Küreselliğini insanlığa armağan ettiği imha kültürü hızla gelişiyor. Bir bakıma kültürü tanımı yetersiz kalır. Düşünsel tarafı olmayan, kült kalıbıyla aynı anda küresel ölçekte refleks gösteren davranış biçiminin nerede duracağı değil, ne kadar yıkacağı sorusuyla tedirgin ediyor.

İmha kültürünün temsilcileri sadece dünyadan yeterli miktarda pay alamadıklarını düşünen yoksullardan oluşmuyor. Zengin tabakadan, dinin bir yanını sivrilten, cinsel takıntılı gruplardan başlayıp genişleyen bu kitlenin hemen her ülkede doğal ortakları var.

İmha kültürünü besleyen en önemli etken zevk. Yaptıkları işten zevk alan kitle, yıkıp yakarken, adeta çılgın bir konserde hazzın sınırına varmış bir psikoloji içindeler. Kitlenin dünya görüşünün aynı olması gerekmiyor bir konserde buluşmuş çeşitliliği ifade ediyorlar.

Ortak özellikleri tatminsizlik.

Kimi elde edemediği için, kimi elinde tuttuğu halde mutlu olamadığı için tanımsız bir ruh halini yaşıyor. Diğer bir özellik geçmişle, gelenekle olan bağını koparmanın karşılığı olarak, aile, tarih, din ile kurdukları ilişki küçümsemeden ibaret ile sınırlı.

Güçlü bir değerin, yönlendirici etkisini hissetmeyen bu tipoloji anlık yaşadığı gibi hangi olay karşısında nasıl tepki vereceği de belli değil. Gittikçe büyüyen ve her yönüyle farklılıktan dolayı muhataplıkta çözümsüzlük oluşturan kitlenin ruhu ile bedeni arasındaki şiddetin varlığı belirgin.

Ruh-beden arasındaki gerilimin aklı, mantığı geriye itmesi ve pervasız bir öfkeyle kendilerini mutlu etmediklerini düşündükleri hayattan intikam almayı meşrulaştırıyorlar. Kin kitlesi diye isimlendirebileceğimiz kesimin değerleri ve ilkeleri olmamalarından kullanılmaya açık hal alıyorlar.

Sorumluluk duygusunun erdemlerin bileşkesiyle her kültürde var olduğunu ve örtüşen ilkelerle kendiliğinde evrensellik kazandığı devirler, geçmiş olarak küçümsendiğinde yeni aidiyet alanı etkiye, dolayısıyla fiili duruma açık hale getiriyor. Mahareti diğer yaratıklara nispetle yüksek olan insanın iradeyi negatif yönde devreye sokması, hesap edilemez yıkıcılığı, hayatın bir parçası haline getiriyor.

Ruhun -bedenle savaşındaki parçalanma, hazlarla sorumluluk duygusunun çatışmasından neşet ediyor. Anlık tezahürlerde sürekli öncelikleri galip geliyor. Dünyevi değerlerin yatay ilişkisi bir ticari alış-veriş kalıbında erdem oluşturamıyor; mesele yer değiştirmeden ibaret kalıyor.

İnsanın ruhu bir ebedilik arıyor. Ölüm korkusunun itici gücüyle oluşan duygular bir yandan sükûnete ermeye çalışıyor. Her şiddet olayının arkasında bir kapı aralanır mı diye bekliyor. Sarsıla sarsıla dengeye gelmek, huzura kavuşmak istiyor insan.

İslam çağrısının künhüne varılabilse...

Ölümün ebedi bir hayatın aracı olduğu bilinebilse, paradigma temelden değişebilir. Hazların çok daha büyük hazla sorumluluk bahsinde yaşandığı, ancak bu temel dönüşüm sonrası anlaşılabilir.

Yakıcı sorunların üzerine giden, imkânı ölçüsünde, çözüm olmaya çalışanla, önüne gelen her şeye yıkıcı öfkesini yansıtan bir olur mu? Dahası ikisi aynı varlık kategorisinde değerlendirilir mi? İnsandan maksat birincisidir ve Müslüman, anlamını kaybetmeyen insan demektir. Pratikte kullanılan insani-İslami benzeri ayrımlar bu nedenle hatalı, hasarlı ve yarımdır.

Bütün bunlar belirtilirken geleneğin yanlışsız olduğunu söylemiş olmuyoruz. Yeri geldiğinde tüm dünyaya karşı tek başına, "Çıkmaz yoldasınız" diyebilmek de gereklidir. Peygamberler böyle yapmışlardır. Ancak hiçbir peygamber, yalanı, fitneyi, abartıyı ve yıkıcılığı tasvip etmemiş, aksine insanı çürüten, anlamını elinden alan değersizliklerle savaşmış, insanı yücelten değerleri ikame etme mücadele vermişlerdir.

Yapılara, düzenlere, sistemlere karşı çıkmak mümkündür. Ancak, neyin, ne ile değiştirileceği üzerine yapılacak mücadele fikirden, düşünceden geçer. Mücadelenin yöntemi adil olmak zorundadır. Bir şeye karşı olmak kolaydır. Bir şey yapmak, onun sorumluluğunu üstlenmek çok daha zordur. Bilinçli bir insan eleştirisinde bu durumu göz önünde bulundurur. İyi niyet, sorumluluk duygusu bunu gerektirir. Karşı çıkmak keyifli ve çaba gerektirmeyen konforlu bir tutumdur. Ancak değiştirmek, yeni bir duruma işaret etmek; inşa etmek önemli bir çabayı gerekli kılar.

Elbette karşı görüş belirtmek için her konuda uzman olma durumunu kast etmiyoruz. İnsafla yola çıkmaktan, konuyu etraflıca anlama çabasından söz etmeye çalışıyoruz. Empati kurmaya çalışma karşı tarafı tam anlamaya yetmez, ancak önemli oranda insaf elde etmeye imkân verir.