İlham Aliyev, Beşar Esad'ın yaptığını yapmalı.. Haydar Aliyev'in Azerbaycan'ı, Hafız Esad'ın Suriye'sine benziyordu. İlham Aliyev'in Azerbaycan'ı Beşar'ın Suriye'sine benzemeli. Hatta neden daha iyi olmasın ki..
Aliyev, Rusya'nın uydusu olmak, ya da ABD'nin İran'a, Türkiye'ye, Rusya'ya karşı sıçrama tahtası olmak istemiyorsa rejimini insan hakları ve hukuk devletinden yana değiştirmeli ve Türkiye ile ilişkilerini geliştirmeli..
 
 
 Azerbaycan bugünkü hali ile yarı diktatörlükle yönetilen bir ülke.. Yolsuzluk dizboyu.. Derin devlet orada da bir aileye dayalı olarak var. Kayıtdışı ekonomi ve siyaset var.. Katılımcı, çoğulcu, şeffaf bir yönetim yok.. Adalet ve hukuk düzeni zayıf. İnsan hakları konusunda karneleri zayıf. Bürokrasi gırtlağına kadar rüşvete batmış durumda..

Tek parti Türkiyesi'ne benziyor..

Azerbaycan, Rusya ile ilişkilerini dengede tutmak zorunda.. Türkiye ile ilişkilerini daha da geliştirmek zorunda.. Ekonomik, askeri ve siyasi sahada adım adım daha yakın, daha sıcak ilişkiler kurmalı..

Azerbaycan'la niye stratejik işbirliğine gitmiyoruz? Neden ortak savunma anlaşması yapmıyoruz?

Neden serbest dolaşım, gümrük birliği, enerji birliği, üniversiteler arasında değişim ve ortak çalışma anlaşması yapmıyoruz?

Hatta neden Nahcıvan'la sınırları kaldırmıyoruz?.. Azerbaycan'ın egemenliği devam etsin. Yargı, Savunma, Dışişleri'nde Azerbaycan'a bağlı olsun.. Ama Türk parası da geçerli olabilsin, kimlikle giriş çıkışlar serbest olsun.. Ticaret anlaşması yapalım. Fonlar oluşturalım, teşvik ve muafiyetler getirelim.. Hep yazıyorum, İran'ın en büyük eyaleti Azerbaycan. Hatta denebilir ki İran, Türkiye'den sonra en büyük Türk Cumhuriyeti.. İran'la Azerbaycan arasındaki ilişkilerin de geliştirilmesi gerek.. Azerbaycan'ın geleceği bu sacayağı üzerinde yükselecek..

Azerbaycan, Gürcistan'la da yakın ilişkiler kurduğunda aslında Ermenistan'ı 4 cepheden kuşatma altına alacak demektir ki; Ermenilerin de bölgede var olması, barış ve huzuru için bölge devletlerinin dışında kendine yeni müttefikler araması çok da akılcı olmayacaktır..

Ermenistan bu takdirde ancak birilerinin sıçrama tahtası, Truva atı olabilir ki, bunun sonucunda hep masada bir pazarlık kozu olarak kullanılır.. İntikam savaşlarının kurbanı olur.. Kendilerine yardım edenlerin diyetleri ağır olabileceği gibi, yabancılar geldikleri yere döndüklerinde bu kez kan davalarının, intikam duygularının kurbanı olurlar.

İsrail'in denize açılan bir kapısı olmasına rağmen, AB ve ABD'yi yanına almasına rağmen kurulduğu günden beri bir türlü barışa ulaşamadılar. Bana kalırsa bugünkü şartlarda Ermenistan ve Kürdistan, yeni İsrail'ler icad etme planının bir parçası olarak önümüze konmuştur..

Ermenistan, Türkiye ile barışmak zorundadır. Elbette bu barış adalet, barış ve özgürlük temelinde olmalıdır.. Ermenistan da geleceğini ABD, AB ve Rusya'nın planları üzerinde değil, bölge halkları ile barış temeli üzerinde kurgulamalıdır. Türkiye'nin Gürcistan'la daha ileri ekonomik, siyasi, askeri, kültürel anlaşmalar yapmasını engelleyen nedir?

Gürcistan'daki Gürcü'den daha fazla Türkiye'de Gürcü var, Abhazya'daki Çerkez'den daha fazla Çerkez var bu ülkede. Neden parlamentolar arası ilişkiler daha da geliştirilmez.. Bu Gürcü-Çerkez dernekleri ne yapıyorlar, neden kitaplar yayınlanmaz, dil kursları açılmaz, ticari faaliyetler artırılmaz, turizm faaliyetleri geliştirilmez, Gürcistan okullarına daha fazla Türk, Türk okullarına daha fazla Gürcü kabul edilmez. Üniversiteler ortak projeler yapmazlar. Neden film şirketleri, TV'ler ortak programlar hazırlamazlar?..

Elimizi tutan ne? Abdullah Gül'ün Azerbaycan ziyareti bu duygularımı, düşüncelerimi depreştirdi.

Bu konuda aslında TBMM eski Başkanı Bülent Arınç'ın KEİPA Başkanı olarak da yapacağı çok şey olduğunu düşünüyorum..

