Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bazı Avrupa başkentlerini kapsayan Kasım ayı programının önemli duraklarından biri Paris'ti. Geçtiğimiz ay Cumhurbaşkanı Gül'ün Fransa'daki "Türkiye Mevsimi" çerçevesinde yaptığı ve yer yer de küçük gerilimlerin yaşandığı ziyaretin ardından yapılan bir gezi oldu.

Davutoğlu, Fransız ve Fransa'da yaşayan yabancı basın mensuplarına Türkiye'nin son dönemdeki dış politikasını anlattı; Türkiye'nin eksen değiştirdiğini ileri sürenlere ya da bu türden bir beklenti içinde olanlara dünyayı anlamak için parametrelerini değiştirmelerini tavsiye etti. Fransa'nın Türkiye'ye yönelik resmi politikalarını dinlemek yerine, Türkiye'nin rotasını, yaklaşımlarını ve girişimlerini ifade etmeyi tercih etti. Bu ziyaret sırasında Fransa Dışişleri bakanı ile de görüşüldü ve muhtemelen Davutoğlu bu görüşmede de benzer bir tutum sergiledi.

Fransa'nın yaklaşımı, "AB sürecini boşverin, ikili ilişkilerimizi geliştirelim" biçiminde özetlenebilir. Türkiye'nin yaklaşımı ise, "AB sürecinden bağımsız ikili ilişki olmaz" türünden. Fransa'nın ikili ilişkileri geliştirme, Türkiye'de yatırımlar yapma, özellikle enerji sektöründeki yatırımlara dahil olma, askeri sanayide kaybettiği yeri kazanma gibi konularda aceleci bir tutumu var; Türkiye'nin tavrı ise "bizim acelemiz yok, sabırla tutum değiştirmenizi bekliyoruz" şeklinde. Bununla birlikte Türkiye, Fransa'nın Sarkozy ve ekibinden oluşmadığı, Türkiye'nin AB üyeliğini reddeden kadroların dışında da bir Fransa olduğunu biliyor olmalı ki, Fransa'nın bazı talepleri de karşılanıyor.

Afganistan'daki birliğine ulaşmak için Türkiye hava sahasını kullanmasında Fransa'ya çıkarılan zorluklardan kısmen vazgeçildi, ki bu konuda Afganistan sorunuyla boğuşan ABD'nin tavsiyeleri de etkili olmuş olabilir ve Nabucco projesine Gaz de France'ın dahil edilmesi söz konusu oldu. Nabucco, boru hatları içinde Avrupa'yı en yakından ilgilendiren, ancak yaşama geçmesi de en gecikmeli olacak gibi gözüken hat. Dolayısıyla Fransa'nın buraya dahil olması bir yandan karar alıcıların Türkiye'ye dikkat etmelerini zorunlu kılarken öte yandan Türkiye'nin acelesi olmadığını ortaya koyuyor.

İkili ilişkiler bakımından büyük açılımlara işaret etmeyen, bununla birlikte uzun vadeli beklentileri ifade eden bu gelişmeler, Fransa'da daha fazlası beklendiğinden olsa gerek Türkiye ile her konuda anlaşmaya varıldığı biçiminde karşılandı. Sarkozy'nin AB'den sorumlu bakanı Lellouche, Fransa'nın Türkiye'nin AB üyeliğini engellemeyi sürdüreceğini, ama Türkiye'nin müzakere sürecinde kalmasını istediklerini ve iki ülke arasında ekonomik, stratejik, siyasal ilişkileri en üst düzeye çıkarma arzusunda olduklarını, Türkiye ile de bu konuda görüş farkı bulunmadığını açıkladı.

Kısacası Fransa Türkiye'nin AB üyeliğini engelleyecek ama Türkiye Fransa'nın taleplerini karşılayacak. Niye Türkiye bunu yapsın diye düşünen vardır herhalde.

Ya Türkiye AB sürecini bıraktı bizler bunu Fransız bakandan öğreniyoruz, ya da Fransız bakan bu tür açıklamalar yaparak Türkiye'yi ikna ettiklerine dair bir kamuoyu yaratma ihtiyacında, yani oldu-bittiye getirme arayışında. Lellouche, Bursa'da yapılan Ermenistan-Türkiye maçına da çağırıldığını ama işi olduğu için gelemediğini söylemişti! Dolayısıyla ilk olasılık, güvenilir bir sese dayanmadığından akılcı gözükmüyor. İkinci olasılık acelesi olmayan Türkiye'nin "bakarız" politikası anlamına gelebilir. Bununla birlikte, bu yaklaşım biçiminin Türkiye'de de olumsuz bir kamuoyu yarattığı ve Fransa'nın havlu attırma siyasetine yardım ettiği hatırlatılmalı. Türkiye'nin AB ve Fransa konusunda kendi bakanlarından gelecek açıklamalara ihtiyacı var.

Kaynak: Star