Latin Amerika'nın damarları artık kesik değil. Sarıp sarmalanalı çok oldu. Yaralar kapandı, iyileşme süreci bitti.

O kadar çok kan akıtılmıştı ki o damarlardan, asla silenemeyecek derin izleri baki kaldı. ABD Başkanı Barack Obama'nın dünyayı 'gezip-tozup-dinleme' turunun Güney Amerika ayağında gözünün asıl takılıp kalması gereken de bu izler olsa gerek.

Geçen hafta Karayipler'deki ada ülkesi Trinidad ve Tobago'nun başkenti Port of Spain'de yapılan zirve, talihin azizliği, tam da ABD'nin 1961'de kalkışıp büyük hezimete uğradığı Domuzlar Körfezi harekâtıyla aynı günlere denk geliverdi! Zirve ABD'nin ilk siyah başkanının karizmasının yarattığı iyimserlik havasında sona erdi. Obama, Bush yönetiminden kurtulmuş olmanın saadetini yaşayan Latin liderlerin ilgisine mazhar oldu olmasına...

Lakin ABD lideri, geçmiş Amerikan yönetimlerinin politikalarının bedelini ağır ödemiş Latinlerin mühim eleştirilerini de sineye çekmek durumunda kaldı.
Hakkını yemeyelim, Obama, 'burnundan kıl aldırmayan' Amerikan başkanları görüntüsü çizmiyor. "Öğrenecek çok şeyim var, dinlemek ve nasıl etkili biçimde birlikte çalışabileceğimizin yollarını bulmak arzusundayım" sözleri manidar. Diğer yandan çok da şanslı. Zira zirvede bulunduğu makam icabı ülkesinin tarihi sorumluluklarıyla yüzleşmesi gereğini kendisine hatırlatanlar eksik olmadı.

Misal, Ronald Reagan'ın yıllarca iktidardan uzak tutmak için ülkesini birbirine kattığı, 2006'da küllerinden doğan Nikaragua'nın Devlet Başkanı Daniel Ortega... Ortega, bizzat çıkıp kendini Obama'ya tanıttıktan sonra kürsüde tam 50 dakika ABD emperyalizmi ve neoliberal politikalarını yerden yere vurdu, bunların altkıtaya nelere patladığını sayıp döktü ve Obama'nın feyz aldığı Kennedy'nin 1961'deki Domuzlar Körfezi hezimetini anmayı ihmal etmedi. Ortega elbette bunlardan ötürü Obama'nın suçlanamayacağını söyledi. Siyah lider de konuşmasını alkışladığı Ortega'ya espri yoluyla "Ben üç aylıkken olanlar yüzünden beni sorumlu tutmamasından çok müteşekkirim" demeyi bildi. Eh, "Buraya geçmişi tartışmaya gelmedim, gelecekle uzlaşmaya geldim" diyen ABD başkanı, yükünün ağırlığını işte böyle espriyle çıkara çıkara idrak edecek.

Tabii Obama'nın turnusol kâğıdı Küba. Dünyanın çağrısına uyup, Küba'yı kıskaca alan yarım asırlık yaptırımlara son verip vermeyeceğini göreceğiz. Bu konuda hemen herkes iyimser, lakin 'şeytan ayrıntılarda gizli'. Asıl mesele, başını hep dik tutmuş Küba ile hakiki bir başlangıç için ABD'nin vereceği tavizlerde ve bunu nasıl yapacağında. Bunun için ABD'nin 'Demokratik reformlar, insan hakları, ifade özgürlüğü..gibi konularda Küba'dan işaretler bekliyoruz' türünden klişe açıklamaları yahut 'Abluka ancak bizim dediğimizi yaparsanız kalkar' restini bırakması gerekiyor. Bu resti gören yok artık. Hem Küba 'Başkan doğrudan seçilirse daha demokratik olunur, ırksal adaletsizlikler sürüyor, sağlık ve emeklilik sisteminizde reform gerek, mali kriz Amerikan kapitaliz-minin insanlık dışı yüzünü gösterdi, rejiminizi değiştirin' gibi savlar ortaya atıp ABD'nin içişlerine karışıyor mu?

Şu Sovyetlerin çöküşü sonrası ortaya atılıp bugün yine tedavüle sokulan 'dönüşüm' (transition) meselesi de pek matrak. Hayır, birkaç yüzyıllık tarihi kölelik, iç savaş, 20. yüzyıl ortalarına dek ırk ayrımcılığından kurtulma çabasıyla geçmiş ABD'nin 'dönüşümünden' söz etmiyorum. Hani şu 'Küba dönümüşümü' modası var ya...

Efendim, Küba'da da ABD'deki gibi dönüşüm var, var olacak. Nihayetinde Küba deneyimi bütün başarı ve başarısız-lıklarıyla bir sosyal adalet arayışı, kendine özgü tarihsel dokusu üzerinde ilerliyor. Latin liderlerinse Obama'ya verdikleri mesajların Türkçe meali şu: 'ABD'yle dostluk ve işbirliğine varız, lakin siyasi ve ekonomik hegemonya istemiyoruz. Kimse kimsenin patronu değil. Eşit koşullarda, karşılıklı egemenlik haklarına saygılı bir işbirliği ve diyalog sürecinde zaten karşılıklı dersler çıkarılır.'

1934'te Küba anayasasına taşeronları aracılığıyla ABD'nin müdahale hakkını koydurtmuş bir ülkenin yıllar sonraki başkanı olarak Obama, 'hakiki değişimden' söz ediyorsa, asıl işaret bekleyenin Küba ve tüm Latin Amerika halkları olduğunu görür. Zira bakmasını bilenler için Güney Amerika, Reaganizmin, militarizmin, neoliberaliz-min büyük başarısızlığının en şık ispatını oluşturuyor.

Kaynak: Radikal