'Tüm ulusu temsil ettiğini' iddia eden Maliki hükümetinin Kerkük'teki Arapların toprak ve para vaadiyle sürülmesini onaylaması, işgalin kukla hükümet aracılığıyla Irak'ı bölmek istediğinin bir başka kanıtı. Yoksa Kerkük'teki Arap varlığının Saddam öncesine dayandığını bilmeyen yoktur.

Irak hükümeti geçen hafta, Arapların Kerkük'ten güneydeki şehirlere sürülmesini, 15 bin dolar ve güneyden verilecek toprakla 'teşvik edilmelerini' öngören yeni yasayı onayladı. Bu karar, petrol zengini Kerkük'ün statüsünü belirlemek için yıl sonunda yapılacak referanduma hazırlık sayılıyor. Peki Kürdistan bölgesi ve hükümeti, kuzeyde yarı bağımsız bir politika mı izleyecek yoksa Irak'ın geri kalanının bir parçası mı olacak?
Aslında Kürt partilerle Amerikan işgali sonrası İran'dan gelen mezhep temelli partilerin koalisyonu, geçmişte bir bütün olan Irak toplumunun altyapısını yıktı. Irak bugün, vatandaşlarının sonu gelmez katliamlar ve şiddet içinde yolunu kaybettiği bölünmüş bir vatan haline geldi.

1991'de sürgündeyken ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle Viyana'da yaptıkları meşhur toplantıdan bu yana, Iraklı muhalif partilerden bütün Irak halkını temsil eden halkçı partiler değil, belirli bir grubu temsil eden mezhepçi partiler olmaları istendi.

Arapların ilgilenmemesi şaşırttı

Irak'ta yapısal anlamda istenen sadece Saddam Hüseyin rejiminin düşürülmesi değildi. Aynı zamanda, ülkeyi bölmeye ve halk arasında tefrika çıkarmaya çalışan mezhep ayrımcılığına dayanan yeni bir sistem kurulmasıydı. Yeni siyasi sistem içinde Kürt liderlere cumhurbaşkanlığı ve dışişleri bakanlığı dahil yüksek mevkiler verilmesi, Kürdistan'ın Irak şemsiyesi altında kalması için yeterli olmadı. Anayasa, Kürdistan'daki yerel hükümetin varlığını sürdürmesini ve 1991'den bu yana çıkardığı bütün yasalara onay verilmesini öngördü.

Şaşırtıcı olan, Arap ülkelerinin şu ana kadar Kerkük'te oturan Arap aşiretlerinin toplu olarak göç ettirilmesine ilgi göstermemesi. Kürtler Arapların sürülmesine, bu aşiretlerin Irak'ın güneyinden gelmesini, kente ve halkına 'yabancı' olmalarını gerekçe gösteriyor. Aynı şeyi Türkmenler için de yapmaya çalıştılar ancak Türkiye kentteki Türkmenlerin haklarını savundu. Tabii bu savunmanın nedeni Türkmenlere duyulan sevgi değil, Bağdat'taki merkezi hükümetten ayrılmak üzere olan Kürt bölgesini Kerkük'teki dev petrol kaynaklarından ve yüksek gelirden mahrum bırakmak...

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Riyad'taki Arap zirvesinde yaptığı konuşmada, Kerkük'ün göç ettirilen Arap ve Türkmen nüfusunun yerine Kürtlerin yerleştirilmesi tehlikesine açıkça işaret etti. Erdoğan ayrıca, Kürt, Arap ve Türkmenler arasındaki eşsiz uyum bağlamında Kerkük'ün, Irak'ın küçük bir mozaiğini temsil ettiğini vurguladı.

Gerçekten de halihazırdaki Irak hükümetinin bazı kanatları, Irak'ı veya Iraklıları temsil etmiyor. Dizginlerini ABD'ye teslim ettiler, İran istihbaratıyla sağlam bir koalisyon kurdular, 1981'den bu yana İran'da ikamet eden Iraklı bazı göçmenlerin ve İran rejimiyle bağlantılı binlerce yazar ve resmi şahsiyetin iki yıldır Irak'ın güneyine yerleşmesini kolaylaştırdı.

