Fehmi Hüveydi
Mısır’la Katar arasındaki karşılıklı suçlamaların ortadan kalkması, içimizi ferahlatıyor. Ancak boğazımızdaki kekremsi tat, Kahire Şam arasındaki ilişkiler düzelmedikçe gitmeyecek. Zira vatanına bağlı ve onunla iftihar eden hiç bir Arab’ın Doha ile Kahire arasındaki o uzun yolda ortaya çıkan kara bulutların kaybolmasından memnuniyet duymamasını düşünemiyorum. Hiç bir Arap, bir an evvel Kahire ile Şam arasında zayıflayan ilişkilerin eskiye dönmesinden başka bir şeyi temenni etmez.
Kahire ile Şam arasındaki ilişkilerin kesilmesine, buna mukabil Kahire ile Telaviv arasındaki ilişkilerin canlanmasına yol açan bu ilişkiler ağındaki korkunç dönüşüm karşısında derin bir hüzün ve acı hissediyorum. Bunlar bir çok yerde defalarca dile getirdiğim şeyler.
Ancak bu düşünceleri yeniden dile getirmeme neden olan şey, Hüsnü Mübarek’in son Körfez ülkeleri ziyareti sırasında Doha’ya yaptığı ziyaretin ardından Katar-Mısır ilişkilerinin tanık olduğu olumlu gelişme oldu. Söylemek istediğim, niçin ve nasıl olduğuna değinmeden başkanımızın yurt dışı gezilerini başarılı şeklinde nitelemeye şartlanmışız. Ancak, Körfez gezisinin, özellikle de Katar’la olan ilişkilerin yoluna girdiği ifade edildiğinde bu gezinin kesinlikle başarılı olduğunu söylemek istiyorum.
Suriye’yle olan durumun farklı olduğunu biliyorum, inkar ettiğim bir şey değil. Ancak herşeyde anlaşmak gerekmiyor. Olumlu ilişkiler anlaşmazlıkların olduğu zamanlarda da devam edebilir. Özellikle de stratejik açıdan Kahire ile Şam arasındaki ilişkiler, anlaşmazlığın devam ettiği hususlarda da diğer devletler arasındaki ilişkilerden daha güçlü, daha önemli ve daha hayati olduğu bilindiğinde, uluslararası ilişkilerde bu anlaşılabilir bir şeydir. Zira Kahire-Şam-Riyad arasındaki ilişki ekseninin, Arapların en önemli dinamiklerinden biri olduğu kabul edilir. Bu dinamik hayata geçirildiğinde Araplar istikamet üzere olur ve istikrarlı yapıya kavuşur. Bu dinamiğin yok olmasıyla Araplar parçalanır ve yok oluşa doğru gider.
Kahire ile Şam arasındaki kötü ilişkilerin gerçek nedenleri konusunda tam bir uzlaşma yok. Ancak sanıyorum samimi Araplar bu kopukluğun devam etmemesi gerektiği üzerinde bir anlaşma olduğunu, bunun devamının herkes için ama özellikle de Arap toplumu için büyük bir kayıp anlamına geldiğini biliyorum. Ayrıca bu durum, Arap halkına düşmanlık eden herkese karşılıksız bir hediye olup onları sevindirecektir.
Birisi kalkıp iki ülke siyasetlerinin birbirinden farklı olduğunu söyleyebilir. Bu doğru, ancak sanırım Suriye ile Türkiye arasındaki sorunlar bundan daha fazlaydı, hatta bir ara neredeyse savaşın eşiğine gelmişlerdi, ancak sonunda anlaşmazlıkları aştılar, (Mısır’ın o dönemde savaşın önüne geçilmesinde büyük rolü oldu) ve şimdi ilişkileri her zamankinden daha iyi. Türkiye, halen NATO üyesi, her ne kadar Gazze saldırısından ve Mavi Marmara olayından sonra bir miktar gerileme kaydetmiş olsa da İsrail’le olan ilişkileri halen sürmekte..
Aynı zamanda Mısır’la Türkiye arasında sadece Filistin sorunuyla sınırlı diyebileceğimiz bazı siyasi sorunlar da bulunuyor. Zira AK Parti hükümeti, HAMAS’ın halkın oyunun önemli bir bölümünü almış bir siyasi hareket olması hasebiyle siyasi meşruiyete sahip olduğunu, bu nedenle terörist bir grup olarak görülemeyeceğini savunuyorken Mısır, Ramallah’taki Filistin Özerk Yönetimi’nin düşüncelerine yakın bir görüşü savunuyor. Bu anlaşmazlığa rağmen Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler, her ne kadar siyasi alandan ziyade ekonomi alanda tebarüz etse de ilişkiler göreli olarak iyi denebilir.
Şam’la Kahire arasındaki ilişkilerin eskisi gibi olmasını gerektiren iki husus var: Birincisi, Filistin sorununun çözümü çıkmaz bir yola girmiştir, İsrail, müthiş bir kibir ve zorbalık içerisinde Arapların zayıflığından ABD’nin de acizliklerinden yararlanarak arzularını gerçekleştirmektedir. Bu da Arapların kendi aralarındaki ilişkileri onarması, bu zorbalığa en alt düzeyde karşı koyabilmek için kaçınılmaz bir gereklilik haline gelmiştir. İkincisi ise büyük Mısır, kardeşlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirmekten imtina edemez.
Bu nedenle, Mısır’ın Arap kardeşleriyle ilişkilerini yeniden canlandırmaya çalışması, beklenen ve istenen bir durum haline gelmiştir. Bu girişimle birlikte o sadece görevini yerine getirmiş olmaz aynı zamanda çok daha fazla büyüyecektir.
Şayet biri çıkar da sorunun iki ülke arasında değil de iki lider arasında olduğunu söylerse, bu konuda heyacanlı bir tartışma yaşandığından bu görüşe karşı çıkmayabilirim, bununla birlikte geçmekte olduğumuz bu önemli dönemde liderlik yeteneği, ancak o liderin şahsiyetini aşabilmesi ve ülkesinin menfaatlerini önemsemesi gibi özelliklerini ön plana çıkarmasıyla ortaya çıkacaktır.
Kaynak: 7 Aralık tarihli Eş-Şuruk gazetesi
Dünya Bülteni için çeviren: Faruk İbrahimoğlu