Her Hristiyan, Hristiyanlıktaki en mukaddes yerin Kudüs’te olduğunu bilir. En kutsal yer olan Kıyamet (Kutsal Kabir) Kilisesi, Hazreti İsa’nın çarmıha gerildiğine, defnedildiğine ve öldükten sonra dirildiğine inanılan yerde 325 senesinde inşa edildi.
Hristiyanlara ait mekanların en kutsalı olan bu kilisenin tek kapısının bir Müslüman tarafından açılıp kapatıldığını çok az kişi bilir.
Aslında iki Müslüman… Bunlardan biri Joudeh ailesinden diğeri Nuseybe ailesindendir. Bu Doğu Kudüslü Filistinli aileler, 12. asırdan beri Kıyamet Kilisesi’nin kapısının bekçisidir.
Edib Joudeh, kilisenin dökme demirden anahtarını getirmek için her sabah 4.30’da Eski Şehir’in surlarının dışındaki dairesinden gelir. Aynen babası ve dedelerinin yaptığı gibi…
O, 30 santimetre uzunluğunda demir bir takoz gibi görünen anahtarı Vecih Nuseybe’ye teslim eder. Nuseybe de papazlar ve gece boyunca kilisede ibadet edenleri çağırmak üzere kapıyı çalar. Kilisenin içinde mazgallarda tahta bir merdivenden çıkarak dev kapının üst kısmını açar.
O daha sonra kapının alt kısmını açar ve kıymetli anahtarı Joudeh’e iade eder. Her akşam 7:30’da da, yüzlerce turist ve ziyaretçinin kiliseden ayrılmasının akabinde bu işlemin tam tersi yapılır.
Paskalyadan önceki hafta gibi dini tatillerde ise bu hassas açma ve kapatma işlemi günde birkaç kez yapılır.
Niçin böylesine karmaşık bir işlem gerçekleştiriliyor? Birkaç millet ve din için kutsal bir şehir olan Kudüs’te genelde olduğu üzere, Hristiyanların en kutsal yerinin anahtarının iki Müslüman ailenin elinde bulunmasının da farklı farklı izahları vardır.
63 yaşında eski bir elektrikçi olan Nuseybe, Kıyamet Kilisesi’ndeki vazifelerini gerçekleştirmek üzere yakınlardaki bir kafede beklerken, “Müslümanların 637’de Kudüs’ü fethi sonrasında Halife Ömer, Başpiskopos Sophronius’a Hristiyanların ibadet yerlerinin korunacağına dair teminat verdi, bekçiliği de Nuseybelere teslim etti. Bu ailenin kökleri Medine’ye dayanıyor ve ailenin Peygamber Muhammed’le de akrabalık bağı vardır” diye konuştu.
O, yanında oğlu Ubeyde varken, kibar bir gülümsemeyle, “Bu durum, Selahaddin, Kudüs Haçlı Krallığı’nı sona erdirdiği zaman 1187’de de tekerrür etti. Kıyamet Kilisesi’nin kontrolü konusunda Doğulu ve Batılı Hristiyanlar arasında anlaşmazlık olduğu için, bunlar arasında barış sağlanması gayesiyle o da bizim aileyi seçti” dedi.
Kıyamet Kilisesi’ni paylaşan Hristiyan kiliseleri arasında uyum bugüne kadar hep hassas bir mesele olmuştur. Katolik, Yunan, Ermeni, Kıpti, Süryani kiliseleriyle Etiyopyalı Ortodoks keşişler, kilise üzerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun 1853 Statükosu olarak bilinen kararnamesiyle belirlenen hak ve imtiyazlarını savunmak üzere birden fazla kere kaba kuvvete başvurmuşlardır.
Din adamları arasındaki bu tür sürtüşmeler, kilisenin öndeki bir kapısını kapatıp diğer kapının kontrolünü de tarafsız bekçilere teslim eden Selahaddin’in bin sene önceki ileri görüşlülüğünün ispatıdır.
