Yolsuzluk, hısızlık, dinleme gibi konuların konuşulduğu bir vasatta bir vekilin, meseleye felsefi bir bakış açısı getirmek adına söylediği “Günah işleme özgürlüğü “ vurgusu, hemen geçilecek bir durumu işaret etmiyor. İfade, türevleriyle , kullanışı bakımından kişiyi aşmış bir zihin dünyasını niteler halde ve liberal eğilimli kitleye dönüşme tehlikesi barındırıyor.

Özgürlük ve günah sözcüklerinin yanyana getirilmesi kolay olmasa gerek. Biri olumlu, diğeri olumsuzluğun uç noktasında, telifi gayri kabil bir bileşke, sorunlu ve aciz bir konumun varlığına delalet ediyor. Ne ontolojik ne de araçsal özgürlük bu ifadeye onay verir. Özgürlük bahsini başka bir yazıya bırakarak, kulağa ilk temasıyla bulantı oluşturan ifadenin tahliline geçelim.

Günah müminler için fahşaya tekabül eden, Rabb’in yasakladığı bir eylemdir. Kesin bir biçimde haram bahsi olarak ele alınan bu eylemler men edilmiş , karşılığının ceza olacağı bildirilmiştir. Ceza işlenen haramın nevine göre dünya ve ahireti de içine alabilir.

Her günah aynı zamanda bir müşrik ve inkarcı eylemidir. Müslüman namaz kılmadığında dahi, fahşadan alıkoyan donanımdan uzak kalacağından bir ucundan toplumsallıkla ilgili olur. Zekatını vermeyen bir mümin, fakirin hakkına el koyduğundan, toplumu da ilgilendiren bir günah işlemiş olur. Dolayısıyla namazdaki tevbe ile sorumluluktan kurtulma yeterli değildir.Tevbe ile birlikte, vermediği zekatı da verme durumundadır.

Kul hakkını ilgilendiren konularda, zararın tazmini ve helalliğin alınması gereklidir ve ayrıca böylesi bir eylemden dolayı, üzüntü ve pişmanlıkla Mevla’dan af dileme söz konusudur. Mezhepler inkarcılara has eylemlerin yapılmasında farklı görüşler de serdetmişler. Selefilik bu tür günahların ilk işlenişinde imandan çıkılacğına hükmederken, diğer görüşler büyük günahlara devam edilmesi halinde imandan çıkılacağı görüşüne yer vermişler.

İslam tarihinde, özellikle peygambersiz dönem, yöneticilik açısından, zengin örneklikler sunar bize. İslamın incelikle önümüze koyduğu duyarlılıkta, fahşanın tasvirinden dahi uzak durulması ve günahların aleniyet kazanmaması, sarsıcı güzellikleri ortaya çıkarması ve önerdiği salih eylemlerin önemini bildirmesi açsından dikkat çekicidir.

Müslüman melek değildir ve günah da işler. Tevbe kapısnını sürekle açık olduğu da bildirilmiş. Ancak günahta ısrar, günahtan rahatsızlık duymamak ve hele bu durumu bir özgürlük bahsi olarak görmek, imanla bağdaşır değildir.

Özgürlük, iradenin iki yönlü kullanımı, iman edip etmeme durumunda anlaşılır bir tavırdır. Müslümanlığı kabul etmek Kitabın bütün emir ve yasaklarına uymayı da kabul anlamına gelir. Bu aşamadan sonra seçme değil, sorumluluk devreye girer. Aksini düşündüğümüzde, bunu bir özgürlük bahsi gören bir toplumun profan toplumlardan ne farkı kalır ve böyle bir topluma İslam toplumu diyebilir miyiz?

“Emaneti ehline verin“ ayetinin (Nisa-58) ilk umdesi emin bir kişiliğe, bugünkü deyimle erdemli olmayı işaret eder, ikinci olarak da yapacağı işteki maharete malikliği kast eder. Kısaca bir iş verilirken o insanın önce faziletine sonra da maharetine bakılır. İkisinden biri eksikse yapılacak işin topluma yansıması da o oranda eksik olacak, zarar verecektir.

Özellikle toplum adına çalışan, idarecilik yapan insanlar , vekaleten iş görmektedirler ve adına iş yaptıkları kişilere karşı açık ve denetlenebilir olmalılar ve bu durumu da görevlerinin bir parçası görmelidirler.

„ Biz hesabımızı Allah’a(cc) vereceğiz“ diyenler malumu ilam ederek , dünya boyutunu kapatmaya çalıştıkları intibaını veriyorlar.

Bilinmeli ki,“ Halka makbul olmadan, Hakk’a mağfur olmak“ olası değil.