Mısır’da, devrik Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler’in on dört diğer üst düzey temsilcisinin yargılanmasına ilişkin duruşmanın 4 Kasım’da başlaması gerekiyor. Mursi şu anda, Müslüman Kardeşlerin çağrısıyla düzenlenecek gösterilere engel olmak için konuşlandırılmış yirmi bin kişilik güvenlik gücünün gözetimi altında Kahire civarındaki Tora hapishanesinde tutuluyor.

Önümüzdeki günler Mısır’da 2011 devrimi ile başlatılan kanlı ve kaotik geçiş sürecinin yüksek riskler barındıran yeni bir aşaması olarak kendini gösterecek. Son iki yıllık süreçte gerçekleştirilen serbest seçimlerin hepsinde ülkenin ilk sıradaki siyasi gücü olarak kendini göstermiş olan Müslüman Kardeşlerin üst düzey yönetici kadrosunu kapsayan davanın, ordu taraftarları ile Kardeşler arasındaki kutuplaşmayı iyice artırması yönünde güçlü bir endişe var. Kahire’de, 14 Ağustos tarihinde, Muhammed Mursi taraftarlarınca düzenlenen gösterilerin zorla dağıtılması binlerce insanın ölümüne yol açmıştı.

Muhammed Mursi ve kurmaylarının davası, Haziran 2012 Cumhurbaşkanlığı seçimindeki zaferinden 3 Temmuz 2013’de devlet başkanının ordu tarafından azledilmesine kadar, Müslüman Kardeşlerce sürdürülen bir yıllık (kötü) yönetimin beklenen denge tablosundan ziyade siyaseten öç almayı andıran tüm olasılıklara açık.

Mısırlıların geniş bir çoğunluğu tarafından selamlanan hükümet darbesinden itibaren General Abdul Fettah es-Sisi’nin baskın figürü, hatta Hüsnü Mübarek’in eski rejiminin rövanşist figürleri tarafından tahakküm altına alınan geçici hükümet kendisini Müslüman Kardeşleri sistematik olarak dağıtmaya adadı. Müslüman Kardeşler, Eylül ayında, mallarından ve finansal varlıklarından yargı kararıyla men edildiler. Siyasi açıdan, Hürriyet ve Adalet Partisi lider kadrosu hapiste olan boş bir kabuk. İki bin taraftarı veya daha fazlası hapsedildi ve Muhammed Mursi’nin kamu desteğinin dile getirilme biçimlerinin tamamı suç haline getirildi.

Mübarek döneminin yarı kanunsuz yıllarına dönüş değil, Cemal Abdülnasır’ın 1950-1960 arasında yürürlükte olan işkence yıllarına dönüştür bu. ABD ve Avrupa Birliği’nin cılız diyalog çağrıları hiçbir şeyi değiştirmiyor burada. Zaman, kökünü kurutma ve Mısır’ın yeni iktidarının kendisiyle müzakere yapacağı kimse olmadığından emin olma zamanı.

Müslüman Kardeşler bu felakette kendi paylarına sorumluluk sahibiler. Tüm idare mekanizmalarını kontrol altına alarak, bir yıl süresince son bulmayan, hizipçi ve hoşgörüsüz bir siyaset izlediler. Müslüman Kardeşler, parti ve kamu kurumları arasında, devlet başkanından ziyade bir parti bürokratı gibi yöneten Muhammed Mursi tarafından başlatılan kalıcı bir kargaşayı beslediler.

Fakat Muhammed Mursi, Mısırlıların başta adalet kurumu olmak üzere devlet kurumlarına yönelik güvenini restore etmek için en iyi araç olmayan bir parodi gibi zuhur eden davaya direniyor. Hüsnü Mübarek de Şubat 2011’de azledilişinden sonra yargılandı. Önce ömür boyu hapse mahkum edildi. Daha sonra serbest bırakıldı ve şu anda bir askeri hastanede kendisine tahsis edilmiş bir yerde hayatını sürdürüyor.

Bu koşullar altında Mısır halkının çoğunun Mursi davasını yalnızca galiplerin adaleti olarak görmelerine şaşırmamak gerekir. Tahrir meydanının devrim gösterileri bu aşamada, dikta olmasa da otoriter bir rejim doğurdu.

Kaynak: Le Monde, Başyazı

Dünya Bülteni için çeviren Muhsin Korkut