Nuseybeler, Joudehlerin bu olaya ancak Osmanlı Türklerinin Filistin’de kontrolü ele geçirmeleri ve anahtarın muhafazası için sorumluluğu ikinci bir aileye daha vermeye karar vermelerinden sonra 16. yüzyılda dahil olduklarını iddia ediyorlar.
Nuseybe, “Evet, biz sorumluluğu Joudehlerle paylaşıyoruz. Her ailede olduğu gibi bazen onlarla tartıştığımız da oluyor” dedi.
19. yüzyılın sonundan beri bu iki aile, her Kutsal Perşembe, Kıyamet Kilisesi’nin anahtarını mahalli Fransisken rahiplerine verirler. Bunlar da toplu halde kiliseye gider, sabah ayininden sonra kapıyı açarlar. Rahipler, merasim tamamlanınca anahtarı ailelere iade ederler.
Pratikte Müslüman ailelerin bekçiliğinin doğruluğunu teyid eden bu merasim, Yunan ve Ermeni topluluklarında Ortodoksların Hayırlı Cuma ve Kutsal Cumartesi günlerinde de tekrarlanır.
Kutsal Toprakların muhafız rahibi olan İspanyol Fransisken Artemio Vitores, Kutsal Perşembe törenleri sırasında “Şu anda Hristiyanlığın kalbinin anahtarı ellerimde bulunuyor. Bu bizim için çok önemli bir an” diye konuştu.
O, anahtarlar elindeyken, “Asırlar boyunca Hristiyan ziyaretçilerin kiliseye girmelerine müsaade edilmedi ya da onlar Kıyamet Kilisesi’nde ibadet edebilmek için büyük bedeller ödemek zorunda kaldılar” dedi.
Vitores’in etrafı, törenin başında Vecih Nuseybe, oğlu Ubeyde ve iki kuzeniyle etrafı sarıldı. Bunların her birine hizmetleri için rahipler tarafından sembolik 60 dolarlık ücretten eşit olarak ödeme yapıldı.
Vitores’in diğer tarafında da şık bir koyu gri takım giyen Edib Joudeh ve onun 19 yaşındaki oğlu Cevad duruyordu.
Joudeh, Kıyamet Kilisesi’nin tek anahtarının kontrolünü 20 dakika kadar bıraktı. Başka bir anahtar daha var ama o kırılmış ve artık kullanılmıyor. İşe yarayan anahtar normalde kiliseye bitişik küçük bir ofiste tutuluyor ve Joudeh ailesinin bir elemanı tarafından muhafaza ediliyor.
Joudeh, Kıyamet Kilisesi’nin parke taşlı koridorlarında yürürken, “Bu anahtar Selahaddin’i ve 1187’den beri ailemin her ferdini gördü. Hristiyanların en kutsal yerinde görevli olmak benim için bir şereftir” diye konuştu.
O, akıllı telefonunda Joudeh ailesinin asırlar boyunca kilisedeki bekçilik rolünü doğruladığını iddia ettiği 165 resmi kararnameyi göstermekte ısrar etti.
Joudeh, “Bana bu anahtarı veren dedem, bir şeyhti, çok saygın bir insandı. Ondan kapıyı açmak için merdivene çıkmak gibi fiziksel emek gerektiren işler yapması beklenemezdi” açıklamasında bulundu. “İşte Nuseybelerin bu görevi yapmak üzere çağrılmaları bu yüzdendi. Maalesef sadece kapıcı olmak onları halen utandırıyor.
Merasimin sonunda, anahtar kilisenin önünde bekleyen ziyaretçiler tarafından coşkuyla karşılandı.
Herkes, birkaç dakika kapının görkemli bir şekilde açılışını izledikten sonra kapıya akın etti.
Bir süre sonra Edib Joudeh, oğluyla birlikte evine gitti. Aynen Vecih Nuseybe’nin yaptığı gibi. Onlar zaman içinde buraya, Kıyamet Kilisesi’nin kapısına tekrar tekrar gelecekler. Barış içinde gelerek Hristiyanlığın kalbinin anahtarını taşıyan iki Müslüman…
Kaynak: International Business Times
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu