Washinton kaynaklı yorumlar, Türkiye’nin BM’de İran’a yaptırım oylamasındaki tavrı sebebiyle Amerikan yönetiminde ‘hayâl kırılığı’ yarattığı şeklinde. Washington’un Türkiye’ye PKK ile mücadeleden tutun da Ermeni tasarılarına kadar pekçok kritik alanda destek verdiği ama bunun karşılığını bulamadığı yazılıp çiziliyor. Utanmasalar Türkiye’yi ‘ nankör’ ilân edecekler.
Gerekli düzeltmeleri yapalım.
1. Ortadoğu bir ‘hayal kırıklığı’ olduğu doğrudur. Ama bu hayal kırıklığını yaratan asıl Obama yönetimidir. Dahası, boyutları Türk-Amerikan ilişkilerini aşacak bir hayal kırıklığından sözedilmelidir. Barack Obama yedi kıt’ada kendisine ‘ galiba bu gerçekten farklı bir Başkan’ diye bakan insanları yanıltmıştır.
Kendisinden önceki Bush yönetiminden dış siyasette bir ‘enkaz’ devralmış olan Barack Obama artık ‘ya bizimlesiniz, ya bize karşı’ anlayışını çöpe attıklarını söylemiyor muydu? Hassas bölgelerdeki sorunların çözümünde ‘müttefiklerle birlikte’ hareket edeceğini vaadetmemiş miydi? ‘Unilateralism’ bitti, artık ‘multilateralizmin bayrağını yükselteceğiz’ mesajları vermiyor muydu?
Hillary Clinton’un 2009 Ağustos’unda Amerika’nın en etkili düşünce üretim kuruluşlarından The Council of Foreign Relations’da (Dış İlişkiler Konseyi) yaptığı konuşmada bundan böyle küresel alanda ‘yükselen güçler’e önem vereceklerini, sorunların çözümünde bu ülkelerle birlikte hareket edeceklerini söylememiş miydi? Hatta, bu ülkelerin isimleri
ni de Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya, Güney Afrika, Türkiye ve Endonezya’ diye tek tek saymıştı.
Peki ne oldu?
İran ile yaşanan nükleer gerilimde Hillary Clinton’un ismini saydığı yedi ülkeden ikisi, hem de Amerikan yönetimiyle temas halinde kalarak, Tahran’ı ikna edip dünya barışına muazzam bir hizmette bulunduklarında Amerikan yönetiminin tavrı ne oldu?
Brezilya Dışişişleri Bakanı Amorim, bunu geçen hafta Aljazeera English kanalında Riz Khan’ın Amerikanın tepkisini nasıl karşıladığını sorduğunda seçtiği kelime ‘hayal kırıklığı’ idi.
Türkiye’de yaşanan da budur.
Aynı hayal kırıklığını bizi Ankara’da Türkiye’yi ‘model ortak’ ilân edip aradan bir yıl geçmeden Temsilciler Meclisi’nde ‘soykırım suçlusu’ diye nitelendiren karar çıkarken de yaşamıştık. Yönetimin, Türkiye ‘soykırım suçlusu’ ilan edilirken ‘parmağını bile kıpırtmadığını’ bilen Türk diplomatları ‘hayal kırıklığı’ içindeydi.
Ve tabii, ‘hayal kırıklığının en büyüğü’nü Akdeniz’deki ‘vahşet’ karşısında Obama yönetiminin sergilediği tavırda yaşadık. Vatandaşları uluslararası sularda
‘devlet terörü’yle katledilmiş olan Türkiye, BM Güvenlik Konseyi’nden İsrail’i kınama kararı çıkartabilmek için ‘stratejik müttefiki’ni ikna etmek için tam on saat çaba harcamak zorunda kaldı. İsrail saldırısı apaçık ortadayken, Başkanlık Açıklaması metnine ‘ eylemler’ kelimesini ekleterek metni sulandırama çabası Türk kamuoyunda yine ‘hayal kırıklığı’ yaratmıştır. Hele hele bu saldırısının ‘uluslararası bağımsız bir komisyon’ kurulması talebine karşı soruşturmanın İsrail tarafından yapılmasında diretmeleri ‘hayal kırıklığının ötesine’ geçmiştir. Stratejik ortağımız, cinayet soruşturmasını katile yaptırtmakta ısrar ediyordu.
Yaşadığımız ‘hayal kırıklığı’ sınırsızdır.
Amerikan Büyükelçisi geçtiğimiz günlerde dört gazetenin temsilcisi ve bazı yazarlarını çağırıp Amerika’nın Türkiye’nin önem verdiği pekçok konuda Ankara’ya destek verdiğini, ama karşılığını görmediğini anlatıyordu. Dahası bundan sonra işbirliğinin ‘ issue by issue’ olacağını söylüyor. Aynı şekilde Ömer Taşpınar da, Washington’dan yazdığı yazıda ‘transactional’ yani ‘al-ver ilişkisine’ geçileceğini yazıyordu.
İsabet olur.
Türkiye’nin ABD’ye üç kıtada sayısız dosyada verdiği desteği burada sıralamaya kalkacak olsak sayfalar yetmez. Bunu en iyi kendileri bilir.
Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Bush dönemi Sezaryen uygulamalarından sonra Marcus Aurelius gibi bilge kral olabileceğini söylemişti. Görüntü oydu.
Barack Obama’nın, Sezar olacak hali yok, ama görünen o ki, Obama Marcus Aurelius da olamıyor.
Kaynak: Star