Başbakan'ın önceki gün AK Parti grubunda yaptığı konuşma "korku ticareti" ile devlet içindeki iktidar mücadelesi arasındaki sıkı ilişkiye dairdi. Ne kadar çok tehlike ve tehdit var ise, bu tehditleri engelleyecek ve bizi koruyacak olanlara da o kadar ihtiyacımız var demektir. Hatta, yanı başımızdaki canavarlar bizi yemek üzere iken, demokrasi oyunu ile vakit kaybetme lüksümüz hiç yoktur; iktidarı bütünüyle bizi korkularımızdan kurtaracak olan koruyucularımıza teslim etmek, en kestirme ve emin yol olacaktır.Korkularımızda haklıyız. Her an ciddî tehlikelerle ve tehditlerle karşı karşıyayız. Tıpkı 28 Şubat'ta olduğu gibi çeteler "psikolojik harekât" planlarını uygulamaya sokarak "irtica ile mücadele kampanyaları" başlatabilir. İktidar, halkın teslim ettiklerinin elinden alınıp haramîlerin eline verilebilir. Birileri kestirmeden zengin edilebilir. Bu arada ekonomi rayından çıkartılabilir ve çökertilebilir. Birkaç kişi köşeyi dönerken halk sofrasındaki ekmekten olabilir. Yeni, canlı ve zinde bir yolsuzluklar süreci ile karşı karşıya kalabiliriz. Bunların hepsi mümkün. Peki çare ne? Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde halkın zihninin kirletilmesi, bahaneler üretilerek iktidarın gasp edilmesi gerçekten mümkün. Cumhuriyete, rejime, anayasal hukuk düzenine yönelik böyle bir kalkışma ihtimali geçmişte yaşadıklarımıza göre pekala mümkün. Hesabını göremediğimiz geçmiş darbeler bir korku abidesi gibi arkamızda durdukça bu ülkede elindeki silahı iktidarı ele geçirmek için kullananlar mutlaka olacaktır. Türkiye her an beklenmeyen tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. Başbakan, "Sözümona Cumhuriyet'i koruyacaklar. Cumhuriyet'i cumhur korur, herhangi bir kurum değil." diyerek, durumdan vazife çıkartacak olanları ikaz ediyor. Başbakan bu sözleri söylerken "Cumhuriyet'in kurumsal koruyucuları" ile aynı hataya düşüyor. "Cumhuriyet'i kim korur; ordu mu, yoksa halk mı?" Bu sorunun kendisi yanlış. Böyle bir ikilemin içine yerleştirdiğiniz cumhuriyet de, ordu da, halk da bu tartışmadan zarar görür. Cumhuriyet'i, devleti, tek tek birey olarak bizleri koruyacak olan şey ne halk, ne ordudur. Bunların hepsini rakipsiz bir şekilde koruyacak olan şey hukuktur. Bu, bütün kurumların ve güçlerin hukuk bağı ile birbirine bağlanması demektir. Hukuk birbiriyle rekabet etmesi veya çatışması muhtemel olan bütün aktörleri adil bir şekilde yan yana getirir ve onların uyum içinde çalışmalarını mümkün kılar. Hukuk düzenine riayet etmeyen bir ordu birkaç kişilik çetenin esiri olur; bırakın ülkeyi korumayı, kurumsal olarak kendini bile koruyamaz. "Laikliğin tehlikede olması" gibi bir endişe içinde misiniz? Haklı olabilirsiniz. Elinizde silah olması, endişenizi haklı çıkartmaz. Bir zan ve zehap ile silahınıza yaslanarak ayağa kalkarsanız kendinize, milletinize ve devletinize zarar verirsiniz. Endişenizi test edeceğiniz yer hukuktur. Hukukun önüne çıkar, endişenizi delillendirir ve sonucunu istihsal edersiniz. Aksi takdirde gücün her konuda haklı olduğu ilkel bir düzene ülkeyi mahkûm edersiniz. Kaba gücün hakimiyetinin tam karşı kutbunda hukuk devleti durur. Üzerinizde uzlaştığınız, rejim adını verdiğimiz korunması ve kollanması gereken varlık, hukukun himayesinde yaşar ve güçlenir. İleri, medenî ve iddialı bir ülkede var olması gereken her şeyimiz var. Aydın beyinler, cesur müteşebbisler, 130 yıla ulaşan bir demokrasi tecrübesi, genç ve dinamik bir nüfus, bir millet halinde yaşama iradesi. Bütün bunların karşısında sadece ilkel ve geri bir ülkede karşınıza çıkabilecek darbe heveslileri ve destekçileri duruyor. Türkiye kaybettiklerinin kahir ekseriyetini darbeler yüzünden kaybetti. Türkiye'nin yakın ve uzak tehlikeler arasında baş etmesi gereken en ciddî tehlike, eline silah verdiğimiz gücün bu silahları kendi milletine karşı kullanmasıdır. Bu tehlike ile baş etmenin ise tek yolu var: Bu yolu deneyenlerin hesabının görülmesi. Başbakan'ın korku imparatorluğunun ipliğini pazara çıkartırken yapması gereken bir şey var: Büyük kısmı sağlıklı bir şekilde hayatını sürdüren 28 Şubat çetelerinin yargı önüne çıkartılması. Haramî dar geçitleri tutmuşken, korkularla baş edemezsiniz. Türkiye, Cumhurbaşkanlığı seçimine yaklaşırken yeni bir dar geçide de yaklaşıyor.