İç ve dış gündemimizin yoğunluğu nedeniyle Irak'ta giderek artan tansiyonu göz ardı ediyoruz. Fakat bölgeden gelen haberler, bir Arap-Kürt savaşına doğru adım adım ilerlendiğini gösteriyor. Böyle bir gelişme karşısında Türkiye'nin zor durumda kalacağı ise aşikâr. Bir Kürt-Arap savaşının patlak vermesi halinde, Türkiye'den çok sayıda Kürdün Peşmergelere katılmak istemesi ve milliyetçi kanadımızın da buna tepki göstermesi olasılığı göz ardı edilemez.
Ankara'nın bu savaşta Bağdat'ı açıkça destekliyor görünmesi halinde PKK'nın bunu siyasi ajitasyon için altın bir fırsat olarak kullanacağı da aşikâr. DTP'ye ise bu durumda fazla siyasi seçenek kalmayacaktır.
Bu tür bir savaşta Kürt unsurunun Irak hükümetinden çekileceğini de varsayabiliriz. Bu da Irak'ı fiilen bölecektir, ki bu Ankara'nın korkulu rüyasıdır. Özetle, Türkiye açısından burada iki ucu pis bir değnek söz konusu. Olası mülteci akını ve kesilecek enerji hatları gibi sorunlar ise işin cabası.
Çatışma olasılığı var
Gelişmelerin ilginç boyutları da var. Örneğin Arapları bu çatışmada "Sünni" ve "Şii" diye ayırmak mümkün değil. Zira Kürtlere dönük kızgınlık her iki kesimde artıyor. Hatta gelişmelerin, araları gergin olan Sünni ve Şiileri ortak bir emelde buluşturabileceğini söyleyenler de var. Çatışma olasılığı bir varsayım da değil, zira yakın geçmişte sıcak olaylar yaşanmış bile. Örneğin Musul valisinin mayıs ayında Kürtlerin kontrolündeki bir köyü ziyaret etmeye çalışması üzerine Peşmergelerle Irak ordusu arasında silahlar konuşmuş.
Öte yandan, Washington Post gazetesinde cuma günü yayımlanan habere göre, Irak ordusunun 28 Haziran'da -PKK sığınmacıların kampını da barındıran- Mahmur'a girmeye çalışmasıyla gerginlik tekrar artmış.
Taraflar arasında bir savaşın hiç bu kadar yakın olmadığını belirten gazete, Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani'nin görüşlerine de yer veriyor. Peşmergelerin elinde tankların da bulunduğunu söyleyen Barzani, "Sorunları oturup birlikte çözemezsek o zaman askeri çatışma olasılığı var" diye konuşmuş.
Kriz grubunun yorumu
Gelişmeleri yakından izleyen Brüksel merkezli Uluslararası Kriz Grubu ise, irtibat kanallarının ve güçlü bir siyasi liderliğin yokluğunda Musul'daki gibi olayların büyük bir hesaplaşmaya dönüşebileceğini belirtiyor. Gerginliğin odağındaki sorun yeni değil tabii. Kürtlerin Irak Anayasası'nın kendilerine verdiği bölgesel otonominin ötesine geçerek bağımsızlık arayışı yansıtan adımlar atmaları tansiyonu kademeli olarak artırıyor.
Yakında referanduma sunmayı umdukları bir anayasa taslağı hazırlamaları ve bu taslakta petrol zengini Kerkük'ü kendilerine bağlamaları ise Türkmenlerin yanı sıra, Sünni ve Şii Arapları da çileden çıkarmış bulunuyor.
Kerkük'teki Irak birliklerinin başına, Kürtlerin "soykırımcı" diye suçladıkları Saddam'ın generallerinden Abdel Amir el Zaidi'nin getirilmesi de kentteki Peşmergelerle Irak ordusu arasındaki tansiyonu iyice artırmış. Sünnilerin Kürt emellerine başından beri karşı olmalarına karşın, geçmişte zaman zaman Kürtlerle hareket etmiş olan Şiilerin bu konuda Sünnilerle aynı noktaya gelmiş olmaları, dediğimiz gibi, dikkat çekiyor.
Türkiye'nin durumu
Örneğin, Şii liderlerden Mukteda el Sadır'ın sözcüsü Salah Obaydı, Fransız AFP ajansına verdiği demeçte, "Kürt anayasası bizi feci şekilde kızdırıyor çünkü ayrılmaya dönük bir ilk adımı teşkil ediyor" diye konuşmuş. Washington Post'a konuşan Sünni asıllı Musul milletvekili Ezeddin Dawla ise, "Taraflar arasında çözüm bulunamaz ve anayasaya aykırı davranılmaya devam edilirse, o zaman maalesef her şey mümkündür" demiş.
Washington'da bu gelişmeler kaygıyla izlenirken, Türkiye'nin de burada, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun tüm yeteneklerini ortaya koyacağı çok dikkatli bir politika izlemesi zorunlu görünüyor.
Bunun, Irak'ın toprak bütünlüğünü savunurken, tüm taraflara eşit mesafede duran bir politika olması gerekeceği ise ortada. Aksi takdirde Türkiye'nin hiç arzulamadığı durumlarla karşı karşıya kalacağı kesin.
Kaynak: Milliyet