İran'da neler olup bittiğini herkes merak ediyor. Batı medyası üzerinden akan haber ve bilgiler belli bir gerçekliğe tekabül etmekten çok, İran'ın 30 senedir içine girdiği mecradan çıkartılıp, 1979 öncesi mecraya geri dönmesini sağlamaya matuftur. Batı medyasında yapılan yorumlara bakılırsa, adına "reformcular" denen kesim(ler), "devrime karşı devrimi gerçekleştirme" eşiğine gelmiş bulunmaktadırlar. 
 

Pekiyi, sahiden İran'daki manzara bu mu?

"Reformcular" adı verilenlerin çoğul olmadığını belirtmek lazım. Ama tabii ki bu, İran'da her şeyin yolunda gittiği, işlerin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor. Aklı başında olan herkes İran'da reforma ihtiyaç olduğunu söylüyor? Burada iki soru öne çıkıyor?

Reformun mahiyeti ve sınırları ne olacak? Reformu kimler yapacak?
      

Neredeyse ilk günden beri İran'da reform isteyen Batılı ülkeler kendilerine içerde sözcüler seçmişlerdir. Batı ile senkronize hareket eden küçük çevreler, sürekli bir biçimde "kadınlar ve gençler"i öne çıkarmaktadırlar. Genel oryantalist resme göre, İran'da kadın baskı altındadır. Başı zorla örtülmekte, tek başına gece sokağa çıkmamaktadır. Gençler de öyledir. İran sokaklarında elele tutuşan, batılılar gibi yaşayan, gönlünce içki içen, eğlenen gençlere rastlayamazsınız. Bu resme göre İran ağır baskı altında bunalan bir ülke. Dolayısıyla "molla rejimi"ni devirmek için kadınların ve gençlerin harekete geçirilmesi gerekir. Nihayet Türkiye'den İran'a giden medya elemanlarının ezici çoğunluğu da İran'daki sorunları böyle resmetmektedirler.
 

Fakat elbette sorun "baskı altında bunalan kadınlardan ve gençlerden" ibaret değildir. "İran ve muhafazakarlık" üzerine çalışmalarıyla tanınan Doç. Dr. Yüksel Taşkın, Musavi'nin seçilmesi halinde İran'ın Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye'yle daha yakın olacağını, ABD'yle belli bir mesafeyi koruyacağını, dış politikada Ahmedinecad'ınkine göre daha az çatışmacı bir dilinin olacağını öngörüyor. Bu tespitlerden, Batı'nın İran'a temel bakışının ipuçlarını yakalamak mümkün.
      

Reformcular, İmam Humeyni'nin kendine ait bir içtihatla formüle ettiği Velayet-i Fakih'in siyasi gücünün azalmasını istiyorlar. Ahmedinecad ve taraftarları bu makama ve bu makamda olan Ali Hameney'e bağlı.
     

Hiç kuşkusuz Musavi ve yakın çevresi İslam devriminin ilk nesillerini temsil ediyorlar. Fakat, Humeyni'nin vefatından bu yana kendi başlarına girdikleri siyasi rekabette başarı kazanamayan "batıcılar-batı yanlısı muhalifler", şimdi Musavi ve reform hareketinin arkasında gizlenmiş görüntüsünü veriyorlar. Bunların sıklıkla İmam Humeyni'nin görüşlerine atıfta bulunmaları bizleri yanıltmamalı. Bunlar aslında İslam devrimini asli mecrasından koparmak isteyenlerin başvurduğu bir taktiktir. Bu, tıpkı Türkiye'de "Atatürk olsaydı şöyle olurdu, yapardı" diyerek eylemlerini meşrulaştırmaya çalışmaları gibi.
     

Kadınların ve gençlerin batı medyası tarafından çokça öne çıkarılması, İran toplumunun, ana gövdesinin bunlardan ibaret olduğu anlamına gelmiyor. İran'da çok ağır biçimde ekonomik sorunlar altında ezilen milyonlarca kadın ve genç var.
      

Dış politikadan baktığımızda, Amerika'nın İran'dan ne istediğine dikkat etmek lazım. Nevruz konuşmasında ABD Başkanı Barack Hüseyin Obama "İran'ı büyük bir havzanın merkezi" olarak seçti. "İslam cumhuriyeti" tabirini kullandı. Obama'ya göre İran büyük bir medeniyetin merkezidir, zengin bir mirasın taşıyıcısıdır. Ama İran'ın kabul edilebilir bir pozisyona gelebilmesi için "Nükleer programından vazgeçmesi ve küresel ekonomiye entegre olması" gerekir. Bu, İran'ı dış dünyaya kapatmakla ve bölgede istikrarı bozmakla suçlanan Mahmut Ahmedinejat'a karşı reformcuların geliştirdiği dış politika eleştirisinin ne kadar sağlıklı olduğunu gösteriyor. İran'ın mevcut çizgisinden ayrılması demek, Lübnan'da Hizbullah'ın, Filistin'de Hamas'ın savunmasız bırakılması anlamına gelir.
      

Son olarak reformcuların ve maalesef Musavi ve yakın çevresinin Haşimi Refsancani'yle aralarına mesafe koymamaları üzerinde durulması gereken bir başka noktadır. Rafsancani "kalkınmacı"ydı. Kalkınma tabiatı gereği eşitsizliğe ve yolsuzluklara sebebiyet verir. Rafsancani, İmam Humeyni'nin vefatından 1997'ye kadar fiilen bu politikayı yürüttü. Birçok molla zengin oldu ve aslında İran'ı yakından takip edenlerin de açıkça belirttikleri üzere İran'da ticaret ve ekonominin eşitsiz bölüşümünden en çok istifade edenler yine bu kesimler oldu.
      

İran kendi sorunlarını çözebilecek potansiyel zenginliğe sahip bir ülkedir. Sorunlarını İslam içinde kalarak çözecektir. Ahmedinejat ve yakın çevresi, yapılması gereken reformları yapmalı, istismara açık kapılar bırakmamalı.