Gazetecilik mesleğinin ülkemizdeki en zaaflı olduğu konulardan birisi Türk Silahlı Kuvvetleri'yle ilişkidir, bu ilişkinin biçimidir. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un dün gazetelerin yöneticileriyle yaptığı uzun görüşme bu açıdan ne anlama geliyor? Yeni durumu bu görüşmenin ışığında bir kez daha gözden geçirmekte yarar bulunuyor.
Yakın tarihinde 3.5 askeri darbe yaşamış, darbe tehditlerinden bir türlü başını alamamış bir ülkede siyaset-ordu ilişkisi de normal bir seyir izlemedi, izlemiyor. Demokratik bir ülkede akla gelmeyecek ordu-siyaset ilişkisi, bizim ülkemizde normal kabul edilir bir durumdur.
Genelkurmay Başkanı'yla gazeteciler arasındaki görüşme, daha doğrusu Başbuğ'un daveti ve açıklamaları, her zaman olduğu gibi gazete ve TV'ler açısından çok önemli bir haber olarak ön sırada yer aldı. Bizler bu haberin öne çıkmasını normal karşılıyoruz. Genelkurmay Başkanı'nın siyasete ilişkin söyleyeceği sözleri önemsiyoruz, ciddiye alıyoruz. Yaşadığımız deneyler bunu gerektiriyor.
Bu durumun değişmesi gerektiği de ayrı bir olgu. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin siyaset üzerindeki ağırlığı sürdükçe, gerçek bir demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Siyasetin sivilleşmesiyle demokrasi arasında çok yakın bir paralellik olduğunu hepimiz biliyoruz.
Türkiye'nin bu durumda olmasının günahı da genel olarak siyasilere yüklenir. Siyasi beceriksizliğin askeri öne çıkardığı söylenir.
Bence bu kolay yorumdur.
Tabii bu değerlendirme yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtadan tartışmasına benziyor. Askerin siyasete hevesiyle, siyasetçinin bu hevesi kışkırtan beceriksizliği, ya da militarizme eğilimi kaçınılmaz olarak birbirini etkiliyor, tetikliyor.
***
Bu görüşmeye katılan meslektaşlarımı dinlerken, siyaset-asker ilişkisi açısından ne gibi yeni durumlar var merakım öne çıktı. Bu açıdan yeni bir durum var mı? Hem var hem yok diyebileceğim bir izlenim edindim. Orgeneral Başbuğ'un da ordunun siyaset üzerindeki geleneksel ağırlığını sürdüreceği söylenebilir.
Tabii durum bundan ibaret değil. 'Bildiri sayısını azaltacağız' değerlendirmesi önemli. Yani son yıllarda tırmanan 'müdahale' eğiliminin geriye doğru çekileceğinden söz edilebilir. 27 Nisan 2007 tarihindeki yayımlanan e-muhtıra'ya ilişkin sözleri de bu yaklaşımını güçlendiriyor.
'Asker üzerinden siyaset yapmayın' diyerek, bu konuda da yeni bir yaklaşımı ortaya
koyuyor. En azından ordu-siyaset ilişkisini kaşıyarak bunun üzerinden siyaset yapılmasını istemediğini ifade ediyor. Bu yaklaşımın da siyasetçileri olumlu yönde etkilemesi mümkün. Meslektaşlarımın anlattıklarından çıkardığım daha önemli izlenim, artık Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bir çizgi değişikliğine doğru bir adım attığıdır. TSK kapalı kutu olmaktan çıkacak. İçine kapanık halini terk etmek amacıyla yeni adımlar atacak.
Gazetecilerle daha kolay ilişki kuracakları da görülüyor. Orgeneral Başbuğ'un dünyayı dikkatli izleyen bir asker olduğunu biliyoruz. Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye ilişkin değerlendirme raporlarında askerin siyaset üzerindeki ağırlığının 'olumsuz' bir etken olarak yer aldığını bilmeyen yok. Avrupa Birliği ile üyelik müzakeresi yürüten bir ülkede askerin siyaset alanındaki görüntüsünün müzakereleri geciktirici etkiler yaptığını en iyi bilecek durumdaki isimlerin başında Orgeneral Başbuğ'un olduğunu söyleyebiliriz.
Başbuğ'un Kürt sorununa ilişkin daha önce de dile getirdiği düşüncelerini tekrar etmesi dikkate değer. Çünkü bu sorunun sırf askeri önemlerle çözülecek bir sorun olmadığını söyledi, söylemeyi sürdürüyor. Bu konuda PKK'nın bir kırılma noktasında olduğunu iddia etmesi de dikkat çekici. Bu söylemlerle sınır ötesi operasyonlara devam etmek istedikleri de anlaşılıyor. 'Tezkere' konusunun da bir sorun olmadığını söylemesi benzer bir eğilimi yansıtıyor.
Sonuç olarak, askerle gazeteciler arasındaki ilişki açısından yeni bir döneme başlangıç yapıldığı söylenebilir. Ancak bu yeni dönemin sivil alanı ne kadar genişleteceğini söylemek için erken olduğu da işin bir başka boyutu. Asıl olan siyaset asker ilişkisinin nasıl seyredeceğidir?
Bu konuda neler olacağını ise yaşayarak göreceğiz...

 

Kaynak: Radikal