KEİPA dediğiniz Kafkaslar ve Balkanlar'ı buluşturuyor. Yani Avrasya dediğiniz coğrafi bölge ile ilgili bir örgüt.. Doğu ile Batı arasında gidip geleceksiniz, Hz. Zülkarneyn'in yaptığı gibi.. Karadeniz aynı zamanda Kuzey'le Güney'in de buluşma noktası.. Bilmem biliyor musunuz.? Madagaskar'dan çıkın Kızıldeniz'den Akdeniz'e, Akdeniz'den 3 denizi geçip (Ege, Marmara-Karadeniz) Azak'tan yukarı ırmaklardan Kuzey Denizi'ne yani Finlandiya'ya kadar su üzerinden gidebilirsiniz.. Osmanlı sultanları Hazar'ı Karadeniz'e bağlamanın planlarını yapmışlar.. Ama bugün bile, Karadeniz'den Atlas Okyanusu'na yani Hollanda'ya kadar açılabilirsiniz.. Karadeniz bu anlamda su yollarının deltası gibidir..

Kelaynakların yurdu Siverek'ten (Urfa), Suriye ve Irak üzerinden Basra Körfezi'ne kadar Osmanlı döneminde su üzerinden taşıma yapıldığını biliyor musunuz? Bugünkü Siverek Belediye Başkanlığı binası eski limanın gümrük ve yolcu salonu...

İstanbul dediğiniz yer, yüzyıl önce bugünkü 200 devletten 110'unun bir şekilde bağlı olduğu bir mekândır.. Yani en büyük dünya kültür/medeniyetlerin buluşma noktasındaki şehirdir.. Unutmayalım ki; Osmanlı sultanları, Müslümanların halifesi, Türklerin hakanı, Arab'ın ve Acem'in padişahı, diğer halkların sultanı ve Doğu Roma Bizans'ın imparatorudur.. Düşünsenize geri ne kalıyor?.. Bugün Meclis Başkanı dediğiniz şahıs, Hilafet'in kaldırıldığı yasada ifade edildiği şekli ile Hilafet'in temsilcisidir. Yani İslâm dünyasının dini temsil makamıdır aynı zamanda TBMM.. Yani bir benzetme yapacak olursak Meclis Başkanı Büyük Britanya İmp. makamındadır, her ne kadar 2. Adam gibi gözükse de, Cumhurbaşkanı Türk devletini, armasındaki yıldızlar itibarı ile Türk dünyasını temsil eder.. Tayyib Erdoğan ise TC'nin Başbakanıdır..

Garip ama gerçek olan bir durum var, mesela Diyanet; aslında TBMM Başkanı'nın bu manevi misyonunu tedvire memurdur, her ne kadar yürütme içinde yerini alsa da. Öte yandan bugün Yazıcıoğlu'nun kabine de temsil ettiği devlet bakanlığının bir diğer görevi ise Türk dünyası ile ilişkiler sadedinde olup, aslında Cumhurbaşkanı ile TBMM Başkanlarının misyonlarının sınırlı da olsa oriente edildiği bir bakanlık gibidir. İslâm mirası ayrı bir konu, İslâm'ın eğitimi, tebliği, cemaat içi sorunlar, cemaat dışı ilişkiler, vakıflar bunlar sahipsiz. Ya da yeteri kadar sahiplenen yok.. Bu işin uluslararası anlaşmalarla garanti altına alınmış bir hukuku yok.. Abuk-subuk, hayattan, gerçeklerden hukuktan yoksun laiklik anlayışları ile ya da siyasi iktidarların zebunu olmuş toplulukların çaresizliği altında bu alan tam anlamı ile sahipsiz.. Her şey yağmalanıyor. Hani İslâm Konferansı'nın yapısı, üye ülkelerin durumu da bu konuda çözümün önündeki en büyük engellerden biri.. Sanırım bu işi merkezde Türkiye, İran ve Mısır'ın yer alacağı, Balkanlar'da Bosna, Uzakdoğu'da Malezya'nın temsil edeceği, diğer İslâm ülkelerinin bir şekilde gözlemci ve asıl olarak katılabilecekleri İstanbul merkezli, sivil ve siyasi aktörlerin katıldığı, İKO'nun, Arap Birliği ve Afrika Birliği'nin desteklediği yarı akademik bir merkez örgütleyebilir..

İlham Aliyev bundan sonrası için bir daha düşünmeli. Cin toplar gibi başına topladığı hedonist ve aç, sadist kadrolardan hızla uzaklaşarak iki cihan saadetine kapı aralayacak yeni bir yola girmeli.. Gerçek mutluluk ve zafer; halkına rağmen, halkından çalarak değil, yüzünü Hakk'a dönerek ve halkla birlikte elde edilecektir.. Saygınlık korkutarak ve baskı ile, zulümle kazanılmaz..

İnsanlar bu dünyada yaptıklarından ve yapmaları gerekirken yapmadıklarından, söylediklerinden ve söylemeleri gerekirken, söylemediklerinden hesaba çekileceklerdir. Baskı ile gelenler, baskı ile giderler. Boyun eğdirenler, boyun eğerler, zulmedenler, zulme uğrarlar.. İyilikse, karşılığını iyilikle bulur.. Zulm ile abad olunmaz.. Selâm ve dua ile.
 
 
Kaynak: Vakit