Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olmayarak partisinin geleceğini garanti altına aldı.

Gül'ün adaylığıysa, laiklerin itirazlarını dindirmeyecek
Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın söz ettiği sürpriz, cumhurbaşkanlığına kendisinin değil de Abdullah Gül'ün aday gösterilmesiyse, bu sürpriz değildi.

Zira AKP, adı en fazla geçen ve beklenen ismi aday gösterdi. Türkiye, Gül'le birlikte modern tarihinin yeni bir dönemine girecek. Onunla birlikte, hükümet, parlamento ve cumhurbaşkanlığı üzerindeki İslamcı hâkimiyet tamamlanmış olacak.

Ahmet Necdet Sezer, AKP politikalarına itiraz eden bir cumhurbaşkanı olarak makamına veda edecek. AKP'ninse projesini, sisteme hatta toplumun temel gruplarıyla çelişen önceki politikalara darbe vurmaksızın tamamlaması mümkün.

DYP gibi olmamak için...

Peki Erdoğan niçin istediği halde aday olmadı? Son görüşmelerde parti tabanının şahsın değil, projenin yanında olduğu ifade edildi. AKP içindeki çok önemli çevreler, parti tabanının çoğunluğunun Erdoğan'ı cumhurbaşkanı olarak görmek istemediğini ve partinin başında kalmasını tercih ettiğini belirtti.
Fakat, projenin ancak Erdoğan'ın şahsıyla sürecek olması ironik. Türkiye'de bütün partilerin durumu bu. Zira Turgut Özal'dan sonra Anavatan partisi çöktü.

DYP de Süleyman Demirel'den sonra. Çöküş, AKP kadrolarının önünde ayan beyan duruyordu. Böylece projeye bağlı kalındı, Erdoğan aday olmadı ve cumhurbaşkanlığı makamını yol arkadaşı Gül'e sundu.

Laiklerse, Erdoğan üzerinde yoğunlaştı ve başbakan adaylıktan geri adım atınca bunu zafer olarak gördüler. Erdoğan'ın aday olmaması, geçmişi karşı koyuş ve zorlukları aşmakla dolu bir kişinin 'yenilgisi' olarak görülebilir; ancak, laikler açısından Erdoğan'ın değil de Gül'ün aday olmasının ne farkı var?

Gül dış politikada etkinliği artırır

Pratikte hiç fark yok. Gül de Erdoğan gibi AKP projesinin parçası. Gül'ün eşi, Erdoğan'ın eşi gibi başörtülü. Gül, başbakanlık ve dışişleri bakanlığı gibi görevler yaptı, Refah ve Fazilet partilerinde birçok yetkiden geçti. Gül'ün adaylığı, laiklerin yeni cumhurbaşkanına itiraz sebeplerini ortadan kaldırmaz, aksine başörtüsü takan kadınların kurumlarına girmesine karşı çıkan ordu açısından aynı sorunu ortaya çıkarır.

Dolayısıyla, Gül'ün hali hazırdaki laik tutumların gölgesinde adaylığı, laiklere karşı koyuşun sürmesi olarak görülebilir. Cumhurbaşkanlığının 'düşmesiyle' birlikte ordunun laik rejimi koruma sorumluluğu ikiye katlanıyor.

umhurbaşkanı ilk savunma hattıydı. Bu noktadan hareketle ordunun takip, hatta sorgulama dozunun artması bekleniyor.

Dış politikayla ilgili olarak da, dış dünyayla kapsamlı ilişkilere sahip Gül'ün cumhurbaşkanlığına gelmesi, halihazırdaki dış politikanın sürmesi, hatta daha etkin olması anlamına gelecek. Bu durum Arap ve İslam dünyasıyla ilişkilerin yanı sıra Avrupa ve ABD'yle ilişkilere de yansır. Gül herkesin güven ve takdirinden besleniyor. Gül, yenilenen Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanı.