1971 başlarında, postacının Dışişleri Bakanlığı tarafından kabul edildiğimi haber vermek üzere ailemin evine geldiği o kış gününü hatırladığımda hâlâ heyecandan ürperirim. Duyduğum gurur, ebeveynleriminkinin yanında devede kulak kalıyordu. Oğullarının, dönemin büyük hayranlık duyulan Dışişleri Bakanı Abba Eban’ın yanında diplomat olarak hizmet verecek olması, Hitler’in Almanyası’ndan göç etmiş annemle babam için bir hayalin gerçeğe dönüşmesiydi.

Bundan neredeyse 40 yıl sonra, evimin yakınındaki postaneye gittiğim ve diplomatik pasaportumu Dışişleri Bakanlığı’na postayla geri yolladığım daha az gurur verici anı da gayet iyi hatırlıyorum. Bunu, bugün Abba Eban’ın bir zamanlar saygı duyulan makamını işgal eden Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın diplomatik olmayan uygulamalarını ve politikalarını protesto etmek için yaptım. Tek tesellim, aradan geçen 40 yılda hayatları kaybetmiş olan ebeveynlerimin bu çifte üzüntüyü görmemiş olmasıydı.

Ailem çok üzülürdü
Diplomatik pasaportumu, yakın arkadaşım olan Türk Büyükelçisi Ahmet Oğuz Çelikkol’un, İsrail’in parlak yeni tarz diplomasisinin parçası mahiyetinde kasıtlı olarak alçak bir koltuğa oturtulmasının ardından geri gönderdim. İsrail’in ülkesinde eleştirilmesi nedeniyle büyükelçiyi aşağılamayı ve azarlamayı amaçlayan bu adım geri tepmiş, elçinin İsrail’den geri çağırılmasına ve Türklerle zaten kırılgan durumdaki ilişkilerde yeni gerilimlere yol açmıştı. Geçtiğimiz 30 yıl boyunca, düzinelerce Türk diplomatla ve dünyanın her yerinden yüzlerce diğer milleten diplomatla yakınlık kurdum. Aralarından en hassas, nazik ve tatlı dilli olanı Çelikkol’du. Maruz kaldığı saygısız muamele, İsrail diplomasisinin Lieberman döneminde yaşadığı iflasın erken bir işaretiydi.

Eylül sonlarında, İsrail’in en üst düzey diplomatının bir diğer harikulâde gösterisine şahit olduk. Lieberman BM Genel Kurulu kürsüsünden, Filistinlilerle barış sağlamanın onyıllar alacağını ilan etti ve özcüsü olması gereken hükümetinkinden tümüyle farklı bir politikanın anahatlarını çizdi. Dışişleri Bakanı’nın, sadece birkaç gün önce aynı uluslararası sahnede konuşmuş olan Başbakan Binyamin Netanyahu’yla dünyanın gözü önünde feci şekilde ters düşerek yol açtığı rezalet, sadece başbakanı değil, hepimizi utandırıyor.

Fakat beni daha çok endişelendiren nokta, Lieberman’ın BM’deki önerileri, bilhassa da orada anahatlarını çizdiği ‘toprak ve nüfusu takası’ politikası oldu. İsrail’in Filistinli vatandaşlarını sınırdışı etmek yönündeki fikirlere bir zamanlar ‘transfer’ diyorduk. Fakat transferin yasadışı olduğu ortaya çıktıktan sonra, yasal engellerin etrafından dolanmak için yaratıcı fikirler hasıl oldu. Lieberman’ın önerisi bu yaratıcı fikirlere epey benziyor.

Bildiğim kadarıyla, 21. yüzyılda İsrail’le Filistinliler arasında bir ‘toprak ve nüfus takası’nı ciddiye alacak tek bir demokrat lider yok. Bu konu partiler arasında veya ciddi bir uluslararası forumda hiçbir zaman tartışılmadı. İsrail’in Filistinli vatandaşları, mümkün olan her platformda buna katı bir biçimde karşı çıktıklarını söylüyor. Nüfus transferi, adını ne koyarsanız koyun, en azından demokratik dünyada geçmişte kaldı.

Aklı seçimlere gitti
Bu bariz adaletsizliğin ve olası insan hakları ihlallerinin de ötesinde beni endişelendiren şu: Ülkemin dışişleri bakanı uluslararası gerçeklerden öylesine kopmuş ki, BM’de kürsüye çıkıp, İsrail-Filistin çatışmasında kendisinden ve partisinden başka dünyada hiç kimsenin gerçekçi bulmadığı bir seçeneği politika olarak sunabilecek cesareti bulabiliyor.

Lieberman’ın teklifi, şu anda ‘barış için toprak’ zeminine dayanarak sürdürülen ve son derece hassas, hatta belki de kritik bir aşamada olan şimdiki barış süreciyle çelişiyor. ABD, AB, Rusya ve BM ‘Dörtlüsü’ üzerinden bütün uluslararası toplum bu sürece müdahil durumda olmakla kalmayıp, barış sağlama çabası bu işe bizzat ciddi zaman ve enerji harcamış bir Amerikan başkanı liderliğinde sürdürülüyor. Lieberman’ınsa umurunda değil. Aklı daha şimdiden, bir sonraki İsrail seçimlerine ve sabah kalktığında Arapsız bir ülkede uyanmak isteyen İsrailli kesimin oylarına gitmiş durumda.

Daha iyi bakan olurlar
Lieberman sırf Yahudiler için bir ülke istiyor. Ama gerçek şu ki, İsrail’in içinde 1,5 milyon Arap yaşıyor, bunların çoğu Lieberman’dan çok daha uzun süredir buralı ve başka bir yere gitmeye de hiç niyetleri yok. Doğruyu söylemek gerekirse ben bu Araplardan bazılarını Lieberman’dan çok daha fazla seviyorum. Mesela Ebu Goş’taki komşularımı, üzerine bir testi altın bile verseniz onun gibi biriyle değişmem. Üstelik bunun sebebi Ebu Goş’ta yaptıkları o şahane humus da değil. Tüm samimiyetimle söyleyeyim; Ebu Goş’taki birçok Arabın sadece Lieberman’dan daha iyi komşu olmakla kalmayıp, daha iyi dışişleri bakanı da olacağını düşünüyorum. (İsrail gazetesi Jerusalem Post’a bağlı, iki haftada bir yayımlanan dergi, İsrail’in eski Ankara büyükelçisi, eski dışişleri müsteşarı, 25 Ekim 2010)

Kaynak: Radikal