Uzun bir süredir yazıp yazmama konusunda mütereddit olduğum, daha doğrusu gerekli olup olmadığını kestiremediğim bir konuyu cumartesi (19 Temmuz) günü önemli bir gazetenin çok okunan bir yazarında bir kez daha gördüğüm için konuyu yazmaya niyetlendim.

Çok okunan günlük gazetenin çok okunan sözde cumhuriyetçi köşe yazarı son yaşanan olaylar bağlamında 'liberallerin askere yine saldırdığını' iddia ediyor.

Meselenin çok keyifli olabilecek bir polemik yanı var ama ben özellikle buraya girmek istemediğim için ne gazetenin ne de sözde cumhuriyetci yazarının ismini vermeyeceğim.

Ama bir de meselenin daha teorik bir bölümü var ve sözde cumhuriyetçiler uzun bir süredir 'liberallerin askere saldırdığını' iddia ederek bu konuda gerçekten sınıfta kalıyorlar.

Sözde cumhuriyetçi bu kalemler herşeyden önce saldırı kavramının içine anlaşılan hem eleştiriyi hem de hakareti yerleştiriyorlar ki yaptıkları en fahiş hata da bu; gerçek bir cumhuriyetçi iseler zaten anayasal bir kurumun eleştirilmesine sözleri olmaması gerekiyor zira gerçek cumhuriyetçilik biraz da tüm kurumların eleştirilebilmesi demek. Bazı kurumların eleştiri dışı kaldığı cumhuriyetlere gerçek cumhuriyet demek olsa olsa bu sözde cumhuriyetçilerin düzeysiz zihniyet dünyasında mümkün.

Askere hakaret etme meselesi ise zaten tümüyle saçma bir mesele; iki nedenden saçma zira hem askere hakaret etmenin yine gerçek bir cumhuriyette hukuksal yaptırımı olmalıdır ve var, liberallerin de zaten kimseye hakaret etme gibi bir dertleri yok, hem de şayet PKK ya da TİKKO vs. gibi bir terör örgütünün militanı ya da ateşli savunucusu değilseniz, liberaller için böyle bir şey pek söz konusu olamaz, askerinizle, ordunuzla kamu hizmeti boyutunda bir sorununuz olamaz.

***

Ama, sözde cumhuriyetçi bazı kalemler ısrarla Türkiye'de liberallerin askere saldırdığını iddia ediyorlarsa bu zihniyetin de iyi anlaşılması hatta deşifre edilmesi gerekiyor.

Bu sözde cumhuriyetçi kalemin makalesinden bir-iki gün önce çıktığım bir televizyon programında öne sürdüğüm görüşler karşısında aldığım elektronik posta mesajlarından birinde de bir emekli albay bana da 'askere saldırma' suçlamasını yapıyordu; bu maili ve köşe yazısını yanyana koyduğunuzda ortaya gerçek bir cumhuriyetçilik probleminin çıktığı aşikar.

Ben de buna dahilim, Türkiye'deki liberaller TSK'nın anayasal yapı içerisindeki mevcut konumundan şikayetçiler; bu şikayet konularını arka arkaya yazmak da mümkün, zaten uzun süredir de bu işi yapıyoruz.

Disiplin suçları dışında sivil yargı mekanizmasına paralel bir askeri yargının varlığını, Genelkurmay'ın anayasal statüsünü, MSB'ye, hatta Başbakanlığa bağlı olmayışını, mevcut anayasamızda sadece 'sorumlu olma' kavramının vurgulanmasını, gerçek bir parlamenter demokraside MGK gibi bir kurumun demokrasinin özüne aykırı olduğunu, devlet protokolü içinde askeriyenin yerini, askeri bütçe harcamalarının denetim usullerini ülkemizdeki liberallerin büyük bir bölümü hem AB düzeyindeki bir demokrasi ve hukuk devleti idealine hem de gerçek bir cumhuriyetçi anlayışa aykırı görüyor, bunlar sır değil, gizlenecek bir yanı yok, bu eleştirileri uzun süredir dile getiriyoruz, ve tekrar ediyorum gerçek bir cumhuriyetçi yapıda bu eleştiriler çok sağlıklı olarak değerlendirilmeli.

Sözde cumhuriyetçi birileri bu eleştirileri saldırı olarak nitelendiriyorsa, o kişilerin ya demokrasi ve cumhuriyet anlayışlarından ya da zekalarından şüphelenmek gerekir diye düşünüyorum.

Tüm bu eleştirilerimizin amacı, en azından kendi adıma konuşabilirim, bir gün ülkemizi AB standartlarında bir hukuk devleti ve demokrasi yapmak; ikinci çok önemli bir amacımız da bu eleştirilerimiz ve yeniden yapılanma önerilerimiz doğrultusunda askeriyenin evrensel bir konuma gelerek asli etkinliğinin yani ülkenin ve vatandaşların dış güvenliğini sağlama görevini, iç siyasete girmeden daha etkin olarak yapabilmesi.

Askeriye demek özünde dış güvenlik kamu hizmeti üretimi demektir; bu kamu hizmeti çok teknik bir konudur ve ancak bu konulara odaklananlar tarafından etkin üretilebilir.

 

Kaynak: Star