Tehlikeli durumlar için, olağanüstü durumlar için, yürüyen insanlara, araçlara dur demek için kırmızı rengi kullanıyoruz. Galiba isyanın rengi de kırmızı. Dünyamızın bu güzel rengine haksızlık olmuyor mu? Bakınız çiçekte, böcekte, meyvede, tan yerinde, grup vaktinde ne güzel duruyor. Ne yazık ki bir kere olmuş. Uyarı levhalarının evrensel dilinde en üst seviye olarak kabul görmüş. Sarı tereddüt veya hazırlığı, Yeşil olumlu bir hali, olağan durumu temsil ediyor.

Fransa’da güvenlik seviyesinin en üst düzeye yani kırmızıya çıkarıldığını duyunca aklıma bunlar geldi. Aklıma bir de üç yıl kadar önce Paris’e yaptığımız seyahat geldi. Orly havaalanının yanılmıyorsam üçüncü terminaline alıyorlardı THY uçaklarını. Üç saatlik yolculuğun sonunda Orly havaalanına indiğimizde basık tavanlı, sıkıntılı mimarisi olan bir yapıya çıktığımızı hatırlıyorum. İster istemez bizdeki alanlarla karşılaştırma yapıyoruz. Son yıllarda inşa edilen yüksek tavanlı, geniş, ferah havaalanlarımız, Avrupa başkentlerinin eski tarz alanlarına göre gayet kaliteli bir ortamda hizmet sunuyor.

Neyse, birtakım dar koridorlardan ilerleyip valizlerimizi alacağımız bölüme geldik. Neden sonra dönmeye başlayan bantta valizler göründü. O sırada birdenbire bir düdük sesi duyduk. Bant durdu. Bulunduğumuz bölüme ellerinde uzun namlulu silahlar, üzerlerinde komando kıyafetleri bulunan askerler koşarak geldiler. Bir yandan bağırarak insanları valizlerden uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Askerlerden bir ikisi bantların üzerine çıkmıştı. İnsanlar şaşkınlık içinde geriye çekildiler. Duvarların diplerine kaçıştılar. Askerler ister istemez Fransızca bağırıyorlardı ve biz bir şey anlamıyorduk. Şehir ortamının göbeğinde, bir ileri teknoloji merkezinde dağ komandosu kılıklı insanlar sivil mekanı basmışlardı. Fotoğraf çekmeyi düşündüm ama o riski kimse göze alamadı.

Tekrar hatırlatmama müsaade edin. Bu olay üç yıl kadar önce yaşanıyor. O zaman Fransa’da alarm seviyesi neydi bilmiyorum ama kırmızı olmadığını çok iyi hatırlıyorum. Türkiye’den gelen insanlar olarak bu kadar askeri bir ortama düşmek bizi oldukça tedirgin etmişti. Bu ülkede polisler yok muydu? Yoksa bunlar zaten polis miydi? Eğer şehirde görevli polis iseler neden böyle uzun namlulu garip silahları vardı? Yoksa tatbikat mı yapıyorlardı? Bunların hepsi birer senaryo muydu? Her ne olursa olsun bizler Türkiye’den gelen insanlar olarak olağan sivil bir dünyadan olağanüstü bir dünyaya adım attığımızı hissetmiştik.

Peki olay ne imiş? Efendim, uçakta sahipsiz bir valiz tespit edilmiş. O valize bakılana kadar bu önlem devam edecekmiş. Nitekim bir saat kadar süren bir sıkıyönetimden sonra söz konusu valize ulaşılmış, bir şey olmadığı anlaşılmış da bize normal hayata devam etmeye müsaade ettiler. Paris gezimiz boyunca, alanda yaşadıklarımız hep aklımızdaydı. Acaba zaten amaçları bu muydu diye düşünmüştük.

Güvenlik paranoyası deyince öncelikle ABD geliyordu aklımıza. Bu ülkeye giden insanların havaalanlarında başlarından geçenleri masal gibi dinliyorduk. Şimdi sanki birileri bu atmosferi bütün Batı dünyasına yaymaya çalışıyor. Batı başkentlerinde alarm seviyeleri bir bir kırmızıya yükseliyor. Dünyanın her yerinde belli bir kesim zan altında bırakılıyor, baskı altına alınıyor. En çok da Batı siyasi çevrelerinin verecekleri kararlar etkileniyor. Batı ülkelerindeki parlamentolarda var olan farklı görüşler, özellikle çok kültürlü yapıları savunan, birlikte yaşamayı savunan görüşlere büyük bir baskı uygulanmış oluyor.

Fransa, ABD merkezli Anglo-Sakson dünyanın görüşlerinden biraz farklı yaklaşımlar geliştirmeye çalışan siyasi tavrıyla dikkat çekiyor. Dolduruşa getirilerek gerçekleştirilen uluslararası operasyonlara katılmakta çekingen davranıyor. Veya Libya’da olduğu gibi öncülük yapmak istiyor. Üçüncü dünyayla olan ilişkilerinde kendi ulusal çıkarlarını düşünme eğilimi sergiliyor. Öte yandan kendi içinde de ulusalcı kanat tırmanırken cumhuriyetçi kanat daha demokratik bir ittifak arayışı içinde. Son günlerde Fransa’da yaşanan olaylar ulusalcıların, aşırı uçların, şahinlerin elini güçlendirmiş oldu. Bu ülkede yaşayan Müslümanları ve Türkleri önümüzde zor günlerin beklediğini söyleyebiliriz.

Belki daha önemlisi, bazı Batı ülkelerinde Filistin’i devlet olarak tanıma girişimleri yaşanıyordu. Fransa bu ülkelerden birisi idi. Şimdi, kırmızı alarmda böyle bir konunun öncelikler arasında yer bulmasını beklemek zor olacaktır. Bu gibi konular en azından alarm seviyesinin düşmesini bekleyecektir.

Fransa’da neler oldu konusuna girmiyorum. Onun analizini günlük haberlerde bol bol yapıyorlar. Olayları incelerken, getirdiği sonuçlarda, genel gidişe olan katkılarında yoğunlaşmakta fayda vardır. Olayla ilgili istihbarat bilgilerine, tüm dünyadaki bağlantılarına ulaşıncaya kadar siyasi veya askeri sonuçlarında belki de maksat çoktan hasıl oluyor. Bakalım organize işler amacına ulaşabilecek mi?