Katalonya’nın bağımsızlık referandumuna destek için Barcelona’daki öğrenci protestoları.

Fotoğraf: Samuel Aranda

Bir bağımsızlık hareketi ne zaman kendi ulusunu kurabilir? On yıllardır, bir dizi belirsiz ama iyi bilinen kuralın bunu belirlediği farzediliyor. Fakat bu kurallar bir dizi çelişki de içeriyorlar ve İspanya’da Katalanlar ile Irak’ta Kürtler referandum yoluyla bağımsızlık için bastırırken bu çelişkiler iyice su yüzüne çıkıyor.

İlk kural: Davanı öncelikle demokrasi ve insan hakları için bir mücadele olarak sun, kendi geleceğini tayin etme hakkı ikinci sırada gelsin. Bu, uluslararası ve sıklıkla ulusal hukukta ayrılık için bir hak verilmediği olgusunu dolanmaya yardımcı olacaktır. 

Ayrıca, büyük güçleri, veya en azından ABD’yi, kendisinden ayrılmak istenilen devlete sizin isteğinize uymaları için baskı yapması yahut rüşvet vermesi için yanına çek. Eğer bu ayrılık ortak bir kararla gerçekleşmezse barışçı bir şekilde çözüme ulaşılması neredeyse imkansızdır, bu sebeple herkesin bunu istiyormuş gibi rol yapması daha iyidir. 

İdeal olarak, seçimle başa gelmemiş ve dostu olmayan bir liderden bağımsızlık istemeyi gözet ve dünya liderlerini, senin girişiminin onların çıkarlarını ve değerlerini öne çıkardığına, kolay bir tercih olduğuna ikna edecek lobiciler görevlendir. 

Ayrıca kimsenin ülkenin geri kalanındaki vatandaşlara ülkelerinin sınırlarının değişmesini isteyip istemediğine dair soru sormamasını garantiye al, zira böyle bir durumda herhangi bir referandumun sonuçtan etkilenecek birçok insanı dışladığı gerçeği ortaya çıkacaktır. 

Ayrılığa dair kuralların üzerindeki yüksek ideallere dayalı tüm makyaja rağmen, ülke ayrılıkları üzerine çalışan bir siyaset bilimcisi olan Bridget L. Coggins’in dediği gibi, nihayetinde esas mesele “güçlünün ne istediğidir”. 

Örneğin, Katalanlar kendi hareketlerini, ayrılığa yolu açacağı varsayılan yüksek ideallerin üzerine inşa ettiler. Şiddete başvurmadan organize oldular, açık bir seçim çağrısı yaptılar ve kendilerini, evrensel bir hak olan kendi geleceğini tayin etme hakkını talep eder konumda sundular. Coggins bu hareketi, “güzel, barışçıl ancak uluslararası ilişkiler perspektifinden tamamen kafa karıştırıcı bir hareket” olarak tanımladı. 

Katalanların pek az uluslararası desteği var ve ağır bir muhalefetle yüz yüzeler. Aynısı Irak Kürtleri için de geçerli ki bu durum ikisini de dünya güçleriyle çatışan ve ayrılıkçı politikaların acı çelişkileriyle karşı karşıyakalan bir konuma getiriyor. 

Ayrıca bu hamleler, gitgide gerileyen Amerikan liderliğinin bu çelişkileri çözmesinin veya en azından geçiştirmesinin mümkün olmadığı bir dönemde geliyor. 

Halk, Irak Kürdistanı’nın başkenti Erbil’de referandum sonuçlarını kutluyor. 

Fotoğraf: Ivor Prickett

Ayrılık Çelişkisi 

Modern uluslararası sistem, bir dereceye kadar, birbiriyle gerilim hâlinde olan iki fikir üzerine inşa edilmiştir: Sınırlar dokunulmazdır ve halklar kendi siyasi statülerine karar vermelidir. İlki, işgalin yahut ayrılıkçı isyanların önüne geçerek savaşı sona erdirme anlamını taşıyor. İkincisi ise vatandaşları diktatörlerden veya işgalcilerden korumak anlamına geliyor. Fakat nüfusun bir kısmı ayrılmak istediğinde bu iki fikir çarpışıyor. 

Bu çarpışma sonucunda da iş bağımsızlık ilânına geldiğinde uluslararası sistemde bir boşluk oluşuyor. Ne normlar ne de hukuk, bağımsızlığın nasıl ve ne zaman müsaade edilecek bir şey olduğu konusunda net değil. 

Bir hukuk profesörü olan Chris Borgen, Opinio Juris adlı bir akademik hukuk sitesinde 2014 yılında yazdığı yazıda, “Genel olarak anlaşıldığı kadarıyla, uluslararası hukuk dahilinde ayrılma hakkı yoktur” diyor ve ekliyor: “Ayrılık ne bir haktır ne de illa ki illegaldir.” 

Pratikte ise büyük güçlerin politikaları, bir devletin sınırlarını koruma hakkının ayrılık isteyen tarafa üstün gelip gelmeyeceğine karar vererek boşluğu dolduruyor. 

