Lübnan'daki koşulların iyice ağırlaştığı ve sessiz iç savaşın açık bir savaşa dönüşme riskiyle karşı karşıya olunduğu bir sırada, Hizbullah'ın güvenlik şeflerinden biri olan İmad Mugniye'nin 12 Şubat'ta Şam'da öldürülmesi, yalnızca Lübnan'da değil bölgede de gerilimi arttırdı.
Suriye, bu cinayetle ilgili olarak İran ve Hizbullah'la birlikte ortak bir soruşturma yürüteceğine ilişkin haberleri yalanladı; soruşturmadan tek başına kendisinin sorumlu olduğunu açıkladı. Mugniye'nin kendi topraklarındaki varlığından haberdar olmadıklarını belirten Suriyeli yetkililere göre, çok sayıda insan tutuklanacak.
Öte yandan, Amerika'nın Şam'a karşı aynı döneme denk gelen yaptırımları (bakınız, Loshua Landis, "Will Sanctions and the Mughniyah Killing Make Syria Bilink?", 16 Şubat), Mugniye cinayetini, iki ülke arasındaki yakınlaşmayı kolaylaştırmak üzere Suriye'nin Washington'a karşı bir "jest"i olarak görmek isteyen komplocu tezlerin biçimsel bir yalanlaması gibi görünüyor.
Mouna Naim 15 Şubat'ta Le Monde'daki bir makalesinde şunları yazdı: "Hasan Nasrallah, Lübnan Hizbullah'ının İsrail devletiyle açık savaşa hazır olduğunu açıklıyor":
"Hizbullah örgütünün Genel Sekreteri Hasan Nasrallah 14 Şubat Perşembe günü, İmad Mugniye cinayetinin, tersine İsrail Devletinin, partisinin savaşçılarının elleriyle gerçekleşecek düşüşünün başlangıcı olduğunu bildirdi. Salı günü Şam'da bomba yüklü bir araçla yapılan saldırıda öldürülen ve Hizbullah'ın haber alma ve askeri operasyonlar şefi olan İmad Mugniye'nin cenaze töreni nedeniyle yaptığı zehir zemberek konuşmada, 'İmad'ın kanı İsrail'in varlığına son verecektir' diye haykırdı."
Mouna Naim önceki gün de Mugniye'yle ilgili, "İmad Mugniye; sayısız cinayetle suçlanan gölge adam" diye bir tanıtma yazısı yayınlamıştı:
"İmad Mugniye çok sayıda eylem hazırlığının içindeydi. Adı, özellikle anti-Amerikan ve anti-İsrail bir dizi terörist saldırıda geçiyordu. Bu durum onun, 1962'de Lübnan'ın güney kasabası Tayr Dibba'da doğan bu Şii Lübnanlının, özellikle İsrail ve Birleşik Devletler tarafından en çok aranan kişiler listesinde yer almasına neden oldu. 2001 yılında Washington onun başına 5 milyon dolar ödül koymuştu. Ama o tam tersine, Hizbullah ve onun Lübnanlı müttefikleri için, bir 'kahraman', büyük bir 'mücahit önder'di."
"1970'li yıllarda, Yaser Arafat'ın güvenliğinden sorumlu Filistin Elit Güç–17 biriminin üyesiyken pek tanınmayan İmad Mugniye adı, 1983'te, çok önemli üç saldırıdan sonra öne çıktı: Nisan ayında Beyrut'taki Birleşik Devletler elçiliğine yapılan saldırı (17'si Amerikalı, 63 ölü) ve Ekim'de Fransız ve Amerikan güçlerinin askeri kışlalarına yapılan saldırılar: Bu saldırılarda ise 241 Amerikan denizci ve 58 Fransız askeri ölmüştü."
Yetkililer ve İsrail medyası bu "terörist"in ölümüne sevindi; İsrail hükümeti onun öldürülmesi olayında parmağının bulunduğunu reddetti. Bu arada Gideon Levy, çalıştığı Haaretz gazetesinden, "Kirli Tasfiye" diye aykırı bir ses duyurdu (17 Şubat):
"Mugniye'yi öldüren her kim olursa olsun, ateşlerin en tehlikelisiyle oynuyor: İsrail'in güvenliğini aşındırıyor. Öldüren eğer İsrail'se, birileri ona böylesi bir eylemde en küçük bir anlamın olup olmadığını sormalıdır. Eğer İsrail değilse, bizim o meşhur haber alma örgütlerimiz bir sonraki felaketten önce bu durumu hızla kanıtlamalıdır. Şimdi İsrail'in güvenliği mi sağlanacaktır? Terörizm kesin bir darbe mi alacaktır? Tarih, tüm önceki cinayetlerle birlikte, bize bu soruların yanıtının 'hayır' olduğunu öğretiyor. Ali Salameh'den Ebu Cihad'a (iki FKÖ önderi) ve Abbas Musavi'den (Hizbullah lideri), Yahya Ayyaş, şeyh Ahmet Yasin ve Abdülaziz Rantisi'ye (üç Hamas yetkilisi) kadar, İsrail'in tasfiye ettiği 'terörist liderler' listesi -bize bir an için hem hoş hem de zehirli bir tat veren büyük gösterişlerle tanıdığımız bütün bu operasyonlar- İsrail'e ve dünyadaki Yahudilere karşı uzun süreli ve acı verici karşı saldırılardan başka hiçbir şey getirmedi; üstelik öldürülen insanların yerini, bazen öncekilerden daha da etkili bir biçimde, başkaları aldı. Terör yalnızca cinayet üzerine cinayet yarattı ve daha da yanıltıcı oldu."
Daha çok liberal ve Amerikan yanlısı olan Lübnan gazetesi The Daily Star da, 14 Şubat tarihli ve "Moughniyeh -like Hezbollah- was a product of outside agression" (Mugniye–Hizbullah gibi- dış saldırganlığın ürünüydü) başlıklı yazısında, her şeye karşın şu notu düştü:
"Mugniye'nin, ister övülsün ister kınansın, büyüdüğü ve sonunda dünyanın en çok aranan insanlarından biri olduğu özel koşulları hatırlamak gerekiyor. İsrail güçleri 1948'te Lübnan'a girdikleri ve Hula kasabasında düzinelerce sivili öldürdükleri zaman, o henüz doğmamıştı. İsrail devleti Beyrut uluslararası havaalanına 13 sivil uçağı yok etmek üzere komandolarını gönderdiği zaman, kuşkusuz o henüz küçük bir çocuktu. Mugniye'nin çocukluğu ve gençliği boyunca İsrail, ülkenin güneyini oturulmaz hale getirerek ve pek çok sivili baba evlerini terk edip Beyrut'un güney banliyösüne göç etmeye zorlayarak, Lübnan'daki düzinelerce Müslüman, Hıristiyan ve Dürzî kasabaya sistematik olarak zarar verdi. Mugniye'nin, büyüdüğü dönem boyunca tanıklık ettiği şiddet suçlarına verdiği yanıt onaylansın ya da onaylanmasın, bir insanı bu duruma gelmeye zorlamak için bu olayların oynadığı rol inkâr edilemez: Hizbullah gibi Mugniye de, İsrail saldırganlığına doğrudan bir yanıt olarak doğmuştur."
Kaynak: Sendika.org