Bu yılki Davos toplantılarında tekrar tekrar gündeme gelen en önemli konu gıda, enerji ve su için mücadeleydi. Bu üç gereksinimin fiyatının artması ulusal sınırlar dahilinde gerilim yaratmaya çoktan başlarken, uluslararası rekabetin ülkelerarası çatışmaları tetiklemesi de uzak değil

İngiltere'deki futbol seyircileri hakemlere, 'Ne yaptığını bilmiyorsun' diye bağırarak maça müdahale etmeye bayılırlar. Eğer protestocular geçen hafta Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'na yaklaşabilseydi, Alpler'de toplanan dünya liderlerine aynı tezahüratı yöneltebilirlerdi ve haklı da olurlardı.
'Kainatın efendileri' sayılan insanlardan söz ediyoruz: Devlet başkanları, başbakanlar, bankacılar, milyarderler. Dünyada neler olup bittiğini onlar bilmeyecek de kim bilecek. Fakat Davos'taki kafa karışıklığı atmosferi hem elle tutulur hem de alarm vericiydi.

Çin ve Hindistan başlıca neden
Toplantı, borsaların çatırdadığı, faiz oranlarının panik halinde indirildiği ve muazzam bir banka sahtekârlığının yaşandığı bir dönemde gerçekleşti. Küresel finans sistemi bugün o kadar karmaşık ki, sistemin sorunlarının ne kadar derin olduğunu kimse gerçekten bilmiyor. Bu merkezi 'aşikâr bilinmeyen', bütün büyük soruları yanıtlamanın çok daha zorlaşması anlamına geliyor. Amerika ciddi bir resesyonla karşı karşıya kalacak mı? Duruma bağlı. Bunun dünyanın kalanına tesirleri ne kadar olumsuz olacak? Müneccim değilim. Siyasetçiler ve düzenleyiciler nasıl tepki vermeli? Ne desem boş.
Bir yıl önce Davos'ta iş ve ticaret güruhu hâlâ küreselleşmenin neşesiyle doluydu; oysa uluslararası siyasetle uğraşan insanlar alarm zilleri çalıyordu. Bu yıl roller tersine döndü. Finansçılar korkarken, siyasetçiler ve diplomatlar nispeten sakin bir döneme giriyor. Irak'ta daha az kan dökülüyor; ABD ve İran arasında savaş ihtimali azaldı; Ortadoğu barış görüşmeleri başladı. Afganistan'daki durum kötü görünüyor, ama henüz felaket boyutlarında değil.
Kısa vadeli büyük bir kriz akıllarını karıştırmadığı sürece uluslararası siyaset güruhu yüzünü uzun vadeli eğilimlere çevirebilirdi. Küreselleşmenin sonuçlarını anlamaya da çalışıyorlar. Fakat sürecin (yani milyarlarca doların dünya finans sistemi içinde hareketinin) en ucunda bankacılar boğulmamaya çalışırken, analizciler küreselleşmenin piramidin en dibindeki insanları nasıl etkilediğine giderek daha çok kafa yoruyor.

Gıda ve enerji maliyetleri hızla yükseliyor. Su kaynaklarının yeterliliği de, Avustralya'dan Afrika'ya kadar bir sorun haline geliyor. Bu üç temel gereksinim (gıda, enerji ve su) için mücadele, Davos'ta tekrar tekrar gündeme geldi.

Küreselleşme (bilhassa da Çin ve Hindistan'ın yükselişi) bu değişimlerin başlıca nedeni. Petrol fiyatları son 12 ayda yüzde 80 arttı ve (2001'den beri) Çin tek başına petrol talebinde yüzde 40'lık bir artışa imza attı. Bu yıl küresel gıda fiyatları yüzde 50 civarında yükseldi. Bunun Avustralya'daki kuraklık ve Çin'deki domuz hastalığı gibi kısa vadeli sebepleri var. Fakat en önemli neden, Çin ve Hindistan'da zenginliğin artışı.

Kentleşme ve sanayileşme su talebini artırıyor ve üstelik bu iklim değişiklinin arzı vurduğu bir dönemde gerçekleşiyor. Çin'deki yağmurlar kuzeye kayıyor ve yoğunlaşıyor. Yangtse Nehri'nin su seviyesi düşüyor. Diğer büyük nehirlerin durumu da farklı değil: Avustralya'da Murray, ABD'de Colorado, İspanya ve Portekiz'de Tagus. İşadamları sorunun büyüdüğünü görebiliyor. Dow Chemical'ın yönetim kurulu başkanı Andrew Liveris, Davos'ta, "Su... 21. asrın petrolüdür" diyordu.

Gıda, enerji ve sorunları bağlantılı. Amerika'nın petrole alternatif arayışları, mısırdan elde edilen biyoyakıtlara muazzam yatırım yapılmasına yol açtı. Bu, gıda üretiminde kullanılan mısır miktarını azaltarak gıda fiyatlarının artışına katkı yaptı. Ayrıca biyoyakıt üretimi için çok fazla su gerekiyor. Bu arada daha çok gıda üretmek için tarım alanlarına olan talebin artışı Brezilya'daki ormanların kesilmesini getiriyor; bu da küresel ısınmayı daha kötü hale getirerek su kaynaklarını iyice kurutabilir.

Gıda, enerji ve su fiyatlarındaki artışla siyasi çatışmalara yönelik potansiyel de artıyor. BM Genel Sekreteri Ban ki-Mun Davos'ta, Darfur'daki çatışmada su kıtlığının da rolü olduğunu söyledi.

Lehman Brothers'ın küresel hâkim risk bölümünün başkanı Miscik, artan gıda ve enerji fiyatlarının yol açtığı siyasi gerilimlere ışık tutan bir dizi daha az dramatik gelişmeye dikkat çekiyor: Geçen yaz mısır unu fiyatlarındaki ani artışın ardından Meksika'da patlak veren ayaklanmalar; Endonezya'da soya fasulyesi fiyatlarındaki artışın tetiklediği kitlesel protestolar; kasımda Çin'de bedava dağıtılan yemeklik yağa hücumun yol açtığı ölümcül izdiham; aralıktaki genel seçimin hemen öncesinde Rusya'da gıda fiyatlarının dondurulması; İran'da doğalgaz ve petrolün karneye bağlanması; Arjantin ve Güney Afrika'daki elektrik kesintileri.

Kuzey Kutbu'nda pazu gösterisi

Bu ay Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez süt fiyatlarını yüzde 37 oranında artırdı ve gıda üreticilerinin devlete satışlarını artırmaması halinde askeri müdahale ve devletleştirme tehdidinde bulundu.
Bu örnekler ulusal sınırlarda gerçekleşiyor. Fakat gıda, su ve enerji için rekabet, ülkeler arasındaki çatışmaları da tetikleyebilir. Davos'taki toplantılardan biri, Kuzey Kutbu'nda petrol ve doğalgaz çıkarılması önerisine ayrıldı. Bu bölgedeki askeri hareketliliğin arttığını duyuyoruz; sekiz rakip ülke eriyen kutup buzunun altındaki fosil yakıtlar üzerinde hak iddia etmek için pazu gösteriyor.

Dünya Ekonomik Forumu'nun bu yılki temasının 'işbirliğine dayalı yenilik' olması murat edildi. Kaynak savaşlarının damgasını vurduğu yeni bir çağdan
daha az işbirliğine dayalı veya yenilikçi bir şey düşünmek zor.

Kaynak: Radikal