Ülkemizin en büyük medya patronunu o kadar insan-üstü tahayyül etmeye alışmışım ki, önceki gün, "Aydın Doğan'ın ağabeyi vefat etti" haberi eriştiğinde önce bir şaşaladım. İlk tepkim, "Aydın Bey'in ağabeyi mi varmış!" oldu.

"İşte geldik gidiyoruz, şen olasın Halep şehri" demiş ya şair, aslında hepimizin hayatını özetlemiş… Bir kapıdan giriyoruz, öteki kapı günü geldiğinde çıkmamız için o andan itibaren açık bekliyor...

Böyle durumlarda ben 'teemmül' yapar, geride ne tür bir izlenim bırakacağıma dair düşünceye dalarım. "Ardında hanlar, hamamlar bıraktı" diyebilirler sözgelimi; ya da kalp kırıklıkları... "Hayırlı evlatlar yetiştirdi" diyebildikleri gibi "Ülkeye büyük eserler kazandırdı" övgüsünü de seslendirebilirler... Herkes için bu tür değerlendirmeler mukadder; önemli olan sizin için hangisinin uygun görüleceğidir...

Hacı Hüsrev Doğan'a Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabır ihsan etsin...

İki bilim kadınının 2002 seçimini basın açısından değerlendirmesi olan 'Gazetelerde Seçim Var' kitabına burada değinmiştim; Yeni Şafak'ın kritik bir dönemde bile 'yanlı yayın' yapmaya tenezzül etmediğinin tespiti olarak… Okur bu, merak etmiş, "Ya Hürriyet" diye sorup duruyor. Ülkeyi bir yerden alıp başka bir yere oturtan bir seçimi 'amiral gemisi' nasıl izledi, elbette merak edilir…

Doç. Aslı Tunç ile Dr. Esra Arsan araştırmalarında âdeta kuyumcu terazisi kullanmışlar; milimetrik hesaplarla süslü kitapları… Benim için kitabın en değerli yönü o dönemde yaşananları hatırlamama sebep olması... İnsan ile 'nisyan' (unutma) arasında kurulan birebir ilişkinin doğruluğunu ispat ettiği gibi, bazılarının hiç değişmediğini de gözler önüne seriyor bu araştırma…

Ertuğrul Özkök, önceki gün, "DP Meclis'e girmeli" tezini işleyen bir yazı yazdı. Bir dostum, "DP lideri, son süreçte oynadıkları rolü hatırlatıp destek istemiştir" yorumunu getirdi o yazıya… Doğrudur, ANAP ile DYP'yi DP çatısı altında birleştirme projesi 'politikaya dizayn' arzusunun sonucudur ve o arzuyu duyanlar en fazla ihtiyacı olduğu şimdilerde DP'yi kendi haline terk etmiş görünüyor. En yakın arkadaşlarının listesinden aday yapılmasını isteyecek kadar projeyi sahiplenenlerin şimdiki ilgisizliğine ben de isyan ederdim…

2002 seçimi öncesinde de benzer bir yazıyla katkısını ihmal etmemiş Ertuğrul Özkök araştırmaya göre: "Fakat bir süre sonra, iki merkez sağ partinin devre dışı kalma ihtimali bu kesimlerde hissedilir bir tedirginlik yaratmaya başladı. Belki bir 'İslamcı-sol kutuplaşması'ndan ürküldü, belki de merkez sağsız bir parlamento ve hükümetin Türkiye'yi AB'ye taşıyamayacağına kanaat getirildi. / Yeni eğilim, bir süredir yavaş yavaş yansımaya başlamıştı gazetelere, fakat bizce bu eğilimin deklarasyonu, Ertuğrul Özkök'ün 3 Ekim'de yazdığı 'Ankette tek seçiciliğin sorumluluğu' başlıklı yazıydı: 'AKP geliyor; en güçlü merkez partiye oy verilmeli!' (..)

"Gerisi hızla geldi… Hürriyet ve Milliyet bu temel tespit doğrultusunda 'yelpaze'deki ANAP, DYP gibi merkez sağ, hatta epeyce bir süredir unuttukları Yeni Türkiye gibi sol partilere çok daha geniş bir yer ayırmaya başladılar."

Amiral gemisi ve şileplerin stratejisi kitapta şöyle anlatılıyor: "Önce 'Troyka' marifetiyle yeni bir merkez yaratılmak istendi (o günlerde İsmail Cem'e yönelik 'sakın sol falan deyip bu büyük fırsatı heba etme' yazılarını hatırlayın). Olmayınca 'Derviş'li CHP'ye yüklenildi. Ne var ki o da yeterince 'şişmeyince', yelpaze genişletmesine gidildi… Ama sonuçta, başta dediğimiz gibi, bütün bu 'dizayn' çabası, büyük medyayı partiler karşısında daha 'tarafsız' bir yayın çizgisine götürdü. Tuhaf ama aynen böyle oldu". (s. 58).

"Hürriyet gazetesi" diyor araştırmacılar (s. 59), "Yaklaşan 'AKP tehlikesine' karşı, birinci sayfasından DSP, CHP, ANAP ve DYP gibi merkez partilere de sıklıkla yer vererek sözü edilen 'dizayn çabasını' sergilemektedir. (..) Ancak haber içerikleri gün bazında incelendiğinde, haber sayısının çokluğunun tersine, özellikle AKP'ye ilişkin haberlerdeki tonun negatifliği dikkat çekmektedir."

Unutuyoruz ya, Tayyip Erdoğan'ın batık işadamı Halis Toprak'la Bozüyük'te görüşmesinin nasıl tepe tepe kullanıldığı da o özelliğimizden nasibini alıyor. "Gazetecileri yuhalattı… Uşak mitinginde hıncını basından aldı" (Hürriyet, 9 Ekim 2002), "Batık zirvesi Erdoğan'ı sıktı" (Milliyet 9 Ekim) ve "Yargıtay: Erdoğan lider kalamaz" (Milliyet 10 Ekim) manşetleri yeterince açıklayıcı…

Neyse. Şu ölümlü dünyada hesabını ancak kendimizin verebileceği bir çizgi izliyoruz he-pimiz. Birileri de her şeyin kaydını tutup önümüze koyuyor işte...

Kaynak: Yeni Şafak