Cumhurbaşkanı’nın taahhüt içeren konuşmaları. 11 Ocak’ta Mali’ye yönelik askeri müdahale başladığında François Hollande, Fransa “terörizme karşı mücadeleden başka bir şey yapmıyor” diye açıklama yapmıştı. 15 Ocak’ta koyduğu hedefleri genişletti: Fransa, ayrıca “terörist saldırıyı durdurmak, Mali’nin toprak bütünlüğünün korunmasına imkan sağlamak” ve “meşru otoritelerin, bir seçim sürecine” girmesini temin etmek istiyor.

Mali’de, kuzeydeki silahlı İslamcı gruplar, Başkent Bamako’yu tehdit ederek güneye doğru bir cephe açıp ilerlemeye teşebbüs eden vahşet yazarları varken tehlike altında bir yaşam olduğu kuşkusuz. Fransa, içerdiği olası tüm bölgesel sonuçlarını göz önünde bulundurarak, bir Afrikalı devletin aşırıların tutsağı olduğuna tanık olma tehlikesine karşı orada.

Fakat askeri operasyonların genişlediği ve Mali’nin kuzeyindeki geniş çöl alanlarına doğru yöneldiği bir sırada Fransız müdahalesinin, gerekçeleri ve buna ilişkin itirazlar bakımından,  aydınlığa kavuşturulması gereklilik arz ediyor.

Fransa, Mali’de uluslararası hukukun dışında kalarak güç konuşlandırmaya karar vermiş olmasından ötürü eleştirilemez. Zira Bamako tarafından Paris’e iki taraflı resmi bir yardım talebi iletilmiştir. Katı “BM eksenli” meşruiyetin kendisi de sorgulanabilir. Fransa muharip birliklerini, Aralık ayında yalnızca bir Afrika birliğini yetkilendirmiş olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin açık yetkilendirmesi olmaksızın bölgede konuşlandırmıştı.

Her savaş, sürüncemede kaldığında, giderek artan sorgulamalara muhatap olur. Paris, yaptığı seçimin meşruiyetini temellendirmek ve ortakları nezdinde sorgulanabilir olmak amacıyla Mali’de nereye, nasıl ve hangi amaçlara yönelik olarak ordu birliklerini konuşlandırması lazım geldiğini daha açık bir şekilde ortaya koymaktan kazançlı çıkacaktır.

Öyleyse, “öfkeye kapılmış misyon” sendromundan, artan askeri çabaların mani olamayacağı derecede tehlikeli biçimde hedeflerin yön değiştirmesinden, ordunun gittikçe daha derine saplanmasından ve belirsizliklerin katlanarak artmasından kaçınmak için, en iyi reçete bu. Bu sarmalın Afganistan’daki eserini gördük.

Mali meselesinden, başka bir sonuç daha çıkarılabilir: François Hollande Fransa’sı söz konusu çıkarlar, strateji ve görev yükleyici değerler göz önünde bulundurulduğunda, harekete geçme konusunda BM çözümlerinin sıkı kelepçesinden azade kalacak yetkinliğe sahiptir.

Daha önce, 1999’da, Miloseviç milislerinin Kosova’daki katliamları ve tüm Avrupa kıtasının istikrarına yönelik tehditleri söz konusu olduğunda yine bir sol hükümet, Lionel Jospin hükümeti de benzer bir rol üstlenmişti. Birleşmiş Milletlerin belli bir çözümünden yoksun olması –Rusya tarafından bloke edildiği için– onu, ahlaki ve jeopolitik açıdan gerekli olanı yapmaktan alıkoymadı.

Birbirini izleyen krizler, her biri kendi karakteristiğine sahip meseleler, yalanlar üstüne kurulu Irak işgali ve “Birleşmiş Milletler”in yeşil ışığından yoksun Irak Savaşı’nın travması, ölçülüp tartılmaya devam ediyor. Fransa, daima “Birleşmiş Milletlerin hizmetçisi” olmak istemiştir. Fakat Mali ve Kosova’dan çıkan dersler, demokrasilerin ancak Rus veya Çin vetosu tercihlerine bağlı kalmaktan vazgeçtiklerinde sahip olabilecekleri gözü peklik, iyice düşünülmeyi hak ediyor. Özellikle, Suriye halkının ızdırabını, acziyetlerini inkar ederek ve “felçli” Birleşmiş Milletler’in arkasına sığınarak, desteklemeyi sürdürürlerken.

Kaynak: Le Monde – Başyazı – 27.01.2013

Dünya Bülteni için çeviren: Muhsin Korkut