u satın almak için verdiğim 4,5 YTL'yi, huzurunuzda, anamın ak sütü gibi helal ediyorum!

Kaynak: Zaman