Bir bölgede çatışma ihtimali bulunup bulunmadığını anlamak hiç de zor olmasa gerek. Toplumlar arasındaki gerilimin sokaklara yansıyan halinden, sivil ya da askeri birliklerin silahlanma derecelerinden, kurulan ittifaklardan ya da ülkelerin içindeki iktidar mücadelelerinden birçok ipucu elde edilir. Edilir edilmesine de kan dökülüp insanlar iyice birbirini öldürene kadar buna engel olacak mekanizmalar kurulamaz.

Bu konudaki en yakın örnek Balkanlar'dı. Bölge halkları birbirine girmesin, devletler savaşmasın diye uluslararası toplum telaşa düşmüş, bazı istikrar paktı önerileri yuvarlak masaların etrafına oturmuş yetkililerle tartışılmış, bu arada halklar çoktan birbirini boğazlar hale gelivermişti. Bu durum yeni ölümlere yol açan bombardımanlarla sonlanmış, ardından da istikrar paktı kurulmuştu. Yani, savaşmamayı sağlamak için önce enikonu savaşmak gerekiyor gibi bir durum ortaya çıkıyordu, tarih örneklerle dolu.

Kafkasya'da istikrar paktı tam da tarihsel deneyimlerden ders çıkarmaya uygun bir proje. Proje, Gürcistan'da savaş çıkmadan çok önce Türkiye tarafından önerilmişti. O zamanlar buna gerek görmeyen AB, böyle bir ortaklık kurulmadan da ikili ilişkilerle siyasal istikrar sağlanır anlayışından hareket etti; ABD de 'orduların revizyon ve restorasyonu' yöntemiyle bu ülkelerin denetlenebilir olması yöntemini seçti. Proje yaşama geçemedi, bölgede savaş çıktı.

Gürcistan savaşının tüm Kafkasya ve Karadeniz havzasını ilgilendiren bir yayılma ihtimali ortada. Ayrıca, Rusya-ABD arasında artan gerginliğin bölge ülkelerini iki iyilikten birini seçmeye zorlaması mümkün ve bunun çatışmasız olması pek olasılık dáhilinde gözükmüyor. Ortada Gürcistan'ın NATO üyeliği sorunu bulunuyor, sırada Azerbaycan'ın üyeliği ile Ermenistan'ın dış tercihleri var. Bu ülkelerin tümünde kabaca 'batı' yanlısı olanlarla olmayanların iktidar mücadelesi bulunuyor, etnik-dinsel sorunlarla sınır ve toprak anlaşmazlıkları söz konusu. Üstelik Gürcistan savaşı sonrasında bu ülkelerin 'Batı' güvenlik kampına dáhil olmalarına Rusya'nın daha fazla itiraz edeceği açık. Rusya, ABD'ye güvenene, NATO faaliyetlerinin kendisine yönelik olmadığına ikna olana ve üzerindeki baskı kalkana kadar bölgedeki etkisini azaltacak gibi değil.

Bununla birlikte Rusya'nın Kafkas ülkelerine baskı yaparak buradaki toplumları düşman hale getirmeme ve onları izole ederken aslında kendisini de çevrelenmiş duruma düşürmeme politikası da mevcut. Bir biçimde bu ülkelerin 'batı' bağları bulunması arzulanıyor. Kısacası Kafkasya istikrarına itirazı olmayabilir, ancak Pakt kurulması şimdilik olanaksız olduğundan girişimin bir Platform düzeyinde başlaması anlamlı.

İçinde Rusya'nın olmadığı bir Kafkasya istikrarı düşünülemeyeceği için Türkiye bölge ülkeleri ve Rusya'yı ikna etmeye uğraşıyor. Öte yandan bu ülkelerin elini bırakmayan ABD'yi de ikna etmek gerekli. Muhtemelen bu ülkelerin NATO'ya hiç girememelerindense bu yolla bir zemine çekilmelerinin yararı anlatılmıştır. Rusya NATO'ya girmeleri yerine, ABD de girmemeleri yerine bu projeye destek verebilir. Ancak ABD'nin barıştan çok gerginlik politikalarına ağırlık verdiği gözleniyor. Bu durumda acı deneyimlerden en fazla ders çıkarmış olası beklenen AB'nin konuya sahip çıkması beklenir. AB'nin Kafkasya Projesine doğrudan taraf olması beklenmese ve hatta gerekmese bile, bunu destekleyecek bir düzeye taşınmasını sağlamak gerekebilir. Diğer bir ifadeyle tarafların ikna edilmesinde AB'nin rol oynamaya davet edilmesi denenebilir. Bu, bölge için olduğu kadar Türkiye-AB ilişkileri için de bir fırsat olabilir.

 

 

 

Kaynak: Star