Müslüman Kardeşler kurulalı tam 82 yıl oldu. Esasında, Müslüman Kardeşler, Hilafet'in yıkılması ve üzerine gelen tartışmalar üzerine 1928 yılında Hasan el Benna tarafından kaim-i makamı hilafet niyetiyle kurulmuştu. Lakin 44 yılını aşmayan ömrü ve ansızın gelen ölümle birlikte Müslüman Kardeşler hareketi öksüz ve projesi de yetim kalmıştır. Ondan sonra gelen liderlerin 'fez/eşsiz' olarak tanımlanan karizmasını yakalayamamaları, bundan yoksun olmaları ve eksik temellerini sağlamlaştıramamaları ve gelişmelere göre uyarlayamamaları Müslüman Kardeşler tecrübesini de yarım ve akim bırakmıştır.
Bediüzzaman'ın dediği gibi aslında Müslüman Kardeşler projesi lidere yani mürşide bağlı bir projedir ve hakiki mürşidin yokluğunda hareket de yoktur. Lider eksenli bir harekettir. Hareket birçok fırtına atlatmış ve teşkilat dışından seçilen İkinci Mürşid Hasan Hudeybi ile sonraki Mürşit Ömer Telmisani, hareketi şiddetin dışında tutmuşlar ve hareketten ziyade onu dini bir cemaat ve hizmet anlayışı çerçevesine oturtmuşlardır. Lakin Müslüman Kardeşler, 80 kusur yıllık tarihleri içerisinde üzerlerinden şiddet töhmetini bir türlü atamamışlardır.
Katıldıkları Filistin cihadı ardından Faruk tarafından hapishanelere atılmışlar ve akabinde de Tanzim es Sırrı adıyla bilinen gizli cihaz, Müslüman Kardeşler'i yasaklayan Nakraşi Paşa'yı öldürmüş ve ardından da devlet intikam saikıyla Hasan el Benna'yı şehit etmiştir. Bundan sonra ise Müslüman Kardeşler mihnet dönemine girmiş ve iç kalesine çekilmiştir. Cemaat, Nasır döneminde; önce 1954 ve sonrasında da 1965 ile 1967 yıllarında darbe üzerine darbe yemiştir. Bu furyalarda, asrın en iyi hukukçularından Abdülkadir Udeh asılarak şehit edilmiştir. Ardından asrın en parlak mütefekkirlerinden olan Seyyit Kutup da Nasır tarafından acımasızca idam edilmiştir. İşte bu dönemlerde Müslüman Kardeşler kabına çekilmiş ve siyasete kısmen veda etmiş veya asgari çerçevede sürdürmüştür. Ömer Telmisani, cemaatı, sıkı bir denetim altına almış ve şiddetten hem fikren hem de eylem olarak uzak tutmuştur. Buna rağmen yine de Enver Sedat gibiler tarafından suçlanmaktan da kendini kurtaramamıştır.
*
Esasen her şey gibi 82 yıl içinde Müslüman Kardeşler de yaşlanmış veya yaşlanma belirtileri göstermiştir. Şiddetten maada birçok yeni suçlama ile karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan birkaçı şöyledir:
Boğazına kadar siyasete batmıştır. Ve dinin özünü siyaset olarak algılamıştır. İkinci olarak, şer'i ve rabbani bir hareket olarak liderliğini teknokrat kesimlere kaptırmıştır. Muhammed Gazali veya Kardavi gibi ulema eksenli bir hareket olacağı yerde aksine ulemanın kenarında kaldığı bir hareket olarak sivrilmiş ve temayüz etmiştir. Yenileme ve tecdit maksadıyla yola çıkan hareket, zamanla dinamizmini kaybetmiş ve durağanlaşmıştır. Tecdit ve yenilenme hareketi, kendisini yenileyememiştir. Nomenklatura tipli liderlerle birlikte Sovyet sistemi gibi yaşlanmış ve bünyesine taze kan transfer edememiştir. Uzun yıllar İhvan içinde olan Abdustettar Milici, İhvan'ın bazı gizli sırlarını ifşa etmiş ve İhvan'ın sertlik yanlısı ve Gizli Teşkilat'ının devamı niteliğindeki gizli ve görünmez başkanlar tarafından yönetildiğini ileri sürmüştür. Ona göre, Mustafa Meşhur Gizli Teşkilat'ın atadığı bir başkandır ve Mahmut İzzet onun geleneğini devam ettirmektedir. Özellikle de son dönemlerde mürşitlik postuna oturan liderler sureta liderlerdir ve onların görüntüsünün arkasında gizli teşkilatın gizli ve görünmez adamı vardır. Bu tip organizmalar bizde Ergenekon çerçeveli bir numara kimdir?, tartışmalarını hatıra getirmektedir. 'Kol kırılır yen içinde kalır' misali Abdussettar Milici'nin iddiaları önceleri yalanlanmış ve reddedilmiş lakin Muhammet Mehdi Akif'in İrşad Bürosu ile girdiği ihtilaflar neticesinde çekilme arzusunda ısrarı sonucu kavga yüzeye taşmış ve gizlenemez hale gelmiştir.
*
Mürşid Yardımcısı Muhammed Habib'in yardımcılıktan azledilmesine ilaveten İrşad Bürosuna da seçilememesi ( nomeklatura'daki Siyasi Büro'ya benziyor) ihtilafın su yüzüne çıkmasına ve sorunun patlamasına neden olmuştur. Bunun üzerine teskin etme çabalarına rağmen, akacak kan başta durmamış ve Habib, bütün yetki ve sorumluluklarından istifa ettiğini ve cemaata fert olarak yeniden geri döndüğünü ilan etmiştir.
Öteki kesimler ise istifasının karşılığı olmadığını zaten bu makama seçimler sırasında seçilemediğini ileri sürmüşlerdir. Dolayısıyla İhvan'da sancılı 8'inci mürşit seçimi bir şekilde İhvan'ın sonunu getiren bir sürece dönüşmüştün. Rejimin silkeleyemediği İhvan'ı, seçimlerde hile iddiaları silkelemiştir. Cemal Haşmet gibi kimileri bunu komplo ile izah etmeye yeltenmektedir. Aynen İran gibi, cemaat, ılımlılarla muhafazakarlar arasında ikiye bölünmüştür, Cemaat içinde Gizli Yapıyı temsil eden Mahmut İzzet ile ılımlı veya reformcu kanadı temsil eden Muhammed Habib ve Abdulmün'im Ebu'l Futuh ve İsam Aryan gibiler ayrı başı çekmektedir. Cemaat içindeki bu kumkumanın dışa yansımaması ve bütünlük görüntüsün devamı için Abrdulfettah Ebu'l Futuh ve Muhammed Habib'den boşalan İrşad Bürosundaki bir koltuğa İsam Aryan getirilmiştir. Bu ılımlıları teskin girişimi ise de aksi bir sonuç vermiştir. Esasen bunu daha evvel yapmış olsalardı zaten Muhammed Mehdi Akif istifa etmeyecekti. Zira, Aryan'ı seçtiremediği için istifa kararı almıştı. Lakin iş işten geçtikten sonra sertlik yanlıları veya muhafazakarların İsam Aryan'ı İrşad Bürosuna seçmeleri Reformcu kanadı kızdırmış ve bu seçimi, manipülasyon olarak değerlendirmelerine yol açmıştır. Velhasıl, 82 yıl sonra İhvan ya bitiş çizgisine ya da yol ayrımına gelip çatmıştır.
(Ehemmiyetine binaen konuyu ele almaya bir sonraki yazıda da devam edelim)