Türk Anayasa Mahkemesi'nin, başsavcının iktidardaki AKP'nin kapatılması ve 71 üyesinin beş yıl siyasetten men edilmesi için açtığı davayı görüşmeyi onaylaması sürpriz olmadı.  
  
Zira partinin 22 Temmuz'daki seçimlerde elde ettiği ezici başarıdan beri ordu ile hükümet arasında bir kavga bekleniyordu zaten. 1923'ten bu yana Atatürk laikliğinin bekçiliğini yapan ordu, özellikle de iktidar partisinin üniversite öğrencilerinin başörtüsü takmalarına izin verecek anayasal düzenlemeyi yapmakta başarılı olması sonrası Türkiye'nin İslamlaşmaya maruz kaldığı görüşünde. Yalnız laikliği tehdit edecek hiçbir tutum almamış olan iktidar partisi, başörtüsüne izin verilmesini, saygı gösterilmesi gerekli bireysel özgürlük olarak görüyor ve gerçeklere daha duyarlı ve açılımcı bir laikleşme istiyor. Fakat aşırılıkçı laiklik, İslamî olarak gördüğü her şeye şiddetli bir hassasiyet duyuyor. Konu Atatürk'ün öğretileri doğrultusunda yasaklanan başörtüsü giyilmesiyle ilgili olduğu vakit başka ne beklenebilir ki?!. Böylelikle halk desteğini kaybetmiş laikler, ordu kurumundan sonra ikinci dayanakları olarak gördükleri Anayasa Mahkemesi'nden iktidar partisinin yasaklanmasına ve liderlerinin cezalandırılmasına sevk etmek için yardım istemek dışında bir seçenek görmediler. Tıpkı 1995'teki seçimleri kazanan Necmettin Erbakan'ın partisi Refah ve Fazilet partileri gibi ılımlı İslamî eğilimlere sahip partilere yaptıkları gibi...

Anayasa Mahkemesi'ne başvurmak, AKP'ye ve Abdullah Gül'ün başkanlığını yaptığı cumhurbaşkanlığı ve Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanı olduğu hükümet kurumuna karşı kapsamlı savaş ilanını temsil etmektedir. Bu savaş, sadece başörtüsünün yakılması ve partinin kapatılmasını değil, aynı zamanda laiklerin seçim sandıkları yoluyla kazanmakta başarısız olmaları sonrası laikliğin destekçisi mahkemeler yoluyla demokrasinin ortadan kaldırılmasını kapsıyor. İşte demokratik araçlarla iktidar partisiyle mücadele etmekte başarısız olanlar, demokratik olmayan yöntemler dışında bir yöntem bulamıyorlar. Geçen yıl Erdoğan, kendisini, Gül'ü cumhurbaşkanı seçmesi sonrası düşürmekle tehdit eden askerî kuruma büyük bir yenilgi tattırmıştı. Zira Erdoğan, erken seçim çağrısı yapmış ve partisi bu seçimlerde yüzde 47 oy elde etmişti. Ki bir partinin kırk yıldır elde ettiği en yüksek oran bu.

Laiklerin partiye misilleme yapmak istedikleri doğru ancak Anayasa Mahkemesi'nin başlattığı iktidar çekişmesi, gelecek yıl içinde dahi sürmeye aday. Bu durum Ankara'nın AB üyeliği isteğini dumura uğratabilir ve dış yatırımı uzaklaştırabilir. Avrupa ise Anayasa Mahkemesi'ne ancak tek bir durumda, yani iktidar partisinin anayasayı değiştirmek için şiddet kullanması durumunda başvurulması gerektiği düşüncesinde. Yalnız emirlerini ordudan alan başsavcı, AKP'yi Türkiye'yi din kanalıyla yönetmeye çalışmakla suçlayan 162 sayfalık bir iddianame hazırladı. Parti doğal olarak mahkemenin uyarısına boyun eğmeyecek ve hukuk mecrasını aldığı zaman davanın akışına kendini bırakmayacak. Çünkü böyle bir tutum parti hakkında ölüm, siyasî isimleri hakkında ise siyasî idam hükmü vermek demektir. Ayrıca iktidar partisinin Anayasa Mahkemesi'nin, davaya bakışından geri adım atması karşılığı başörtüsünden geri adım atmayı öngören bir anlaşmayı kabul etmesi uzak ihtimal. Bu yüzden partinin önünde zor tek bir yol kalıyor. Mahkemelerin partiye yönelik uygulamalarını engellemek için Parlamento'nun anayasal düzenleme yapması ve halkoylamasına sunması. Bu adım gerginliği artırıcı hatta belki patlatıcı bir yapıya sahip; ancak Türk halkının çoğunluğunun desteklediği bir partinin sahip olduğu muhtemel tek icraat budur. Katar'da yayımlanan
 
Kaynak: Zaman