Güney de İran etkisine girdi

Irak pazarları İran malına boğuldu; Irak'ın güneyi 'Farslaştırma' operasyonuna, kuzey şehirleri de 'Kürtleştirme'ye maruz kaldı. Böylelikle Iraklı Araplar ABD ve İran'ın işgal tuzağının gölgesinde kayboldu. Irak vatandaşları ulusal ve Arap kimliklerini korumakta halsiz düştü, mezhep temelli kimliklere veya başka alternatiflere başvurdular:

Bugün Iraklıların izlediği Irak televizyonlarının bir kısmı Arapça yayın yapıyor, ancak büyük kısmı da farklı dil ve lehçelerde programlar yayımlıyor.
Bazıları böyle bir analizi Irak'taki azınlık haklarının ihlali olarak görebilir. Fakat bu doğru değil. Zira Irak farklı mezheplerin birlikte yaşadığı bir Arap ülkesidir, halkın çoğu İslam dini ve Arap medeniyetiyle bağlantısıyla övünür. Irak'ın Arap kimliği, Saddam Hüseyin'in politikalarının sonlandırıldığı iddiasıyla çiğnendi. Bu iddialar doğru değildi. Kürtler ve diğer Iraklılar Bağdat'ta yaşayıp mülk sahibi olma hakkına sahipse, Arap ve Türkmenlerin de Kerkük'te yaşama veya mülk sahibi olma hakkı vardır. Önceki rejim Kerkük'te bazı tecavüzler işlediyse, bunların hukuki olarak kanıtlanması ve zarar görenlere tazminat ödenmesi gerekir. Bugün kentteki polis güçlerine hakim Peşmergelerin saldırısı altında, işgalci ABD yönetiminin gözleri önünde ve insanın 'ulusal' diye tanımlamakta zorlandığı merkezi hükümetin de alkış tutmasıyla, şehirdeki 12 bin Arapın zor kullanılarak göç ettirilmesi girişimi yeni bir etnik temizlik yöntemidir.

Kentteki Araplara yönelik bu tür mezhep ayrımcısı uygulamalara hükümet onay verdi. Bu hükümet, kentte şu günlerde hükümet ve güvenlik kurumlarına ve okullar gibi sivil kurumlara yönelik şiddet eylemlerinin sorumluluğunu taşıyor. Siyasi uzlaşı amaçlayan ulusal bir diyalog kurmaya çalıştığını ifade eden Maliki hükümetinin, Amerikan ve Kürt partilerinin baskılarına boyun eğmeyi reddetmesi ve halkının önemli bir parçasına yönelik bu tür zalimane bir yasaya onay vermemesi uygun düşerdi.

Saddam'dan ne farkı var?

Arapların Kerkük'e gelişinin ve yerleşmesinin Saddam Hüseyin rejimiyle bağlantılı olduğu iddiasıysa doğru değil. Zira Britanya kaynaklarının çoğu, kentteki Arap varlığının 7. yüzyıldaki Arap fetihlerine dayandığına işaret eder. Kentteki Kürt varlığıysa, 16. yüzyıldaki Dakuki ailesi yönetimine dayanır. Tikriti ve Hadidi aşiretlerinin kente yerleşmesi de aynı döneme rastlar. Aynı kaynaklar Cebur ve Abid aşiretlerinin de kente ve bölgeye Osmanlı döneminde yerleştiğini ifade ediyor.

Ayrıca Huveycat ve diğer Arap aşiretleri de kent ve bölgeye Irak'ı 1935'te yöneten Yasin el Haşimi hükümeti döneminde yerleşti.

Yani, Saddam hükümeti bazı Arapların göçüne yardım etmiş olsa da, kentteki Arap varlığı Saddam yönetiminin öncesine dayanır.

Ayrıca geçen yüzyılda birçok Iraklı petrol kuyuları ve rafinerilerinde çalışmak için bu kente göç etti.

Görüldüğü gibi önceki Irak hükümetinin birçok Kürt vatandaşına zarar verdiğini kabul etsek de, bu sorunun çözümü Kerkük'teki Arap nüfusa yönelik bir başka hatayla sağlanamaz. Hükümet, kentin Arap nüfusuna karşı yeni bir etnik temizlik operasyonunda bulunmak yerine, geçmişteki Kürt nüfusuna uygun maddi ve manevi bir tazminat ödemeliydi.