Sufilerin şatahatı veya ağızlarından dökülen ölçüye uymayan sözleri meşhurdur. Bu konu, Tasavvuf tarihi ve edebiyatının en tartışmalı konuları arasındadır. Hatırlatma babından: Abdurrahman Bedevi gibilerin bu hususlarda müstakil eserleri vardır. Sufilerin şatahatı varsa bazı alimlerin de sakatatı yani sürc-i lisanları vardır. Bunlardan birisi Suriye Lideri Beşşar'ın gözde Müftüsü Şeyh Ahmet Hasun'un iki de bir yüzeye çıkan hezeyanları olmalıdır. Şeyh Ahmet Hasun Amerikadan gelen bir heyetin önünde ' Hazreti Muhammed bana 'Hıristiyanlığı ve Yahudiliği reddet' deseydi; onu tanımazdım' mealinde sözler sarf etmiştir.  Ezher Şeyhi Tantavi'ye özenerek Amerikalı heyete 'Allah'ın kubbesi altında kardeşiz' tarzında, hakikat namına değil ama onları memnun etme namına ifadeler kullanmıştır.  Bu sözlerin ikizleri bizde de 'amentü de birliğimiz var' şeklinde tezahür etmişti. Halbuki, bu söz sarih bir biçimde ayetlere ve Kur'an buyruklarına ve ruhuna terstir. Nitekim, şöyle buyrulmuştur, "Allah ve Resulü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir kadın ve mümin bir erkek için, o işte, kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü'ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır." (Ahzab Suresi, 36). George Mason University'sinden Marc Gopin ve arkadaşlarının huzurunda Vakıflar Bakanlığı bünyesinde yapmış olduğu konuşmasında şöyle hitap etmiştir :" Hıristiyanlığı dünyaya biz yaydık. Yahudiliği biz koruduk.  İslam bize Hıristiyanlığı ve Museviliği korumayı öğretti ve emretti…"

Bunlardan maada daha sonra maksadı aşan bir biçimde şunları söylemiştir :" Hazreti Peygamber benden Hıristiyanlığı ve Yahudiliği tanımamamı isteseydi onu reddederdim. Ve bana insan öldürmeyi emretseydi, katiyetle ona 'sen peygamber değilsin' derdim…" İnsanlar arasında ayrılık ve tefrikanın siyasetçilerin, dini, siyasi mezheplere çevirmelerinden dolayı baş gösterdiğini de ileri sürmüştür. Heyetin önünde konuşmasına şöyle devam etmiştir :"  Hazreti Musa Eşkinazi miydi yoksa Sefardim miydi? Ya da Hazreti İsa, Protestan mıydı yoksa Katolik miydi? Ya da Hazreti Muhammed Şii miydi, Sünni miydi?"

 *
 1966 yılında Beyt-i Lahm Kilisesinde namaz kıldığını söyleyen Ahmet Hasun, Arapların İsrail'le savaşlarının Yahudiliğe karşı İslam'ı sevmekten kaynaklanmadığını ve bununla bir alakası olmadığını da ileri sürmüştür. Bu sözler nedense bana Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın aynı günlerde ve son körfez turu ve ziyareti sırasında söylediği sözleri hatırlatmıştır. Biz Filistin'le İslami nedenlerden dolayı ilgilenmiyoruz… Peki, faraza İslami nedenlerle ilgilenilse bunun insani nedenlerle ilgilenmeye bir zararı mı dokunur? Demek ki, Suriye Müftüsüne göre Arapların da böyle bir kaygısı yok. Bu tarz kaygılardan ve tasalardan uzaklar.

Amerikan heyeti önünde Darwinizme karşı çıkan Şeyh Ahmet Hasun, insanlık, din ve medeniyetlerin hepsinin Allah önünde bir olduğunu da söylemiş. Bu arada hızını alamayan Müftü Ahmet Hasun ortamı daha da yumuşatmak ve sıcaklaştırmak babından olsa gerek dedesinin ticari ortakları arasında Yahudilerin bulunduğunu da söylemiş. Heyetten Marc Gopin ise Irak, Gazze ve Haiti çocukları için gözyaşı döktüğünü söylemiş ve insanlığın siyasetçileri aşarak barışçıl bir ortama ve iklime ulaşmalarını temenni etmiştir.  Beşşar Esad, eski Müftü Ahmet Keftaro'nun iki oğlunu da hapislerde süründürürken galiba kendisine daha sadık bir bende bulduğunu düşünüyor olmalı. Daha önce de hazret İslam medeniyeti yoktur kabilinden sözler sarf etmiştir.
*
 Bizde de zaman zaman Ahmet Hasun gibi kıvrak hocalar çıkıyor. Bunlardan birisi de yine benzeri bir makamda benzeri sözler sarf etmiş idi.  Tanınmış hocalarımızdan birisi, 23.11.1995 tarihinde, Savaş Ay ile yaptığı Röportaj'da: "Ben Cebrail Aleyhisselâmı çok severim. Onun mübarek ismi geçtiği zaman, gözlerim yaşarır; burnumun direği sızlar. Tabii ki mübarek yüzünü rüyada bile görmediğim bir melektir. Farz-ı muhal, o bile gelse Türkiye'de bir parti kursa, onun partisini bile desteklemem..." demişti. Açılım içindeki hocaların sözleri, son ve zor zamanlarda ne kadar da birbirini tamamlıyor!