Katar'ın başkenti Doha'da düzenlenen 8. Doha Demokrasi Kalkınma ve Serbest Ticaret Forumu şimdiye kadar yapılan toplantılara nazaran hem daha geniş bir katılıma sahip olması hem de oturumlarda gündeme gelen konuların önemi ve çeşitliliği bakımından daha farklı bir boyutta gerçekleşmiştir.  
 
13-15 Nisan tarihleri arasında Katar Başbakanı Şeyh Hamad Bin Casim Bin Cabir El Tani'nin himayesinde düzenlenen foruma aralarında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanı sıra, Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri, Ürdün Prensi Hasan bin Tallal, Fransa cumhurbaşkanı adayı Segolene Royal, Fransa eski Başbakanı Dominique de Villepin, ABD eski Savunma Bakanı William Cohen, Avrupa Parlamentosu Başkanı Hans-Gert Herrman Poettering gibi dünyaca ünlü diplomat, siyaset bilimci, ekonomist, reformist, insan hakları savunucusunun ve birçok ülkeden üst düzey temsilcinin bulunduğu yaklaşık 300 kişi katıldı. Forumda, özellikle kalkınma, demokratikleşme, siyasal katılım, işbirliği ve diyalog köprüleri bağlamında barışın sağlanması, giderek yayılan yolsuzluk ve rüşvetle mücadele, basın özgürlüğü hususunda atılması gereken adımlar ön plana çıkmış ve bu meseleler demokratik bir tartışma platformu içerisinde tartışılarak, bazı somut ve önemli öneriler getirilmiştir. Toplantının en ilgi çekici yanı devletlerin karar mekanizmaları içerisinde yer alan siyasetçi ve sivil toplum temsilcilerini bir araya getirmeyi başararak, sorunların çözümü hususunda taraflara önemli bir misyon yüklemesidir. Bunun yanı sıra Batı ile Doğu dünyasını bir araya getirerek, özellikle son dönemde İslam âlemine yönelik saldırıları ele alması, radikalizm ile ılımlılık, silaha dayalı çözüm ile barışçıl yöntemleri savunanlar arasındaki yarışma ve çatışmalardan sıyrılarak, yapıcı çözümler getirmesi, bu forumun önemini ve etkinliğini artırmasının yanı sıra bölgesel umuda katkıda bulunmasını da beraberinde getirmiştir.

Değişmez gündem: İsrail-Filistin sorunu

Foruma ev sahipliği yapan ve son dönemde ülkemizin ekonomik ve siyasi işbirliği anlamında yakın ilişki içerisine girdiği Katar, nüfusunun yalnızca üçte birine yakını Katarlı olan ve Filistinli mültecilerin ağırlıklı olarak yaşadığı bir ülke olup; özellikle zengin yeraltı kaynakları ve kişi başına düşen gelirin 29.000 doları bulduğu önemli bir Körfez ülkesidir. Ancak son dönemde dikkati çeken hususların başında ülkenin sahip olduğu ekonomik gücün yanı sıra bölgesel ve uluslararası platformlarda giderek artırdığı etkinliği gelmektedir. Liberal görüşleriyle ülkeye yeni bir yön veren ve iktidarı elinde bulunduran Şeyh Hamid bin Halife El Tani'nin reform çabaları, bağımsız medyanın önde gelen kuruluşlarından El Cezire gibi yayın organlarına verdiği destek ve dahası İsrail ile resmi diyalog köprüleri kurmayı kabul etmesi Katar'ı yalnızca ekonomik olarak değil siyasal anlamda da bölgenin önde gelen ülkeleri arasına taşımıştır. Forumu birçok Arap ülkesinden gelen eleştirilere rağmen, başarıyla devam ettiren Katar, ilk kez bu yılki toplantıya İsrail hükümetine resmi davette bulunmuştur. Nitekim bu adımın ne denli önemli olduğu Dışişleri Bakanlığı görevini de yürüten Altani'nin, İsrail adına Doha'da bulunan Dışişleri Bakanı Tzipi Livni'ye "Katılımınızın maliyeti bana 7 ülkenin forumu boykot etmesi oldu, bu fırsatı iyi değerlendirin." demesiyle daha da ön plana çıkmıştır. Ancak Livni kendisine sunulan bu fırsatı elinin tersiyle ittiğini açılış konuşmasında bölgedeki radikal grupları sert bir dille eleştirerek, İran'ın izlemiş olduğu politikaların yalnızca kendi ülkesine değil aynı zamanda tüm Arap ülkelerine yönelik tehlike oluşturduğunu yönündeki mesajları ortaya koymak suretiyle göstermiştir.

