Eğer bu ülkede Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da kullandığı isimlendirmeyle 'Kürt sorunu' diye bir sorun varsa, eğer bu sorun nedeniyle veya bu sorun etrafında yaşanan terörlü-çatışmalı ortamda on binlerce yurttaşımız hayatını kaybettiyse, en azından bu sorunun güvenlik boyutuyla ilgilenen, salt bu boyutu olsun çağdaş yönetim ilkeleri doğrultusunda yönetmeye çalışan bir kişi veya kurumun da olması gerekir değil mi?
Hayır, bizde maalesef öyle bir kişi veya kurum yok. Çok kişi mücadelenin Genelkurmay Başkanlığı tarafından yönetildiğini düşünür ama bu tam olarak doğru değildir; tam tersine Genelkurmay'a soracak olursanız özellikle OHAL'in kalkmasından beri mücadelenin yönetiminde koordinasyon eksikliği olduğu şikâyetini dinlersiniz.
Daha önce bu köşede, sivil hükümetlerin bu mücadelenin komuta masasına oturmaya hiçbir zaman talip olmadığını yazdığım için kimi dostlarımdan bile eleştiri aldım, 'Asker faktörünü göz ardı etme, asker de hiçbir zaman komuta masasını vermez' dediler.
Verir mi vermez mi bilmiyorum ama burası eğer demokratik bir hukuk devleti ise, bu mücadelenin de demokrasi ve hukuk kuralları içinde yürütülmesi gerekir, o zaman da sivil hükümetlerin bütün sorumluluğu aynı anda üstlenmesini talep etmek bence biz vatandaşların görevidir.
'Terör'le veya 'terörist'le mücadele, askerin değil bu ülkenin hükümetlerinin görevidir. Hükümetler, askerin veya polisin ülkede kanun-düzen hâkimiyetini sağlaması, güvenliği temin etmesi için gereken ortamı yaratmalı ve yapılan işleri de günbegün kontrol ve
koordine etmelidir.
Şimdi biliyorsunuz 'kontrol' için değil ama 'koordinasyon' için uzun zamandan beri asker tarafından talep edilen ama hükümetlerin kabule bir türlü yanaşmadığı bir nevi 'terörle mücadele müsteşarlığı' oluşturulma gayretleri var. Bu müsteşarlık İçişleri Bakanlığı'nın bünyesinde olacak ve herhalde bir zamanlar OHAL bölge valisinin Diyarbakır'dan yapmaya çalıştığı (ne kadar yapabildiği tartışmalı) şeyi Ankara'dan yapacak.
Ne elinde tokmak olacak ne boynunda davul ama ses çıkmasını sağlamaya çalışacak bu müsteşarlık.
Kısa yoldan söyleyeyim: Bu bir çözüm değildir.
Çözüm, 'terörle mücadele'nin gerek güvenlik boyutunu ve gerekse diğer tüm boyutlarını aynı anda görebilecek, yetkisini bizzat Başbakan'dan alan ve terörle mücadelede görevli Genelkurmay dahil bütün güvenlik güçlerine aynı anda kumanda edebilen bir daimi kurmay heyetiyle mücehhez en az 'Başbakan Yardımcısı' sıfatını taşıyan bir bakan ve onun teşkilatıdır.
Bize çözüm diye sunulan, Terörle Mücadele Kurulu'nun iki seferde on saatten fazla mesaisini alan, sonra da Milli Güvenlik Kurulu'nda karar bağlanan 'Müsteşarlık' amaçlanan koordinasyonu sağlamakta bile güçlük çekecektir.
Türkiye'nin idari yapısını biraz olsun bilenler hemen görecek: Bu müsteşarlığı kimse iplemeyecektir.
O yüzden de müsteşarlık koordine edeceği bilgileri bile almakta zorlanacak, kimseye emir veremeyecek, bir yerde işlevsiz kalacaktır.
Oysa benim önerdiğim 'Başbakan Yardımcısı' formülü, gerek mücadelenin silahlı yönüne komuta etmesi ve gerekse yetkisini Başbakan'dan alması ve Bakanlar Kurulu'na rapor vermesi sayesinde hem mücadelenin sorumluluğunu sivil hükümetlerin tam kontrolüne bırakacak hem de koordinasyon ihtiyacı bu tek elden yönetim sayesinde kökünden çözülmüş olacak.
Acaba hükümet bu öneriye ne der?
Kaynak: Radikal