Suriye’nin Nusayri rejimi içeriden ve dışarıdan çöküyor.  Üst düzey komutanların orduyu terk etmeleri, ayaklanmacıların Sünni merkezdeki kazanımlarıyla el ele gidiyor. Obama yönetiminin mühür vurduğu bölgesel strateji – buradaki bir Fransız diplomatın Freudyan dil sürçmesiyle tanımladığı üzere “arkadan bekleme” - şu an olayların ardından sürükleniyor.

Beşşar Esad’ın klan hâkimiyeti yalıtılmış bir hâdise olsaydı Washington için bir felâket niteliğinde olmazdı bu. Fakat zamanlamanın devletadamlığında her şey olduğu anlar vardır. Suriye’nin eli kulağında bekleyen çöküşü, Barack Obama nükleer silahları İran’ın elinden uzak tutma vaatleriyle zamanı tükettiği bir sırada başa geliyor.

Son umut, bu iki krizi Esad’ın önemli iki dış destekçisi Rusya ve İran’la pazarlıkta birbirine bağlamasında yatıyor. Bahsi Esad ve Suriye devletinin yaşayabileceğine yatırarak bu ülkeye yaptıkları tüm yatırımı kaybetme tehlikesiyle baş başalar. Bu ise İran’ın hızlanan uranyum zenginleştirme programını dengelemede bir kaldıraç sunmaktadır Obama’ya.

Fransa’nın eski Washington büyükelçisi Jean-David Levitte (Eski Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin diplomasi danışmanlığını da yapmıştı) “İran müeyyidelerin sertleşmesine bomba üretim çalışmalarını yavaşlatarak değil hızlandırarak cevap verdi. İran’ın nükleer çalışmaları geri döndürülemez olmadan evvel hareket etmek için sadece birkaç ayımız kaldı” diyor.

Levitte, İran’la nükleer müzakereyi yürüten altı gücün kapsamlı ve nihâi bir teklifte bulunması gerektiğine inanıyor. Tahran’ın böylesi bir teklife hızla razı olmaması durumunda geriye kalan tek yol ya İran’ın bomba imâlini kabul etmek veya bunu önlemek için askeri harekât düzenlemektir diye savunuyor.

Suriye bu noktada devreye giriyor. Amerikalıların onbinlerce Suriyeliyi katletmiş Esad rejiminin her hangi bir parçasını kurtarması gerektiğini söylemek benim için mide bulandırıcıdır. Fakat ehven-i şer tek şık, kesişen amaçların peşinden gitmektir: Suriye’nin topyekün kan banyosuna düçar olmasının önüne geçilmelidir. Ve İran, atom silahlarından tövbe ederek NPT antlaşmasından doğan mükellefiyetlerine göre davranmalıdır.

Esad’ı ve çevresini korumak anlamına gelmez bu. Onlar gitmeliler. Fakat Nusayri azınlıktan geçiş hükümetinde yer almaları muteber olan generaller ve diğer yetkililer var. Diplomatik kaynakların bana anlattığına göre BM yetkilileri ABD, Fransa, Rusya ve diğer yönetimlerle yaptığı temaslarda bu nitelikte bir dizi ismi tespit etmiştir.

Nusayrilere ve Suriye’deki diğer azınlıklara fiziki ve siyasi koruma sağlayacak ve bu esnada Sünni çoğunluğun gücünü yansıtacak bir koalisyon, Rusya ve İran’ı azalmış da olsa halen bir miktar nüfuzu elde tutacaklarına ikna edebilir. (Paradokstur, böylesi bir koalisyon, İslamcı cihatçıların ayaklanmacılar arasındaki güçlü varlığına dair İsrail’in duyduğu vesveseleri dindirebilir ve Mısır’da azınlık haklarında eksilmeyi telafi edici bir etkide bulunabilir.)

Erişmesi zorsa da azımsanmayacak havuçlar bunlar. Fakat bir Fransız düşünce kuruluşu olan IFRI’nın bu ay burada düzenlediği Dünya Siyaset Konferansı’nda Levitte’nin kendi müzakere teklifini açık ederken işaret ettiği üzere bunun alternatifi, çok asık suratlıdır.

Levitte, uluslararası câmianın İran’ın ruhani lideri Ayetullah Ali Hamaney’in üzerine gitmesi gerektiğini savunuyor: İran uranyum zenginleştirmeyi yüzde 5 veya daha azıyla sınırlandıracak ve zenginleştirilmiş uranyum stoğunu ihraç edecektir. Yahut üst düzeydeki bu nihâi çabayı sarfeden ABD, 2013 yılı zarfında İran’ın nükleer kapasitesini imha etmek üzere Amerikan liderliğindeki bir askeri saldırı için geniş bir uluslararası kabul görecektir.

Levitte’nin konuşmasından bu yana, İran’ın hızlanan uranyum zenginleştirme programı ve Suriye’deki hızlı kötüleşme, bu iki ülkeden birinde yapıcı bir çözüm için gerekli vaktin azaldığına beni ikna etti. İkisi birlikte ele alınmalıdır. Evvelden Obama’nın İran’la barışçıl çözüme ulaşmak için vakit olduğu savından yana rahattım. Ancak başkanın İran hakkında yaptığı daha tehditkâr demeçler bugün daha ağır çekiyor. İran’ın bomba üretmesini “kabul edilemez” olarak ilan etmiş ve son çare olarak askeri güç kullanmaya hazırlıklı olduğunu söylemişti. 22 Ocak seçimlerinde Netanyahu’nun yeniden seçilme ihtimali, Levitte’nin dünya için feci siyasi ve ekonomik sonuçları olacak bir askeri saldırıdan sakınmak için önerdiği son bir gayrete aciliyet kazandırmaktadır.

Artık emekli olan Levitte, Cumhurbaşkanı Francois Hollande yönetimi adına konuşmadığını ifade ediyor. Fakat Fransa, Hollande ve Sarkozy döneminde İran ve Suriye hakkındaki derin endişelerini açığa vurmuştur. Obama, üst düzey müzakere çabasında Fransa’nın faal desteğini hesaba katabilir. Fakat böyle bir çabanın başarı şansının olması için Amerikan liderliği gereklidir.

Kaynak: Washington Post

Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı