Cambridge, İngiltere – Avrupa Birliği amigoları, birliğin iki dünya savaşının korkularından doğan, yeni bir olgu olduğunu düşünmekten hoşlanırlar. Ama aslında bu, adeta çoğu Avrupalının uzun süre önce tarihin çöp sepetine attıklarını düşündüğü bir oluşumu andırıyor: Almanların yüzlerce yıl içinde yaşadığı siyasi milletler topluluğu: Kutsal Roma İmparatorluğu.

Bazıları bunu bir iltifat olarak algılayabilirler; neticede imparatorluk neredeyse bin sene sürdü. Ama böyle yapmamaları gerekir. Aksine, bugünün Avrupası imparatorluğun başarısızlıklarından dersler çıkarmalıdır.

Pek çok seviyede Kutsal Roma İmparatorluğu ile benzerlikler vardır -bu, en büyük boyutuyla hemen hemen tüm Orta Avrupa'da görülür. Birliğe üye ülkelerin üyelerinin toplandığı bugünün Avrupa Konseyi, Alman şehir ve eyaletlerinin temsilcilerinin ortak endişeye yol açan hassas meseleleri tartışmak için bir araya geldikleri eski Reichstag'ı hatırlatır.

1945'ten sonra savaş çıkmasını önleme azminden neşet eden Avrupa projesi gibi, 1648 Westphalia Antlaşması'yla reforme edilen "modern" Kutsal Roma İmparatorluğu'nun da gayesi, travmalara yol açan 30 Yıl Savaşı'nda zirveye çıkan iç Alman husumetini yatıştırmaktı.

Ama çoğu benzerlikler bu kadar güzel değildir. Hem Avrupa Birliği hem de imparatorluk, bitmek bilmeyen ve hiçbir sonuç vermeyecek tartışmalarıyla tanınır. Erteleme için "bir şeyi uzun bir rafın üzerine kaldırmak" olarak çevrilebilecek Almanca ibarenin kökeni, imparatorluk bürokratlarının bitmemiş evrak işlerini Reichstag konsey toplantı odasında bulunan uzun rafın daha da ötelerine itmelerine dayanır.

Büyük ve küçük devletler arasındaki gerilimlerden yara alan Avrupa Birliği gibi, Kutsal Roma İmparatorluğu da Prusya ve Avusturya gibi fazla güçlü üyeleri frenlemek üzere çok zayıf olduğunu gösterdi. Bölünme ve çökme korkuları çoktu. Reichstag felç oldu; rakip prensler imparatora köstek oldu.

Giderek mutlakiyetçi komşularla dolan bir dünyada imparator, kanunlara saygısı ve yüksek seviyedeki şahsi hürriyetiyle dikkat çekiyordu. Ama 18. ve 19. asırların gerçekten güçlü ülkeleri, imparatorun hatalarından ders alan ülkelerdi.

Almanya'nın deneyimi, Devrim Savaşı sonrasında Amerikan sömürgeleri için ibretlik bir hikayeydi. Onlar da kendilerini nasıl savunacakları, hepsinden önce de savaş sırasında alınan muazzam borçların nasıl ödeneceği meselesi hususunda derinden bölünmüş vaziyettelerdi.

Mevcut Konfederasyon Maddeleri (ABD'nin ilk anayasası EA) de bu iş için çok zayıf kalıyordu, bu yüzden kurucular alternatif modeller arıyorlardı. James Madison ve Alexander Hamilton, Federalist Bildiriler kitabında Kutsal Roma İmparatorluğu'nun federal sistemine baktılar ama bunun "dermansız bir kurum, kendi üyelerini düzenlemekten aciz, harici tehlikelere karşı güvensiz ve bağırsaklarındaki kesintisiz ekşimelerden tedirgin" olduğunu tespit ettiler.

Yurtseverler bunun yerine 1707'nin, daha önce son derece bölünmüş olan iki krallığın borçlarını, parlamentolarını ve uluslararası alanda müşterek çabalarını birleştirerek bir araya geldiği Anglo-İskoç Birliği modeline sarıldılar.

Sonuçta oluşan Amerikan Anayasası, güçlü bir yürütme başkanlığı, milleti temsil eden bir meclis oluşturdu ve bu, milli borcun konsolide edilmesi, milli bir banka ve nihayette güçlü bir ordu oluşumunu mümkün kıldı. Tüm bunlar zamanla Amerika Birleşik Devletleri'ni bugün olduğu süper güce dönüştürdü. Kutsal Roma İmparatorluğu ise aksine, reform yapmayı başaramadı ve 1806'da Napolyon Fransası'na yenilmesi sonrasında parçalandı.

Bu tarih, 200 sene kadar sonra unutuldu. Bugünün sürekli yapılan Avrupa zirve toplantı turları ve reform teşebbüsleri, başka hiçbir şeyi bitmek bilmez ve nafile Alman "imparatorluk reform tartışmaları" kadar iyi hatırlatmaz. Muhtemelen bunlar da benzer mutsuz bir sonla neticelenecek.

Eski imparatorluk gibi birlik de katılımcılık ve etkinlik pahasına meşruiyet ve yöntem üzerinde fazla meşgul oldu. Bu, euro bölgesini doğudan gelen rekabete karşı daha elverişsiz yapıyor ve tahvil piyasalarının güvenilirliğine karşı şüphelere yol açıyor. Aslında Madison ve Hamilton'ın o zaman imparatorluk hakkında yazdığı her şey bugün kısık sesle de olsa Washington'da da yankılanıyor.

Bereket tarihte çözüm de var. Euro bölgesi Kutsal Roma İmparatorluğu ve eskinin Amerikalı yurtseverleriyle aynı seçimle karşı karşıyadır: Konfederasyonun itibarsız biçimlerinin nasıl üstesinden gelineceği. Ortak para birimi kullanan ülkelerin, tasarruf tedbirleriyle kendilerini derin resesyonlar ve demokratik açıkların içine sokmak yerine, Anglo-Amerikan çizgilerinde tam ve güçlü bir birlik kurmaları gerekir. Bunlar euro bölgesi boyunca halk oyuyla seçilmiş, güçlü bir yürütme başkanlığı, nüfusa göre seçilmiş gerçekten yetkili bir meclis ve bölgeleri temsilen bir senato oluşturmalıdırlar.

Egemen devletlerin mevcut borçlarının, "Birlik Tahvili" ve müteakiben üye devletlerin hükümetleri tarafından sıkı bir borç tavanı vasıtasıyla federalleştirilmesi gerekir. Tek bir Avrupa ordusu olmalı ve hükümetler ve siyasetin tek bir dili olmalıdır: İngilizce.

Tahvil piyasalarını ikna etmek üzere euro bölgesine demokratik meşruiyet bahşedecek, tüm birlik boyunca iyi mali yönetim uygulamalarını temellendirecek ve onun dünya sahnesinde çıkar ve değerlerini savunacak tek çerçeve budur.

200 seneden daha fazla bir zaman önce seçim Kutsal Roma İmparatorluğu ve İngiltere arasındaydı. Amerikalılar akıllı seçim yaptılar ve geliştiler; Almanlar ise idare-i maslahata devam ettiler ve imparatorluklarının tükendiğini gördüler. Bu yüzden tarih, euro bölgeciler için hem büyük bir fırsat hem de korkunç bir ikaz barındırıyor.

Kaynak: The New York Times
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas