Rejim değişikliği projesinin ilk uygulandığı ülkelerden birinin Filistin olduğuna, ABD ve İsrail"in Filistinliler için yeni bir iktidar eliti oluşturduklarına, buna bağlı olarak iç savaşa giden planlar yaptıklarına ve bunun bölgesel bir savaşa kadar uzanacağına ilişkin kaç yazı yazdım hatırlamıyorum. Ama 20 Mayıs 2003"te yazdığım bir yazıyı özellikle hatırlatmam gerekiyor. Tam beş yıl önce, bugün yaşananların adeta programını sunan yazılardan biriydi o. O tarihten bugüne, ibret verici bir mühendislik çalışmasını adım adım izledim ve aktardım. İşte bu çalışma Filistin"i bugünkü hale getirdi. Bu hazin hikayenin aşamalarına birlikte bakalım.
2003"te Filistin"de rejim değişikliği başlığı altında şu uyarıları yapmıştım:
Aylar süren ve Filistin"in yeni yöneticilerinin belirlendiği çalışmalardan sonra Başbakan olarak atanan Mahmud Abbas"ın göreve gelme şartı olarak Hamas ve İslami Cihad"ın tasfiyesi ile Filistin halkının silahsızlandırılmasını taahhüt etmesi, önceki gün (18 Mayıs 2003) İsrail Başbakanı Ariel Şaron"la yaptığı görüşmede bu taahhüdünü yinelemesi, önümüzdeki dönemde ABD, İsrail ve Abbas yönetiminin bu örgütlere karşı ortak cephede savaşacaklarına işaret ediyor.
Görüşme ve taahhüt, Şaron yönetiminin Yol Haritasını kabul etmediği, sabote etmek için girişimlere başladığı bir dönemde gerçekleşti. Yine bu görüşmeler yapılırken intihar eylemleri tırmandı. ABD-İsrail ve yeni Filistin yönetimi, teröre karşı savaş kapsamında uyguladıkları politikalarında sadece Hamas ve İslami Cihad"ı hedef almıyor. İki ülke dışında bütün dünyanın Filistin"in yasal lideri olarak tanıdığı Yaser Arafat"ı ve ekibini de devre dışı bırakıyor. Bu da terör kozunu boşa çıkartıyor. İsrail, Arafat"la görüşen bütün Filistinli yetkililere ambargo uygulama, onların muhatap almama kararı aldı. Yani Filistin"de hem terör hem rejim değişikliği hem de silahsızlandırma projesi uygulanıyor.
Terör söylemi bu açıdan sorgulanmalı. İşgaller sürerken İslam dünyasındaki rejimlerin ABD"ye kayıtsız şartsız teslimi kitlelerde ciddi kaygılara neden oluyor. ABD"nin terörist olarak nitelediği güçler ise itibar kazanıyor. Süreç böyle devam ederse, ABD ile bu örgütler arasındaki savaş zamanla ABD ile bölge halkları arasında bir savaşa dönüşecek. ABD saldırdıkça örgütler çoğalacak, tepkiler şiddetlenecek, kitleler harekete geçecek. ABD saldırdıkça söz konusu örgütler, kitleler için işgale karşı savaşta doğal temsilciler haline gelecek. Bu notlar beş yıl öncesine ait! Bugün aynı şeyler olmuyor mu?
ABD ve İsrail, Mahmud Abbas liderliğinde Filistinli bazı grupları kontrollerine alıp, direnen güçleri tefsiye etmeye daha o tarihlerde başlamıştı. Abbas üzerinden El Fetih, önemli ölçüde ABD/İsrail istihbaratının kontrolüne girdi.
6 Ocak 2004: Filistin parçalanacak!
Filistin"in Karzaisi başlığı altında 6 Ocak 2004"te, yani dört yıl önce Filistin halkının parçalanacağı uyarısını yaptım:
Filistin"de de yeni bir siyasal sınıf oluşturuluyor. Halkın iradesini değil, İsrail ve ABD"nin çıkarlarını öne alan bir süreç bu. Afganistan ve Irak"ta demokrasi adına, terörle mücadele adına uygulanan süreç, Filistin"de barış adına yürütülüyor. Filistin halkı için barış nedir? Kimin barışı, nasıl bir barış söz konusu. İsrail"in güvenliği, Filistin"in terörü ön kabulüyle yürütülen süreç, kime özgürlük getirecek?
Devlet Başkanlığı adayını bile onlar belirledi. Bazıları sindirildi, bazıları tehdit edildi, bazıları da bu süreçte Filistin halkının iradesinin kontrol altına alındığını düşünerek uzak durdu. Şimdi Amerika da, İsrail de, Arap ülkeleri de, Avrupa Birliği de Mahmut Abbas"ı istiyor. Neden Mahmut Abbas? Barış adına mı? Filistin"e bir müdahale söz konusu ve bu müdahale nitelik olarak Afganistan ve Irak"a müdahaleden hiç de farklı değil.
2003 yılındaki deneme ancak dört ay sürebildi. Arafat, projeyi boşa çıkarırken direniş grupları Abbas"a cephe aldı. Direnemeyen Abbas görevini bırakmak zorunda kaldı. Abbas formülünü Filistin için intihar anlamına geldiğine inanan gruplar, bu devrede İsrail"e ve Abbas"a barış adına bir seçenek sundu. Hamas, İslami Cihad tek taraflı ve şartlı ateşkes ilan etti. İsrail bu ateşkesi de boşa çıkarmayı bildi. ABD"nin desteğine rağmen proje başarısız oldu. Arafat öldü. Tabu bu süre içinde Şeyh Ahmet Yasin, Abdülaziz Rantisi gibi Hamas"ın lider kadrosu katledildi. Amaç Arafat sonrası oluşturulacak Abbas modelinin önünü açmaktı. Şimdi aynı proje yeniden deneniyor. Filistin halkına Abbas"tan başka seçenek bırakılmadı. Arafat"ın zehirlenmesine ilişkin tartışmalar neden ciddiye alınmadı?
Başarılı olacak mı? Elbette olamayacak. Güçlü siyasi ve ekonomik desteğe rağmen başarısız olacak. Çünkü Filistin halkının iradesini temsil etmeyecek. Ancak belki de ilk kez Filistin halkı parçalanmanın eşiğine gelecek. Bu, Filistin için en büyük tehlike. Silahlı güçleri terörist örgüt görenler Filistin"in geleceğini inşa edemez.
Peki şimdi düşünelim: Aynen böyle olmadı mı? İşte bu plan için Arafat öldürüldü. Bu planın uygulanması için Filistin liderleri birer birer suikaste kurban edildi.
Arafat"ı öldüren gizli ittifak!
Arafat"ın ölüm sebebini ABD, İsrail, Ürdün yönetimi ve Mahmud Abbas biliyor. Arafat"ın ABD Başkanı George Bush"un onayı ile Ariel Şaron tarafından zehirlendiği biliniyor. Bazı kaynaklar, ölüm kararının Şaron"la Bush arasında 2004"te yapılan bir telefon konuşmasında alındığını söylüyor. 11 Eylül saldırılarının yıldönümünde (11 Eylül 2003), ölümünden 14 ay önce, İsrail Başbakanı Ehud Olmert şöyle diyordu: Soru nasıl yapacağımız. Sürgün bir seçenek, öldürmek de bir başka seçenek
25 yıl özel doktorluğunu yapan Dr. Eşref El Kurdi; Arafat"ın zehirlendiğine inanıyor ve bunun gizli suikast olduğunu söylüyor. Bence Arafat ölümcül bir zehirle öldürüldü. Bunun için otopsi yapılmadı diyor.
Ölümünden önceki altı ayında ona çok sayıda AIDS testi yaptığını, hiçbir testin pozitif çıkmadığını, dudaklarındaki ve ellerindeki titreme dışında hiçbir sağlık problemi olmadığını, iddia edildiği gibi Parkinson hastası da olmadığını söyleyen El Kurdi, onu ölümünden 16 gün önce gördüğünü aktardıktan sonra tespitlerini şöyle sıralıyor:
O an zehirlendiğini anladım. Yüzünde kırmızı parçacıklar vardı ve derisi metalik sarı renge bürünmüştü. Paris"e götürülmeden önce, Amman"da onu son kez canlı gördüğümde, vücut ağırlığının yarısını kaybetmişti. Kızıllıklar bütün yüzünü kaplamıştı ve sapsarıydı. Ramallah"ta zehirlendiğini ve yavaş yavaş öldüğünü söylemişti.
Ölüm haberi tam 36 saat gizlendi. 11 Kasım"da Türkiye saatiyle sabah saat 04:30"da öldüğü açıklandı. Oysa Filistin lideri 7 Kasım"da ölmüştü. 20. yüzyılın en büyük mücadele adamlarından birinin karanlık ölüm senaryosu bugün Filistin"i bölenler tarafından yazıldı. Ölümü iki ülkeyi sevindirdi: İsrail ve Amerika"yı... Onlar sevinçlerini gizleme gereği bile duymadılar. Ona üç yıl güneş yüzü göstermeyenler de bu iki ülkeydi. Yan odasına kadar gelip en yakın korumalarını kafalarına kurşun sıkıp öldürenler, füzelerle çocukları paramparça edenler, evleri içindekilerle birlikte enkaza çevirenler, okul sıralarında oturan ya da evinin bahçesinde oynayan çocukları kurşunlayanlar, öfkelerini alamayıp küçücük bedenle onlarca kurşun sıkanlar da onlardı.
İşte ölüm senaryosunu yazanlar, ölümünden önce Abbas üzerinden Filistinliler"i hizaya sokmaya çalışanlar daha cenazesi kalkmadan kaldıkları yerden yeniden başladılar. Hamas"ın liderlerini öldürmüşlerdi, Arafat da yoktu artık. Filistin halkı sahipsiz bırakılmıştı. Abbas"ın önünde kimse yoktu nasılsa.
Hamas liderlerini de birlikte öldürdüler!