Örneğin, Güney Sudan’ın bağımsızlık referandumu, Sudan’da uzun süredir devam etmiş olan iç savaşı bitiren bir uluslararası anlaşma neticesinde doğdu. Bu da referandumun uluslararası bir meşruiyet içerisinde yapıldığı ve Sudan hükümetinin zaten böyle bir ayrılığa rıza gösterdiği anlamına geliyor. 

Güney Sudan’ın 2011 yılında ayrı bir ülke olmasının arefesinde yapılan kutlamalar. 

Fotoğraf: Tyler Hicks

Fakat ne İspanya, Katalanların ayrılmasına ne de Irak, Kürtlerin ayrılmasına rıza gösteriyor. Böyle bir rıza olmaksızın da mevcut durum çok daha kaygan bir zemine oturuyor. 

Kosova’nın Sırbistan’dan bağımsızlık ilânı ABD’nin ve Avrupalı müttefiklerinin desteğini almıştı ancak buna Sırp ve Rus hükümetlerince açıkça karşı çıkılmıştı. Bugün ise 100’den fazla ülke tarafından tanınmasına rağmen Kosova hâlâ Birleşmiş Milletler’e üye olamadı. 

Kendi geleceğini tayin etme hakkı çerçevesinde var olduğu farzedilen yüce ilkelerden ötürü demokrasi ve egemenlik kavramları neredeyse her vakada karşı karşıya geliyor, güçlü olanların her zaman kendi pozisyonlarını meşrulaştıracak bir yolu mevcut oluyor. 


Kosova, Priştina’daki Bill Clinton Bulvarı yakınlarındaki bir arka sokak. Bu sokağın adı, Kosova Savaşı ve Kosova’nın Sırbistan’dan bağımsızlık mücadelesinde Amerika’dan gelen desteğin tanınmasını simgeliyor. 

Fotoğraf: Andrew Testa

Rusya, Kırım’ı işgalini Kırımlıların son derece şaibeli bir referandumda ortaya çıkan –sözümona- Rusya’ya yeniden katılma talepleri ile meşrulaştırdı. ABD ise bizzat referandumun kendi meşruiyetine itiraz ederek, Kırımlıların gerçekten Rusya’nın bir parçası olup olmadığına dair daha zor bir sorunsalı geçiştirebildi. 

Borgen ve diğer birçok akademisyene göre, hukuki anlamda, Rusya haksızdı. Fakat Moskova, Kırım’ın ilhakını gerçekleştirirken –Avrupa’daki diğer ayrılıkçı hareketlere verdiği destek gibi- ayrılık sürecinin genelde usulen nasıl işlediği ile nasıl işliyor görüldüğü arasındaki boşluktan faydalandı. 


2014’teki Kırım’ın işgali sırasında Rus askerleri. 

Fotoğraf: Sergey Ponomarev

Katalanlar da kendi geleceklerini tayin etmeye dair demokratik arzularının ağır basacağına olan inançla bu boşluğun içine düşmüş olabilir. Batılı güçler on yıllar boyunca, Kosova’nın bağımsızlığı da dahil olmak üzere, halkların kendi geleceğini tayin etmesi idealini destekledikten sonra, şimdi Katalanları vazgeçirecek bir yol bulmaya çabalıyor. 

“Ayrılıkçı”nın İkilemi

Kürt bağımsızlık hareketi üzerine çalışan bir siyaset bilimci olan Morgan L. Kaplan, bağımsızlık girişiminin başarısını belirleyecek olanın, ideallerin değil reel politiğin farkında olan Kürt liderleri olacağını söylüyor. Kaplan’a göre, referandum, Kürtlerin perspektifinden bakıldığında, “Bağdat ile müzakerelerin ilk adımı olmalı”. Referandumun arkasındaki fikir ise şuydu: Uluslararası normlara başvurulması ABD ve diğer dış güçleri bağımsızlığı desteklemeye yöneltebilir ve bunun sonucunda da Bağdat ayrılığa rıza göstermeye zorlanabilirdi. 

Fakat tam tersine, referandum Washington ve Bağdat’ı karşı cephede birleştirdi ki akademisyenler Erica Chenoweth ve Tanisha M. Fazal bunu “ayrılıkçının ikilemi” olarak tanımlıyor: Ayrılık için belirli olmayan kurallar ya başarısızlığa ya da ters tepkiye yolu açıyor. Nitekim Fazal, Twitter’da yazdığı bir gönderide, “Ayrılıkçılar, uluslararası toplumun söylediğini yaptıkları için ödüllendirilme eğiliminde olmazlar.” yazdı ve ekledi: “Ancak ayrılıkçılar bir noktada tutunmayı başarırlar. Irak Kürtlerinin de o noktaya ulaşıp ulaşamayacağını merak ediyorum”. 

Kaynak: Max Fisher ve Amanda Taub/ New York Times

Dünya Bülteni için çeviren: Deniz Baran