Hemen her olayda bardağın dolu tarafından da boş tarafından da bakmak mümkün. Japonya'nın Toyako kentinde yapılan G-8 zirvesi, tam bu yaklaşıma uygun bir içerikle gerçekleşti.
Zirve'nin konusu büyük ölçüde küresel ekonomi ve sürdürülebilir kalkınma olarak özetlenebilir. Küresel ekonomik büyümenin süreceğinden kuşku duymayan en zengin ülkeler mali krizler ile enerji konusunu risk olarak değerlendirdiler. Risklerin bertaraf edilmesi konusunda somut projeler bulunmasa da, anlaşılan bir miktar Çin'e çıkışılmış, bir miktar da petrol ve doğal gaz arzının artırılması yolunda tavsiyelerde bulunulmuş. Yani petrol üreten ülkelerin alt yapı yatırımları yapmaları, üretimi artıracak önlemler almaları gerektiği, bu konuda bir sıkıntı varsa bu 8 ülkenin yardımcı olabileceği belirtilmiş.
Petrol fiyatının aşağıya çekilmesi ve özellikle kalkınmakta olan ülkelerin artan taleplerinin karşılanması gereği üzerinde duran G-8 ülkeleri, doğal olarak fosil yakıtların yol açtığı ya da daha fazla açacağı felaketler konusuna da girmiş durumda. Ayrıca, bu felaketlerle olduğu kadar başka değişkenlere de dayanan açlık, kıtlık, salgın hastalıklar gibi daha çok fakir 'güney' ülkelerinin boğuştuğu konular tartışılmış. Sonunda, petrol konusu Eylül ayında yapılması beklenen 2. Petrol Zirvesine havale edilirken çevre önlemleri için 42 yıllık bir periyot öngörülmüş vaziyette.
G-8 ülkeleri en gelişmiş ülkeler ve bir araya gelerek dünya ekonomisini, geleceği tartışmaları son derece önemli. Ne de olsa en zenginlerin rekabeti, en yıkıcı sonuçları hazırlar. Bununla birlikte, dünya ekonomisinin dinamiklerinin sadece bu ülkelerin karar ve önlemleriyle yönlendirilebileceği çok kuşkulu. Bu kuşku, sadece toplantı için yapılan harcamanın büyüklüğüyle bile açıklanabilir. Toplantıya bu kadar para harcanacağına Afrika'ya yardım yapılsaydı diyenler az değil. G-8 ile denk gelen gelişmekte olan ülkeler D-8 toplantısında ise artan gıda ve petrol fiyatları konusunun öne çıktığını söylemek gerekir.
G-8, gelişmişlik ve güç avantajlarını nasıl koruyacaklarını hesaplarken, bunun başka ülkelerin felaketinden geçmediğini farkındalar. Ancak gayet tabii öncelikleri farklı. D-8 ise, varolmanın koşulu olarak güçlü ülkeleri görmekle birlikte bu ülkelerin faaliyetleriyle kendi talep ve ihtiyaçları arasında mesafe bulunduğunu savunuyor. Her bir gelişmişlik kategorisinin kendi arasında bir araya gelerek benzer mağduriyetlerden hareket etmesi, çözüm araması anlamlı. Ancak mesele bu farklı kategoriler arasındaki yapısal farkların azaltılmasında. Zira zenginler fakirlere verdiklerinin boşa gittiğinden şikáyetçi; fakirler de yapılanların ne olduran ne öldüren cinsten işler olduğu iddiasında.
Sera gazı salınımının 2050'ye kadar yarı yarıya azaltılmasına karar veren G-8'in bu kararı bile kendi başına farklı yaklaşımların göstergesi. Bir yandan çevre konusunda önlem almaktan ısrarla kaçınan ve aslında bu sorunda çok önemli katkıları bulunan ABD'nin ikna edilmesi başarı sayılabilir. Öte yandan, 2050 hedefine varılırken bu süre içinde hangi oranlarda ve hangi zamanlamayla indirim yapılacağı saptanmış değil. Bu haliyle, 'dostlar alışverişte görsün' izlenimi veriyor.
Siyaseten ABD'nin sistem kaptanı değil sistem parçası olmaya zorlandığı, Çin'in uyarıldığı ve Türkiye, Brezilya, Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler sistemde ağırlık kazanmadıkça küresel dengelerden söz edilemeyeceği ortaya kondu denebilir. Bununla birlikte, söz konusu siyasal yaklaşımın fiili duruma dönüşmesinden kuşku duymayı haklı kılacak bir dünya söz konusu.
Kaynak: Star