PKK'nın son saldırıları üzerine toplumda ilk kez yaygın görülen eksiklikleri
sorgulama dalgası, sanırım bir noktanın gözden kaçmasına neden oldu: Eleştiri ve tartışmaların sebebi, PKK saldırılarıdır.
Medya, kamuoyu adına Nasrettin Hoca'ya soyulduktan sonra akıl veren komşuları gibi, 'pencereyi açık mı bıraktınız, kapı kilitli değil miydi' diye Genelkurmay'a, Hükümet'e soruyor.
Çoğulcu ve demokratik toplumlarda sorması doğal, sormaması değil. Ama Hoca'nın 'Hırsızın hiç mi suçu yok' diye patlamasını da hatırlamak gerekiyor. Tabii, komşuların hırsızlık nedeniyle Hoca'yı suçlaması nasıl doğru değilse, Hoca'nın da tepkisini hırsızlık nedeniyle tedbir sorgulaması yapan komşulara yöneltmesi doğru değil.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un önceki gün Balıkesir'de yaptığı basın açıklamasında patlaması bir anlamda Nasrettin Hoca'nın komşulara isyanına benziyor. Sorunun kaynağının hatırlatması bakımından da, komşuların hırsız nedeniyle Hoca'yı suçlamaması gerektiğini hatırlatması bakımından da haklıdır. Öte yandan medya, Orgeneral Başbuğ'un öfkesini kendisine ve kamuoyuna yöneltmesini eleştirmekte de haklıdır.
Genelkurmay'a yönelen bir başka eleştiri de, Aktütün'ü hedefleyen, ama Bayraktepe'yi aşamayan PKK saldırısına ilişkin, Taraf gazetesi ve bazı televizyonlarda yer alan iddialara yanıt vermemesi oldu. Orgeneral Başbuğ, yanıt için halen İkinci Ordu Komutanı Orgeneral Necdet Özel tarafından yürütülen incelemenin sonuçlanmasını beklendiğini söyledi. Gerçekten merakla bekliyoruz.
Tabii Başbuğ'un durumunun başka özellikleri de var. Mücadelenin yükseldiği ve PKK'nın ağustos sonunda Kandil Dağı civarında toplandığı 10'uncu kongresinden sonra adeta bir ölüm kalım savaşına girdiği doğru. PKK'nın amacının 1- Türkiye-ABD istihbarat işbirliğini baltalamak, onu boş ve yararsız göstermeye çalışmak olduğu, 2- Türkiye'nin Irak'taki Kürt yönetimiyle yakın ilişkiye girmemesini sağlamak olduğu, 3- Ses getirecek kanlı eylemlerle 29 Mart 2008 yerel seçimleri öncesinde DTP seçmenine 'Biz buradayız ve güçlüyüz, ona göre' diye biraz tehdit kokan bir silahlı propaganda kampanyası amaçladığı söylenebilir.
Bu açıdan bakıldığında hükümetin Irak Özel Elçisi Murat Özçelik'i hemen Bağdat'a göndererek Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi lideri Mesud Barzani ile görüştürmesi çok yerinde, oyun bozucu bir adım olmuştur.
Oyunun bozulmasında Bağdat'a gidip görüşmeyi kabul eden Barzani'nin de katkısı kabul edilmelidir.
Mücadelenin bu sıcak evresinde Orgeneral Başbuğ'un TSK saflarında 1- Gelen istihbarata, 2- İstihbaratın doğru değerlendirilip değerlendirilmediğine, 3- Komutanların doğru
karar verip vermediğine, 4- Hükümetin doğru karar verip vermediğine güvensizlik oluşturacak hamlelere karşı kendisini savunma hakkı olduğu da (bunu medya ve kamuoyunda azarlanma algısına yol açarak yapması bir yana) kabul edilebilir
Nitekim önceki gün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dün de Başbakan Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un açıklamasına destek vermiş, askerin yıpratılmamasını istemişlerdir. Bu noktada gerek medya, gerekse siyaset ve sivil toplum çevrelerinin çuvaldızı askere batırmadan önce iğneyi kendisine batırma gereğinden söz ediliyor. Başbakan Erdoğan'ın bu durumu asker dolaylı 'bak, benim başıma gelen sizin başınıza da geldi' kabilinden dert yanma fırsatı olarak değerlendirme çabasını görmezden gelmeyerek, bunda haklılık payı olduğu söylenebilir. Ama bir sonraki cümlede, hükümet ve askerin medya ve kamuoyundaki eleştirilerde amacı üzüm yemek olanlarla, bağcı dövmek olanları birbirinden ayırması, aynı kefeye koymaması gereğini de vurgulamak şartıyla... Aksi halde, çoğulcu demokrasinin sağlıklı işlemesinin önkoşulları arasında yer alan çoğulcu medya işleyişi engellenmiş olur. Hataların gösterilmemesinin, kuşkuların tartışılmamasının yönetim için kolaylık olduğunu düşünenler yanılıyor; bedelini hepimiz öderiz.
Evet, medya, kamuoyu kanaat önderleri suçlunun hırsız olduğunu hatırlamalı. Ama yönetenler de demokrasinin gereklerinden olan eleştiri hakkıyla, eleştiri hakkının belli kurum ve kavramların yıpratılması gayteriyle istismar edilişini birbirinden ayırmalı. Üzüm yemek isteyenle, bağcı dövmek isteyen kavramlarıyla kastedilen budur.
Kaynak: Radikal