Avrupalılar Türkleri yanlarında tutmanın çarelerini arıyorlar. Eksen veya istikamet veya rota kayması ne derseniz deyin bu söylemler Avrupalıları ve Batılıları kaygılandırıyor. Bunun için de yanlarında tutmanı karşılığında elma şekeri veya çam sakızı çoban armağanı takdim etmek istiyorlar. Bunun yollarından birisi de üçlü diyalog mekanizması oluşturmak. Osmanlı’da oyun bitmez derler. Avrupalılar da oyunda veya manevrada Osmanlıları aratmazlar. Sözgelimi, Quartat veya 5+1 gibi bir sürü çözüm dışı veya işe yaramayan ve dostlar alışverişte görsün tarzı formüller üretirler, ortaya atarlar.

Bunlardan bir kısmı gaz almak veya safra atmak kabilindendir. Bu noktada AB çevreleri Türkiye ile Rusya’yı da içene alan bir triyalog (üçlü diyalog mekanizması) düşlüyorlar. Buna İngiliz basınında ilk temas eden The Guardian kaynaklı Simon Tisdall oldu. Türk basınında da Semih İdiz temas etti. Bu bağlamda, geçtiğimiz günlerde yayımlanan Avrupa Dış İlişkiler Konseyi raporunun yazarlarından Mark Leonard, AB, Türkiye ve Rusya arasında işbirliğinin güçlendirilmesinin hem kaçınılmaz hem de gerekli olduğunu savundu. Halihazırda geçerli olan Avrupa güvenlik yapısının işlemediğini belirten Leonard, Avrupa’da her ülkenin farklı yönde hareket ettiğini ve “ABD’nin artık Avrupa’nın iç güvenliğine odaklanmayan, Avrupalı olmayan bir güç” olduğunu söyledi. ABD’nin yönettiği Soğuk Savaş sonrası düzenin çözülmeye başladığını ifade eden Leonard, “AB, Türkiye ve Rusya’yı kapsayan bir gayrı resmi üçlü diyalog kurulmalı. Türkiye yükselen bir bölgesel güç. Avrupa’nın Ankara’yı yanında tutabilmek için AB üyelik sürecini hızlandırması gerekiyor” diyor. Araplar da tamamen Avrupalılar gibi düşünüyor. Tek farkla ki, Araplar Rusya’nın yerine İran’ı koyuyorlar.

*

Araplar da Ankara’dan istiğna edemiyor ve vazgeçemiyorlar. Özellikle artan rolünden ve dengeleyici yapısı ve pozisyonundan dolayı. Bununla birlikte, Türkiye ve İran’la ilgili bir projenin Sirte’deki olağanüstü Arap Zirvesinde yeniden gündeme gelmesi yeni bir krizin tetikleyicisi oldu.  Zira, burada geçen ki olağan toplantıdan devreden bir mesele vardı o da Araplara Komşu Devletler Birliği oluşturma fikriydi. Daha doğrusu güneyde bir triyalog denemesi. Araplara ilaveten İran ve Türkiye’den oluşan üçlü bir diyalog mekanizması.  Özellikle, Türkiye değil de İran’ın da böyle bir triyalog içinde yer alması Körfez’deki Arap ülkelerini fena kızdırdı ve başlarına kaynar su dökülmüş gibi oldular. Bundan dolayı Amr Musa taşa tutuldu ve hatta bazı sızdırma haberlere göre Amr Musa dönemini tamamlayamadan bazı Körfez ülkeleriyle girdiği zıtlaşma nedeniyle görevine veda edebilir. Yani mesele o kadar ciddi. Hatta Arap basınında bu konuda çıkan yazılar hayli kışkırtıcı. Özellikle de Eş Şarku’l Avsat gazetesinde. Zaten kışkırtıcı bir üslup kullanan Gassan İmam bu hususta daha da kışkırtıcı bir makale kaleme almış: Türk-İran Orta doğusunda Arapların silinmesi.  Aynı gazeteden Abdurrahman Raşid’in makalesi de en az birincisi kadar kışkırtıcı. İran ve Türkiye İttifakı için Acil Toplantı başlığıyla verilen yazı sanki Sirte zirvesinin bu iki ülkeyi betahsis Arap birliğine katmak için yapıldığı imajını veriyor. Halbuki, bu gerçeği aksettirmiyor. Lakin bilhassa Türkiye’nin yanına İran’ın da katılması Körfez ülkelerini çılgına çevirmiş durumda. Kırmızı gören boğa gibi Amr Musa’ya saldırıyorlar.

*

Sivri kalemli Abdurrahman Raşid zaten Arapların yeterince sorunu olduğunu bir de İran ve Türkiye’yi bu sorunlar yumağına dahil etmenin hiçbir haklı mazereti ve gerekçesi olmadığını savunuyor. Bunun Arap Birliğini daha da sulandırmak olacağını ileri sürüyor. Türkleri almanın bir zararı olmadığını lakin faydası da olmayacağını ileri sürüyor: “Türkler Mavi Marmara’nın bile intikamını alamamışken bize ne faydaları dokunabilir? Kelin merhemi olsa başına sürer! Arapların 11 komşu ülkesi var. Lakin Komşular Birliği gerçekte sadece İran ve Türkiye’yi hedefliyor. Diğerleri angarya.  Burada, Türkiye dekor. İran ise esas aktör. İran’ın Arap Birliğine dahil edilmesi ise gerçekte Arap kuzu ağılına İran kurdunu salmaktan başka bir anlama gelemez. Bu suretle İran Arap kalpgahına veya merkezine dalmış olur …” 

Beşşar Esed geçmişte Irak, Suriye, İran ve Türkiye’den oluşan bir mihver teklif etmişti. İşte bu yeni triyalog bu dörtlü mihvere verilmiş dolaylı bir cevabı teşkil ediyor. Bahreyn Dışişleri Bakanı ise Şimon Peres’in Yeni Ortadoğu kitabında savunduğuna benzer böyle bir mihvere İsrail’in de dahil edilmesini savunuyordu. Abdurrahman Raşid İran’ı tek başına alamadıkları için denge olarak Türkiye’yi de ileri sürdüklerini savunuyor. Hatta bunu bir benzetmeyle anlatıyor: Pazarlığa İran devesine ilaveten promosyon olarak Türk kedisini de katıyorlar. Buna mukabil, Raşid ‘Türkiye ile her düzeyde anlaşırız ama İran’la olmaz’ diyor.