Üniversite kapılarında sıkıntı yaşanıyor ve daha bir süre yaşanacağa benziyor. MHP, CHP ve AK Parti arasındaki başörtüsü gerginliği sürüyor.

YÖK Yasası'nda değişiklik yapılıp yapılmayacağı henüz belli değil.

CHP Anayasa Mahkemesi'ne ilk başvurusunu yaptı.

Durum bu…

Bu durum ne şaşırtıcı, ne de beklenmedik…

Kimse üniversitelerdeki örtü yasağının bir çırpıda kalkacağı ve uygulamanın sorunsuz bir şekilde eşitlikçi olacağını düşünmüyordu. Bir direnç söz konusu olacaktı ve oldu. Anayasal yargı sayfası olacaktı ve açıldı.

Önümüzdeki günlerde anayasal değişikliğin mahkeme marifetiyle tıkanmasına bile tanıklık edebilir Türkiye. İş köklü bir tartışma ve çatışmayla birlikte anayasa paketine ve halkoyuna kadar uzayabilir.

Evet güzergahlar muhtelif…

Ama varılacak nokta tek: Bu sorun eninde sonunda çözülecek, bu yasak eninde sonunda kalkacaktır.

Şu an yaşanan ise bir kaos değil, bir "değişim, yüzleşme ve olgunlaşma süreci"dir, daha doğrusu bu sürecin bir fasılasıdır.

Söz konusu olan bu süreç, temel özgürlüğün önünün açılmasına, bir yasağın kaldırılmasına yönelik, uzun sürme ihtimali olan, çatışmalı, ama her safhasında etkileşim, uzlaşma ve siyasal olgunluk üretecek bir süreçdir. Ve siyasal rejimde, demokraside ani kopuşlar olmadığı sürece tersine çalışma ihtimali yoktur…

Türkiye'nin parlamentosu ve toplumsal iradesiyle bir yasağın, üstelik, kritik, sembolik, ülkeyi hasta eden bir yasağın kaldırılmasına yönelik ilk ve keskin adımı atmış olması önemlidir.

Bugün tartışılan belki işin kaos kısmı, direnç ve gerginlik yönü…

Ancak bu kısma dikkat kesilmekte fayda var.

Zira yaşanan kaos sadece bir karışıklığa, tıkanmışlığa işaret etmiyor, "siyasi güç kavgalarının, onlar etrafında konumlanmış medya gruplarının güç gösterileri"ne de gönderme yapıyor.

Nitekim bugünlerde birçok yazar ve gazeteci son gelişmelere bakarak ne doğru tahminde bulunduk, ne doğru manşetler attık tarzı yazılar kaleme alıyor.

Ertuğrul Özkök'ün üniversitelerin farklı uygulamalarına bakarak, "yasağın kalktığı gün 'Kaosa kalkan eller' manşeti atarak ne kadar doğru yaptık" diyen yazısı buna sadece bir örnek…

Peki gerçekten öyle mi?

Burada bir kaosun (tutturulması pek zor olmayan) bir öngörüden çok, arzulanan, "hedeflenen bir amaç" haline dönüştüğünü sezmiyor mu insan?

Tesettür gibi çetrefil, zihniyet yaralarına işaret eden, sistemin sembolik dokusunda tahribat yaratan, yaşam biçimi tekelini korumaya yönelik siyasi tepkiler üreten bir meselede kaosun kimileri için arzulanan bir amaç olabilmesi şaşırtıcı değildir.

Onlar bu konuda ve birçok fasılda, 28 Şubat'tan tutun 27 Nisan'a kadar, sıkı performans sergilenmiş profesyonellerdir.

Parlamentodaki anayasal değişiklik prosedürünü ve alınan sonucu, yani yasağın kalkmasını adeta gayri meşru ilan ederek, kimi üniversite rektörlerinin dirençlerine zemin hazırlayan, yasağa karşı olanlara prestij kırıcı bir dil tutturan, bununla yetinmeyip bir tür dindar ve diğer, örtülü ve örtüsüz kutuplarının içinden konuşan, kutuplaşmayı tersten tahrik eden bir "merkez medya anlayışı" kaosta taraf olmaktan öte bir anlam ifade etmez…

Ancak bu kez mayanın tutacağını sanmıyoruz…

27 Nisan'da da tutmadı bu maya…

Unutmadan ekleyelim:

57 ülkede 1,3 milyar Müslüman arasında araştırma yapan dünyanın önde gelen kamuoyu şirketi Gallup, başörtüsü, şeriat ve laiklik konularında Müslümanların ne düşündüğüne dair, 6 yıl süren dev bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Buna göre "Türk vatandaşlarının yüzde 73'ü dinin hayatlarının önemli bir parçası olduğunu düşünüyor. Ancak konu şeriata geldiğinde sadece yüzde 7'si şeriat yasalarıyla yönetilmek istediğini söylüyor…"

Gidiş budur…

Ve bu gidiş Özkökgiller'e rağmen tersine dönmeyecektir

Kaynak: Yeni Şafak