Geçtiğimiz ay Çin Hükümeti, Doğu Türkistan İslam Hareketi kurucularından İsmail Samed?i idam etti. 2002 yılı şubat ayında Pakistan Hükümeti tarafından Çin Hükümetine teslim edilen İsmail Samed, vatanın bütünlüğünü parçalama suçundan 8 Şubat?ta Urumçi?de idam edildi. Çinlilerin Doğu Türkistan, Sincan Özerk Bölgesini 1759?da işgal etmesi ile devam eden süreç 8 milyon Doğu Türkistanlı Müslümanın hayatına mal oldu. Yaşadığımız yüzyılın belki de en baskıcı rejimlerinden biri Çin Halk Cumhuriyeti diyebiliriz; Doğu Türkistan?da yaşanan insan hakları ihlali maalesef uluslararası siyasi ve ticari ilişkilere kurban gitmektedir. İslam dünyasında birçok ülkede düşünce ve siyasi suçlardan dolayı sayıları yüz binlere varan mülteci sorunu ve binlerce idam ve müebbet hapisle cezalandırılmış adaletsiz vakalar, haklarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerinde arayan umutsuz insanlar adeta Batının insafına terkedilmiş durumda. Guantanamo?ya götürülen insanlar Çeçenistan?da hayatını kaybeden 200 000 çeçen mülteci kadın ve çocukların Kafkasya topraklarında elverişsiz koşullarda sürdürdükleri mülteci yaşamlar, Irak?ta yaşanan ölümler, işkenceler ve kaybolan insanlar, Filistin halkının yaşadıkları, Suriye?de 1982 yılından beri hapishanelerde çürüyen ve sürgünde yaşayan binlerce insan? Tunus ve Özbekistan?da yaşayan Müslümanların uğradıkları baskı ve zulüm, Keşmir, Asya, Amerika ve Afrika?da yaşayan Müslüman azınlıkların uğradığı hak ihlalleri, sadece uluslararası izleme komitelerinin hazırladığı raporlar sayesinde yılda bir ya da iki kez haber ajanslarında gündemimize gelmektedir. İslam dünyasının genelinde siyasi, sosyal, ekonomik problemlerin ciddi boyutlarda iktidarlar ile halk arasında derin çatışmalar yaşanmasına vesile oluyor. En temel çatışma ise siyasi boyutta. Maalesef muhalif ve alternatif görüşe ve yapılanmalara müsaade etmeyen bir anlayış, her türlü karşıt düşünceyi en sert ve insani, ahlaki ve İslami olmayan metot ve üslup ile cezalandırmaktadır. Bugün İslam topraklarının düşünce, fikir, sanat adamları maalesef Avrupa, Amerika ve dünyanın birçok ülkesinde sürgün hayatı yaşarken, kaybetmiş oldukları haklarına kavuşmak için Batının İnsan Hakları Mahkemelerine muhtaç durumda olmaları bizim belki de yaşadığım yüzyıldaki en büyük problemlerimizden biridir. İslam dünyasının yöneticilerinin görmezden geldiği bu sorunla yüzleşme zamanımız çoktan geçti bile. Bu sorunu gündemde tutma zarureti hâsıl olmuştur. STK ve düşünce dünyamızın bu meseleyi daha yoğun bir şekilde gündemde tutması gerekiyor. Önümüzde ciddi bir sorun olarak duran Sudan ve Darfur problemi, Somali problemimiz ve Irak?ta yaşadığımız mezhep çatışmasına baktığımızda, buradaki sorunlara müdahil durumda olan, yaşanan hak ihlallerini takip eden kişi kurum ve kuruluşların maalesef Batılı örgüt ve yapılanmalar olduğunu görüyoruz. Kısacası bugün İslam dünyasında haksızlığa ve zulme uğrayan insanlar haklarını arama noktasında, Batının vicdanına mahkûm vaziyette. İKÖ gibi İslam dünyasının önemli fakat uzun yıllardır atıl bir durumda bulunan örgütü, artık asli görevine dönmeli. 1966 yılında kuruluş gayesi siyasi olan İKÖ genel sekreterliğinin Türkiye?de olmasını bir şans olarak görmek ve bu şansı İslam dünyasının hayrına kullanmak gerekiyor. İKÖ çatısı altında İslam dünyası İnsan hakları masası kurulmalı ve tüm ofislerinde bu masaların ülkeler bazında aktif halde olması gerekmektedir. Var olan potansiyelini harekete geçirmeli ve uzun yıllardır kaybetmiş olduğu güveni yeniden kazanmanın yollarını bulmalıdır. İKÖ son dönemde aktif pozisyonunu siyasi değil de sanki dini meselelere çevirmiş izlenimi veriyor. İslam dünyası üzerinde oynanan oyun ve Genişletilmiş Ortadoğu Projesi çerçevesinde İKÖ? ye İslam ülkelerinde demokratikleşme ve sosyal reform programları havale edilmek isteniyor havası hâkim. İKÖ Sekreterliğinin Türkiye?de olması iyi değerlendirilmeli ve İslam dünyasında son 20 yıl adeta işgal, iç savaşlar ve adil olmayan yönetimler sonucunda haksızlığa uğramış milyonlarca insana umut olacak, program ve projeleri harekete geçirmeli. Müslümanların haklarını arama işlevini Batının vicdanına mahkûm etmemeliyiz.