Türkiye BM Güvenlik Konseyi geçici üyelerinden biri olmayı başardı. Yaklaşık beş yıllık yoğun bir çalışmanın ürünü olan bu başarının arkasında geniş bir ekip bulunuyor, onlara teşekkür borçluyuz.

192 üyeden 151'inin ilk turda oyunu almak birkaç bakımdan önemli. Belki Türkiye'nin rakipleri o kadar güçlü değildi, ama yıllardır o güçlü olmayan rakipler bile geride bırakılamıyor ve sanki söylenmemiş bir anlaşmanın kurbanı gibi Türkiye, geçici üyelik işini adeta bir rotasyona dönüştüren oyunun içine giremiyordu. Bu kez kararlılık gösterildi ve daha önce denenmemiş yollar denendi.

Denenen yollardan biri, zaten gelişmiş ilişkilerin bulunduğu Avrupa ülkeleri ve ABD, hatta Rusya'ya Türkiye'nin kendisini yeniden ifade etmesiydi. Rusya'ya Amerikan savaş gemilerinin Karadeniz'e geçmesi konusundaki rolünü gösteren Türkiye, ABD'ye 'terörizm'le savaş ve Ortadoğu'daki yeniden yapılanma süreçlerindeki yerini hatırlattı. Balkanlar ve Afganistan'daki BM ve NATO misyonlarındaki görevlerini, Kıbrıs görüşmelerindeki yapıcı tutumunu bir kez daha gösterdi. İsrail-Suriye, Gürcistan-Rusya, İran-'batı' diyaloglarındaki yapıcı katkısına bir de Ermenistan açılımını ekleyen Türkiye, tüm bu girişimlerin tam da BM ilkelerinin özünü oluşturduğunu savundu.

Daha önce zaten yoğun ilişkiler bulunan ülkelere yeniden rol hatırlatması, iki yıllık Güvenlik Konseyi görevi bittikten sonra daha güçlü bir biçimde gösterilme imkanına sahip. Türkiye, görev yapacağı süre içinde Güvenlik Konseyi'ne gelen her küresel sorun karşısında alacağı tutumla, kendisine biçtiği rolün önemini daha fazla gösterme olanağına kavuşabilecek. Zira Türkiye dengenin dengeleyicisi olma çabasında ve zor bir tercih olsa bile küresel güçlerin bu türden oyunculara şiddetle ihtiyaçları olacağı bir döneme giriliyor.

Denenen yollardan ikincisi, daha önce belirli konular karşısında harekete geçirilmemiş İslam Konferansı, Afrika Birliği ya da Amerikan devletleri örgütü gibi kuruluşların yönlendirilme çabaları olarak özetlenebilir. Bu çerçevede Afrika ve Latin Amerika ülkeleriyle ilişkiler kurulması, ticari ve ekonomik anlaşmalar yapılması, hatta yardım paketleri hazırlanıp dağıtılması söz konusu oldu. Bu çabaların Türkiye'nin Konseyi koltuğuna oturmasında etkisi olduğu açık, ancak bundan daha önemli durumlara işaret eden bir yön var. Yapılan girişimlerden anlaşılıyor ki, Türkiye artık modern diplomasi koşullarını öğrenmiş. Ayrıca, yapılan propaganda, yardım, ekonomik bağ, siyasal iletişim yöntemleri diğer devletler tarafından inandırıcı bulunmuş durumda.

Türkiye'ye oy veren ve daha önce o kadar da ilişki kurulmamış devletlerin Türkiye'nin tutumuna inanmaları, aynı zamanda güvenmeleri anlamına geliyor. Bu güven, BM görevi sırasında bazı kararlarda Türkiye'yi arada bırakacak durumlar yaratsa bile, Türk diplomasisinin altından kalkacağı tahmin edilebilir. Zaten önemli olan, kazanılan güvene zarar vermeden iki yılı geride bırakmak ve bu pekişecek güven ortamında kurulmuş ilişkilerin devamını sağlamak. Diğer bir ifadeyle amaç, BM hedefi çerçevesinde Afrika ya da Latin Amerika'ya uzanmış Türkiye'nin bundan sonra uzandığı yerlerdeki ilişkilerini geliştirmesi.

Daha önceleri Avrupa, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu'nun bir kısmıyla sınırlı olan Türkiye ilgi alanı, bu görevle birlikte küresel düzeye taşınmış durumda. Bu, bir yandan her yerle ilgilenme sorumluluğu yükler, bir yandan her yerden gelecek 'ilgiye' mazhar olacağı anlamına gelir.

Kısacası, iç ile sınırlı kavgaların dış ilişkilerdeki zararını ortadan kaldırmak için az zaman kaldı.

Kaynak: Star