Hurşit Güneş, iyi bir zamanlamayla babası Prof. Turan Güneş'in siyasi düşüncelerini, 'Türk Demokrasisinin Analizi' adlı kitapta toplamış ( Agora kitaplığı). Sivil demokrasinin ve hukukun yerleşmesine katkı sağlayacağı umuduyla medyadaki dostlarına göndermiş.

Turan Güneş, 1974 Kıbrıs Harekâtının 'efsane' dışişleri bakanıydı; rahmetli Turan Hoca'yı 12 Eylül 1980 öncesi darbeye sürüklenen Türkiye'nin uzlaşmasızlık ortamında, TBMM koridorlarında 'araba devrilmeden önce' yaptığı çıkışlarla hatırlarız. Cumhurbaşkanının altı ay seçilemediği Meclis'te 'Çankaya adayı' olmuştu, ancak CHP içinde Ecevit'e bağlılıklarıyla bilinen bir grubun muhalefeti nedeniyle kendi partisi tarafından da engellemeye uğramıştı.
Askerler yönetime el koyunca 'yasaklı' Türkiye'de, 'Nerede hata yaptık' diye soran az sayıda parlamenterden biriydi, Güneş. Türkiye'nin içine düştüğü siyasal bunalımlarda, 'demokratik sorumluluk' mekanizmasının ortadan kalkmasının rolünü hep vurgulardı.
Turan Güneş'in kitabında, 'Üç Ayın Sonunda' diye kaleme aldığı makalesi 'Kürt açılımı' nedeniyle günümüzün asker-sivil ilişkilerine, lider davranışlarına, iktidar muhalefet kavgalarına ve siyasi türbülanslara ilişkin 1980'ler Türkiyesi'nden önemli deneyimler sunuyor:
"Şimdiye kadar hiçbirimiz yanlış yaptığımızı kabul etmedik. Bir kötülük varsa bunun suçlusu ya egemen sermaye çevreleridir, ya solculardır, ya muhalefettir, ya iktidardır, ya Danıştay'dır, ya Anayasa Mahkemesi'dir. Ama biz değiliz! En hoşgörülü olanımızın bile hoşgörü dilindedir. Gönlünde ve kafasında değil... Hiçbirimiz hiçbir zaman karşımızdakini anlamaya çalışmadık, ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunlar için aramızda bir diyalog kurmadık. Diyalog arıyormuş gibi yaptık veya bahane bulup sıyrıldık. Hep kavga, dövüş ortamında yaşadık, toplumu da öyle yaşattık. Bu kavga ortamı içinde bizden daha genç olanlar da birbirlerini öldürdüler. Mesele bu kadar basit değil ama, bizim de bu havayı yaratmakta rolümüz olmadı mı?"
Prof. Güneş, parlamenter rejimin özünde 'sorumlu hükümet sistemi' anlayışının bulunduğunu belirtiyor:
"Bu rejimde herkes yaptığı yanlış işlerden ya da yapması gerektiği halde yapmadığı doğru işlerden de sorumludur.
Demokratik sorumluluk, eleştiriden tutun da sürekli ya da geçici olarak görevden ayrılmaya kadar çeşitli yaptırımlara bağlanmıştır. Bunların belki de en önemlisi insanın kendi kendine karşı sorumluluğudur.
Ülkemizin her zamankinden fazla diyaloga, konuşmaya ve tartışmaya ihtiyacı vardır.
Gerçeğin tamamı kimsenin elinde değildir. Hiç kimse tamamen haklı değildir. Siyaset adamlarını nefis muhasebesine çağırıyorum. Bu davet, hepimizedir."
30 Ağustos Zafer Bayramı'nı, 'güçlü demokrasi' dileğiyle kutluyoruz.
Demokrasimiz güçlendikçe, Türkiye iyi yönetildikçe, barışçı bir geleceğe güvenle bakacağız.

 

 

Kaynak: Milliyet