Soğuk savaş döneminden ve SSCB'nin dağılmasından sonra o ana kadar komünizm ile mücadele içinde olan küresel sermaye ve küresel aktörler eski düşmanın etkinliğinin sona ermesiyle kendilerine yeni bir düşman belirlemekte gecikmediler.

Yeni düşman Huntington'ın Medeniyetler Çatışması diye ortaya koyduğu ve fikir adamlarının adeta çerçevelerini ve uygulanma yöntemlerini akademik bir tez gibi şekillendirdikleri, İslam ve Batı medeniyeti arasında gerçekleştirmeyi planladıkları ve bugün bütün suni yöntemlerle uygulamaya koydukları İslam düşmanlığı ve İslam'a terör yaftasını yapıştırma şeklinde görünmektedir.

Tüm dünyada İslam'ı benimseyen milletlerin doğal zenginliklerini gasp etmeyi kendine en büyük hedef haline getirmiş batı ve onun küresel aktör ve işbirlikçileri dünyayı sahte barış ve özgürlük sloganlarıyla kandırarak planlarını uygulamaya koymuşlardır

Ülkemizde gündeme sürekli ısıtılarak getirilmeye çalışılan irtica söylemleri de dünyadaki etkin güçlerin söylemleriyle paralellik arz ediyor. Ne var ki bizdeki irtica korkusunun vurgulanmasındaki genel hedef, içerdeki siyasi egemenliği devam ettirmek için bir araç olarak kullanılıyor olması.

Günah keçisine dönüştürülen Müslümanların yaşam alanlarını daraltmaya, siyasi ve ekonomik etkinliklerini sınırlamaya yönelik tüm bu gayretler insan hakları ve hukukun zedelenmesini dahi göz- ardı edecek raddeye gelmiş bulunmaktadır.

İrtica kavramı II. Meşrutiyetten önce Arapça anlamı ile "geri dönmek" olan "Ra-Ce-a" kökünden türeyen, rücu, irca, raci, terci kavramlarında olduğu gibi sıkıntı ve musibet anlarında "Cenab-ı Hakk'a ve hakikate rücu etme/dönme" yani Allah"a sığınmayı ifade ediyordu.

31 Mart 1325/1909'dan sonra ise irtica ve mürteci kelimelerinin anlamı değiştirilerek, dini anlamından koparılarak, Türkçe Sözlüklerde "Geri dönme, eskiyi isteme, toplumu bulunduğu durumdan geriye götürme, eskimiş inanışlara bağlı kalan kimselerin geriye dönmek istemeleri" şeklinde tarif edilmeye başlandı.

Cumhuriyet kurulup kökleşinceye kadar, Sultan Abdülhamit'i geri isteyenler mürteci olarak adlandırılmış,  Sultan Abdülhamit'in tahtan indirilmesiyle hâkimiyeti ele geçiren İttihatçılar inkılâp ve terakki kavramları arkasına sığınmak suretiyle kendi egemenliklerini tehdit etme ihtimali olan her hareketi irtica bu hareketlerde bulunanları da mürteci olarak tarif etme yolunu seçmişlerdir.

Günümüz insanının, irtica ve mürteci kavramlarını duyduğunda zihninde canlanan insan; Anayasal hukuk sistemine karşı, devletin demokratik düzenini kökten değiştirmek için terör eylemlerini dahi göze alan  "terörist" kimliğiyle örtüşür hale gelmiştir

İslam"ın bir devlet modelini dayatmadan, insanların Allah"ın emir ve yasaklarına riayet etmesi suretiyle barış ve adalet içinde bir sistemde yaşamalarını öngördüğünden habersiz olanlar, sadece dünyevi emelleri için kutsal bir dine ve onun peygamberine dil uzatmaktan çekinmemişlerdir.

Müslümanlar tarih boyunca, çağları ve mekânları aşan kutlu mesajla bağlantılarını sağlıklı kurdukları ve onun ilkeleri ışığında yürüdükleri sürece; hep yaşadıkları çağın ilerisinde olmuşlardır.

Bugünün Müslümanları da zihinsel ve ahlâki olarak batı toplumlarıyla kıyaslanamayacak oranda çağın /zamanın ilerisindedirler

İrtica ve mürteci suçlamaları günümüzde de hakim güçler tarafından varlıklarını ve çıkarlarını sürdürebilmek için muhalifleri sindirmek  amaçlı toplum üzerinde psikolojik bir baskı unsuru olarak halen kullanılmaktadır.

Ülkemizdeki aktörler; "cambaza bak! cambaza bak!" diye seslenenler gibi, "irtica geliyor! irtica geliyor!" diye bağırarak toplumun dikkatini dağıtmak suretiyle insanlarımızı ülkenin asıl gündeminden uzaklaştırmayı hedeflemektedirler. Bu hedefin altında insanlarımızı endişe ve korkuya sevk etmek suretiyle ekonomik ve siyasi hegemonyalarını devam ettirme gayretleri vardır.

Sadece belli odakların çıkarlarını gözeten, hiçbir milli ve manevi şuur taşımayan bu menfi çabalar, ne yazık ki, çözülmeyi bekleyen yüzlerce problemin çözümü hususunda adım atılmasını geciktirmiş, ülkeler sıralamasında dünyada doksan ikinci sıralarda bulunmamıza yol açmıştır.

Son yıllarda, halkın seçimlerde gösterdiği milli irade bu toplum mühendisliği oyunlarını Türk Milletinin yutmadığını açıkça göstermektedir.

Halkımızın akıl ve iman ışığındaki sağduyusu yarınlar için en büyük umut kaynağımızdır