Fransa'da ciddi bir '68' salgını yaşanıyor. Sinemalarda, afişlerinde mutlaka kırmızı fon kullanılmış filmler var; o yılları yaşamamış gençler 'Mayıs 68: Çapraz bakışlar' filmine girebilmek için birbirlerini eziyor.

Bir zamanların hızlı Troçkistleri olarak tanınanlar bile kitaplarını derleyip yeniden yayınlamış, kitapçı vitrinleri kırmızı, sloganlı, işçi bayraklı kitaplardan geçilmiyor. O günleri yaşamış olanlar televizyonlara çıkıp anılarını anlatıyor, bir zamanların Doğu Avrupası'ndan nasıl örgütsel doküman getirdiklerini yád ediyorlar.

Bu ortam, grev ve protesto gösterilerinin de temasını şekillendirmiş durumda. Sürekli gösteriler ve özellikle taşımacılık alanındaki grevlerle ülkeye gelen yabancıları canından bezdiren Fransa'da şu aralar yine üst üste iş bırakma ve yavaşlatmalar var. Artan petrol fiyatlarının balıkçılık sektörüne yüklediği maliyeti protesto eden balıkçıların eylemleri tüm Avrupa'ya yayıldı. Bu, 1955-56'da tarım işçilerinin grevine benziyor. O yıllarda işverenlerin sanayiyi kollayan kolaylıkları hükümetlere kabul ettirmesini protesto eden çiftçiler, traktörleriyle yolları kapamış, günlerce trafiği felç etmişlerdi. Benzer biçimde, taksi şoförleri de kaçak taksi uygulamasına karşı önlem almayan hükümeti protesto ediyorlar. Emeklilik yasasını protesto eden diğer sendikalar da iş bırakmaya hazır haldeler.

Sorun büyük ölçüde Fransa'daki anayasa reformu ile ilgili. Sarkozy, Fransa'nın 'sosyal devlet' anlayışının sürdürülebilir olmadığını savunmakta. Seçim kampanyası sırasında da bunları söylemişti, bu yöndeki projeleri nedeniyle seçildi, şimdi sanki başkaları oy vermiş gibi herkes Sarkozy'ye karşı olduğunu söylüyor. Sarkozy'nin zenginleri daha zengin yaptığı, halkı düşünmediği söyleniyor ve bu yolla piyasa ekonomisine de ateş püskürülüyor. 'Kahrolsun kapitalizm', 'Dünya Ticaret Örgütü'ne hayır', 'Irak savaşına son' diyen pankartlar her yerde. Bu karşı çıkış tavrının içini ise 68 ruhuyla doldurmaya çalışan bir hava var. Gayet çelişkili, çünkü o kahrolası kapitalizm sayesinde 68 modası yeni bir piyasa oluşturmuş durumda ve tüm 68'cilerle ve ortamdan yararlananlar gayet güzel para kazanıyor.

ABD politikaları ve küresel ekonomik krizin her yerde olduğu gibi Fransa'da da düşünce kimyasında bozukluk yarattığı söylenebilir. Bu yeni 68 ruhu nasıl bir ruh ise, aynı zamanda çok dışlayıcı. Piyasa ekonomisine kızanlar, AB yoluyla Fransa'ya gelen diğer AB üyesi vatandaşlara da kızıyor, yatırımlarını Polonya'ya kaydıran Fransız firmalarına bozuluyorlar. Hele 'yabancı', muhtemelen akıllarında Türkler var, hepten kımıl zararlısı. Kimsenin mazlum halklardan falan bahsettiği yok, çünkü örnek alınan kişilerden birisi Chavez.

Tüm bu 68 ortamında Fransa'da yaşayan, oturan, çalışan eski Doğu Avrupa ülkesi vatandaşlarının tepkileri ise çok farklı. Onlar diyorlar ki, 'siz rejiminizin sosyalist olamayacağını bilmenin lüksü içinde 68'cilik yaptınız'. 'Sosyalist bir rejim kursaydınız bile bunu Sovyet askerlerinin gölgesinde gerçekleştirmeme garantisine sahiptiniz'. Bunları söylerken, kendi acılarını anlatıyorlar. 1968'de Sovyet askerlerinin Prag sokaklarında estirdiği terörü, 1956'da Macaristan'da yaşananları, Berlin duvarını aşmaya çalışırken ölenleri; evlerinden, işlerinden, ailelerinden ve özgürlüklerinden koparılışlarını anımsıyorlar.

68 ruhu, bir yandan gerçek mücadele veren kesimlerin grevlerini yüce bir davaya bağlayarak önemsizleştirirken, öte yandan bazı insanların acıyla andığı günleri bir kutlama havasına büründürebiliyor. İşte Avrupa böyle bir yer.


Kaynak: Star