67 yaşında, bütün vücudu felç olan, hemen hiç görmeyen ve duyma sorunu çeken, yıllarca İsrail hapishanelerinde işkence gören, tekerlekli sandalyeye mahkum olan Filistin direnişinin sembol öncüsü Şeyh Ahmed Yasin bu senaryo için şehid edilmiş, sabah namazından çıkarken yorgun bedenini füzelerle parçalara ayrılmıştı.
Ama kimse saldırıdan önce Ürdün Kralı Abdullah ile Şaron arasında hiç beklenmedik ve içeriği gizli tutulan görüşmeye dikkat kesilmedi. Kral Abdullah, 19 Mart"ta Şaron'un İsrail'in güneyindeki çiftlik evine giderek gizli bir görüşme yaptı. 22 Mart"ta ise Şeyh Yasin şehid edildi. ABD, İsrail, Ürdün ve Mahmud Abbas, hem Arafat"ın zehirlenmesinde hem de Hamas liderlerine yönelik suikastlerde işbirliği içindeydi. Bütün bunlar bugünün hazırlıklarıydı. Onlara göre Hamas bu kadar güç kazanamayacak, pes edecekti. İktidara geldikten sonra Hamas hükümetine uygulan ambargolar, tecrid ve ardından başlatılan iç savaş da senaryonun bölümleriydi. Bu güçlerin kontrolünde hazırlandı. Ama Lübnan"da olduğu gibi Filistin"de de tam tersi oldu. Senaryo şimdilik başarısız oldu. Dahasını yapacaklar, Gazze"yi kan gölüne çevirecekler. Ardından Batı Şeria"da direniş güç kazanacak. Bugüne gelelim:
ABD özel timleri Gazze"de
17 Aralık 2006: El Fetih liderlerinden ve İsrail istihbaratına bağlı Muhammed Dahlan"a ve El Aksa Tugayları"na İsrail kontrolünde silah aktarılıyor. Bunun gibi, ABD, İsrail ve Mısır istihbaratının kontrolünde defalarca El Fetih"e silah nakledilir. Dünyanın gözü ününde yapılır bu ve adına terörle mücadele adı verilir. İşte Filistin iç savaşı bu silahlarla yapılır. Dahası iç savaşım mimarları Hamas"ın elinden İsrail ve ABD istihbaratı tarafından kurtarılır.
Hamas Gazze"yi kontrol altına alınca Amerikan yapımı silahlar ortaya çıkar: 7,400 M-16, çok sayıda makineli tüfek; 18 adet ABD malı zırhlı araç, yüz binlerce mermi. El Fetih liderleri, komutanları ile Mossad ve CIA arasındaki ilişkileri ortaya koyan sayısız evrak bulunur. Dahası, Hamas liderlerine yönelik suikastlerle ilgili bilgiler elde edilir. Daha o tarihlerde yazdığım, Gazze"deki ABD özel timleriyle ilgili bilgilere ulaşılır. Ama kim gerçeğin peşinde ki bu bilgileri dünyaya duyursun!
Bush Doktrini Gazze"de de uygulanıyor. El ele verip böyle bir sonuç çıkardılar ortaya. İç savaşlar senaryosuna bir ülke daha eklediler. Lübnan"da yaptıkları gibi. Gazze ile Batı Şaria"nın ayrılması kime yaradı? Elbette İsrail"i. Duvar projesi işte şimdi gerçekleşiyor.
2003 yılından bu yana uygulanan senaryosu kısaca özetledim. Ne ayrıntılar var daha. Senaryo çerçevesinde yaşanan dramlar, trajediler, kirli ilişkiler, kanlı operasyonlar, katliamlar var. Barış adı altında cinayetler işleyenler, suikastler düzenleyenler, bir halkı aç bırakanlar, el birliği içinde senaryolarını sahnelemeye devam ediyor. Ama bölgenin direncini kıramıyorlar. Şu bir gerçek ki; Hizbullah ve Hamas bitirilmeden ABD bölgede hiçbir ülkeye saldıramaz! Ne İran"a ne de Suriye"ye. Hamas ve Hizbullah tasfiye edilmeden İsrail"in bölge politikaları darbe almaya devam edecek. Bu nedenle de, yepyeni yöntemler deneyecekler. Çok yakın zamanda Filistin"de hem Lübnan"da büyük bir saldırıya geçecekler.
İşte bizler o zaman barış adamlarının terörle mücadelesini izleyeceğiz medyadan. Tıpkı Mezar-ı Şerif"te öldürülüp toplu mezarlara gömülen binlerce esirin nasıl terörist olduğuna inandığımız gibi buna da inanacağız! Ama bölgenin gayri resmi tarihini, gerçeklerini, kirli ilişkileri görmeyeceğiz.
Ben sadece bu tarihe, yazılmamış tarihe, reddedilen ama gerçekleri içeren tarihe birkaç not düştüm. Düşmeye de devam edeceğim.
Yasal Uyarı: Dünya Bülteni haber portalında yayımlanan yazarlarımıza ait makaleleri, site yönetiminin izni olmadan kopyalamak veya yeniden yayınlamak yasaktır. Sitelerde link vermek koşuluyla yayımlanabilir.