İşte yaz geldi. Artık daha özgür, daha zayıf, daha esnek, iyimser ve hayat dolu olacağız. Kadınsak hele, kış kilolarından kurtulmuş olarak girmemiz gerekiyor(muş) yaza üstelik;  modacılar ve beslenme uzmanları böyle buyuruyor.

Bir köşe yazarı, "Hayat yaz mevsimi tatillerinin toplamıdır bana göre", diye yazmış. Bense baharları severim, ilkiyle sonuyla. Kış aylarına ise kısıtlayan şartlarıyla bana çalışma imkanı sundukları için minnet duyarım.

İnsanlar çalışsalar da çalışmasalar da, üretseler de üretmeseler de, kitleler halinde dinlenme mevsimine şartlandırılıyorlar gibi geliyor bana. Yorgunluk olumsuz bir hal değildir, bir işin, üretimin ardından gerçekleşiyorsa. Endişe duyurtması gereken yorgunluk, asıl olarak depresyona yol açan ya da depresyondan kaynaklanan, daha ziyade bezginlik olarak adlandırılması uygun düşecek bir tepkisidir ruhun. Sevilmeyen işlerde, hevessizce ve kaytarılarak çalışılıyor. Çoğunlukla bir düzene ait olmak ya da geleceği güvence altına almak için rast gele bir işe bağlanılıyor.  Bu bazen yorucu bazen de sinir sistemini etkileyen çalışma tarzının ödüllerden birisi muhtemelen deniz kenarında geçirilecek bir tatil.  İşte yaz geldi, aylardır daracık mekanlarda sıkılan canları dinlendirmek için bavul hazırlıklarına başlamalı! 

Sevilen işi yapamamanın veya yıpratıcı çalışmaların ödülü gibi görünüyor tatil, ama onun nasıl geçirileceği konusunda da tüketici kitlenin özgürce karar verebildiği söylenemez.  Tatil yolcuları ihtiyaç duydukları dinlenme nedir, bunun üzerinde düşünemez oldukları oranda,  çoğu kez yorgun ve çökkün ruh halleriyle dönüyorlar, dinlenme mekanlarından.

Daha kış bitmeden kitleleri tatil koşulları bağlamında yönlendirmeye başlayan bir rejim ve güzellik sektörü baskısı var. Kadınları yazın denize kilolarından kurtulmuş olarak girmenin zorunluluğuna inandıran büyük bir kazanç ağından söz etmek olası. Kız çocukları tüketim kültürünün imgelerinin etkisiyle erkenden büyüyor, bazen de karşılarına çıkacak dayatmaların yol açtığı korkuyla, büyümeye direniyorlar. Kadının sadece bedene dönüştürüldüğü piyasa, erkeğin de karşı cinsi bu dayatılan güzellik ölçüleriyle, sınırlı ve yüzeysel olarak algılaması gibi bir sonuç veriyor. Dinsel değerler ve ilkeler, kadınların kişiliğinin gelişmesinin önünde birer engel sayıldıkları için değil de özellikle kapitalizmin amaçları açısından birer engel teşkil ettikleri için eleştiriliyorlar. Geleneğin bedenini tutsak ettiği öne sürülen kadının özgürleşmesi, bu bedenin tüketim ideolojisi tarafından işgal edilmesi amacıyla savunuluyor sanki.

Orası öyle; insan olarak nasıl göründüğümüzle, bedenimizin bakımıyla ilgili, bize emanet edilen bedeni korumakla sorumluyuz. Ama bu bedenin olabildiğince piyasada dolaşım halinde bulunan araçlar tarafından işlenmeye, bu piyasanın rahipleri sayılabilecek güzellik uzmanlarının vaazlarına uygunlaştırılmak üzere işlemlere tabi tutulması, dindar bir insana göre yaratılmış (emanet) sayılan bedenin kutsallığının paranteze alındığının göstergesi olacaktır.

Muhafazakar ailelerin ilkeleri hiçbir yerde olmadığı kadar tatil kültürü kapsamında dikkate alınıyormuş gibi görünüyor: Mahremiyete ilişkin hassasiyetleri gözetme iddiasındaki oteller, özel havuzlar, plajlar, "kapalı" mayolar sürülüyor ileriye. Bazen bir beş yıldızlı otel, müşterilerine "cennet"i sunmayı vaat edecek kadar abartıyor bu alandaki istismarı.  Kapitalizm başörtünüzün geleneksel ya da modern olmasıyla değil, cebinizdeki parayla ilgileniyor. Kur'an'da 'takva örtüsü' diye geçen, kulun sade ve erdemli yaşantısının göstergesi sayılabilecek duyarlılık ise köylü nostaljisi sayılıyor.  Özünüz formunuza uygun değilse nostaljinin kucağına düşersiniz, diye bir söz var. Bu sözü şöyle de söylemek mümkün: Özünüz formunuza uymuyorsa, hayatınız kendinize ait olmaktan çıkar, bir karikatüre dönüşür.

Hem iş hayatı ya da üretim hem de dinlenme ve tatil konularında bir dayatma var, ama her iki alanda da sanki karar bizim ihtiyaç ve taleplerimizi yansıtan seçimlerimize bırakılmıştır. Tatil yapabilmek, sunumu yapılan tatil paketlerinden birine 'sahip olabilmek', modern veya çağdaş hayata katılmanın, o hayatı paylaşmanın en kolay ve keyifli yolu gibi de görünüyor. 'Keyif' kelimesini burada özellikle kullandım. 'Keyif'li olma hali medyada, üzerinde düşünülmemiş, tersine düşünceden kaçan kesif bir haz alma halini anlatmak üzere kullanılıyor. 

Dinlenmek, kendini dinlendirmek, bir süreliğine bulunduğu hayatın gerisine çekilerek hayata başka bir açıdan, başka bir gözle bakmayı, dolayısıyla kişinin bir hayat muhasebesi yapmasını sağlayan ara vermeler olarak da görülebilir. Fakat çoğu zaman hayatı genişleten, zihinlere farklı pencereler açan uğraşıları sürdürmenin güçlüğü, bunun yanında bir tutku sahibi olmaya ödenecek bedel konusunda isteksiz ya da kararsız ve  üşengeç ruh halleri, sürü kültürüne eklemlenmeyi kolaylaştırıyor.