Doha Forumu'nda İsrail'in en büyük zaferi Katar'ın arabuluculuğu sayesinde Umman Sultanlığı ile barış görüşmelerinin başlatılması ve bu çerçevede Livni ile Sultanlığın Dışişleri Bakanı Yusuf bin Allavi'nin dünya medyasının gözü önünde el sıkışması olmuştur. İsrail'in forum bağlamında diğer bir kazancı, henüz netleşmemiş olmakla birlikte, Hamas'ın elinde bulunan İsrailli askerlerin durumunun gündeme getirilmesi ve bu konuda ılımlı Arap ülkelerinden arabuluculuk talep etmesi olmuştur.

Amerikalı katılımcı İsrail kökenli akademisyen Alun Meir, İsrail ve ABD'ye yüklenerek Arap Birliği Teşkilatı'nın 2002 Beyrut zirvesinde öne çıkan acil barış planının derhal hayata geçirilmesini ve Suriye ile diyalog köprüleri kurulması gerektiğini öne sürmüştür. ABD eski Savunma Bakanı William Cohen, İran'ın hız verdiği nükleer silahlanma politikasına son verilerek bölgede barışı hakim kılacak alternatif politikaların benimsenmesi gerektiğini gündeme getirmiştir. İngiltere'nin eski Dışişleri Bakanı Malcolm Rifkind, Hamas'ın silahlı eylem seçeneğinden vazgeçtiği takdirde bu örgütün meşruluğunun tanınacağını ve Filistin sorununun çözümünde taraf olarak kabul edileceğini ilan etmiştir.

Erdoğan'dan İslamofobi uyarısı

Toplantıda en çarpıcı mesajları veren ve toplantının gündemini net bir biçimde özetleyen Erdoğan ise teröre karşı işbirliği ve dayanışmanın, demokrasi, barış ve kalkınma gibi etkenlerin öne çıkmasının zorunlu olduğunu belirterek, gerçek demokrasinin her ülkenin kendine ait sosyal yapısı temelinde inşa edilebileceğini ifade etmiştir. Başbakan özellikle Batı'da giderek yayılan İslam korkusunun önüne geçilmesi gerektiğini de ortaya koyarak "Bölgemizdeki tehditleri bertaraf etmeden,istikrarı sağlamadan ulusal ölçekte sürdürülebilir kalkınma sürecini yaşamamız söz konusu olmayacaktır. Birbirimizin ilerleme ve reform çabalarına destek olmalıyız. " sözleriyle halkların ihtiyaç duyduğu ve kanayan bir yara haline gelen son derece önemli bir meseleye doğrudan parmak basmıştır.

Katar görüşmeleri, bölgede yaşanan sosyal, ekonomik ve kültürel uçurumları derinleştirmek için kazmaları eline alan kesimlerin neden olduğu ayrılıklara karşı, Ortadoğu'nun yeni bir umuda taşınması ve halkların hak ettikleri refaha kavuşması bakımından Demokrasi ve Kalkınma Forumu benzeri etkinliklerin artırılması yönünde verilen bir cevap niteliğindedir.
 
Kaynak: Zaman